Asıl mesele, Risâlelerin tab’ ve neşri…

Nur Risalelerinin tab’ ve neşri devam ederken, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın dayattığı “bandrol yasağı” birçok gerçeği ortaya koyuyor.

Evvela, Bediüzzaman’ın Risâle-i Nur’un basımı ve neşrini Nur talebelerine tevdi ettiği beyânlarıyla sabit. “Bir düstur”u izâhta, “dostun hâssası (özelliği) ve şartı”nı “Kat’iyyen Sözlere  (Nur Risalelerine) ve envâr-ı Kur’âniyeye (Kur’ân nurlarına) dâir olan hizmetimize ciddî taraftar olmak” ve “kardeşin hâssası ve şartı”nı “hakiki olarak Sözlerin neşrine ciddî çalışmak”la tanımlayan Bediüzzaman, “Nur talebeliği”in “hâssası ve şartı”nı, “Sözleri kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin” diye târif eder. (Mektûbat, 329)

Bediüzzaman’ın Risâlelerin basım/yayımını Nur talebelerine emânet ettiğine dair lâhikalarda dikkate değer mümasil beyânları çoktur. Bunun yanısıra “vasiyetnâme”leri ve “zeyilleri” de vardır.

Mesela “Vasiyetnâmemdir” başlığı altındaki bir mektupta, “Benim metrukatım ve Risale-i Nur dan olan benim hususi kitaplarım ve güzel ciltlenmiş mecmualarım ve sair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikaların heyetine, başta Hüsrev ve Tahiri olarak o heyetten on iki kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum. Onlara bırakıyorum ki, emr-i Hak olan ecelim geldiği zaman, benim arkamda o metrukatım, benim bedelime o sâdık ve mübarek ellerde hizmet-i Nuriye ve imaniyede çalışsın ve istimal edilsin” ibârelerinin altına “Kardeşim Abdülmecid, Zübeyir, Mustafa Sungur, Ceylan, Mehmed Kaya, Hüsnü, Bayram, Rüştü, Abdullah, Ahmed Aytimur, Atıf, Tillolu Said, Mustafa, Mustafa, Seyyid Salih” diye not düşer. (Emirdağ Lâhikası, 118)

Bir diğer mektupta ise, “Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil, benim en yakınımda, hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört beş adamı mutlak vekil yapıyorum. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler. Şimdilik Tâhirî, Sungur, Ceylân, Hüsnü ve bir iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum. Şimdi Risale-i Nur’un satılan nüshalarının sermayesi, Risale-i Nur’un malıdır. Said de bir hizmetkârdır. Hayatta tayınını alabilir” diye yazar. (Emirdağ Lâhikası, 446)

“DEVLET İZNİ” RİSÂLEDEKİ MÂNÂYAYA MUHALİF

Önemle belirtelim ki, bu ve mümasil mektuplardan Risalelerin basım ve yayımının,“Gül ve Nur fabrikası heyetleri”yle birlikte çoğu âhirete göçmüş, halen beşinin hayatta olduğu Nur ağabeylerin uhdesine verildiği anlamı istihraç edilebilir. Ancak Bediüzzaman’ın vefatından bu yana 54 senedir ferdî ya da toplu halde sözkonusu isimlerin imza ve “oluru” ile tab’ ve neşri kaydı vaki olmamış. Hiçbir zaman sâdece bu varislerin, Külliyat’ın neşrinde söz/hak sahibi oldukları anlamı müstakilen çıkarılmamış…

Yine –birkaç istisna dışında- umumî mânâsıyla Risaleleri tab’ edip neşreden yayınevlerinin bazılarında yer alan – sahip olan isimleri zikredilen ağabeyler de, Risaleleri basıp yayanlara davacı olup mani olmaya kalkışmamışlar; dahası Risaleleri asliyetiyle neşredenlere destek olmuşlar. Keza Bediüzzaman’ın nesebî mirâsçıları da hep duâcı olmuşlar, hiçbir zaman engellememişler…

Neticede yarım asrı aşkındır mevzubalis mektuplardan hiçbir zaman Risalelerin tab’ ve neşrinin sınırlandırılması hükmü çıkarılmamış, fiilî durum heb böyle devam etmiş. Bu hususta nadir de olsa açılan davalar da mahkemelerce resmî “verâset ilâmı” ve “kanunî mirâsçı” olmadığı gerekçesiyle peşinen reddedilmiş. Kaldı ki itirazlar da Risalelerin tab’ına ve neşrine değil, tağyir ve tahrifine olmuş.

Bu açıdan asıl mesele, Risaleleri kimlerin, hangi yayınevinin tab’ edip neşrettiği değil, aslına uygun olarak eserin asliyetine sadâkatle muhâfaza edilip basılmasıdır. Bediüzzaman’ın ifâdesiyle, “has dostların meşveretiyle” ancak “sıhhatine tam dikkat etmek şartıyla” neşrine çalışılmasıdır.

Ayrıca devlet elbette Risaleleri aslına uygun olarak basabilir. Asıl mesele, Risalelerin aslına uygun basımı ve yayımıdır. Bakanlığın Risaleleri basması ve neşri takdire değer bir hizmet de olur. Kabul edilmez olan, sivil alanda Nur talebelerinin Risaleleri tab’ ve neşrin tahdid edilip bir tek devlet “izni”ne tabi tutulması ya da ve devletçe “seçilmiş” birkaç yayınevinin “yetkilendirilmesi”nedir. Zira bu vaziyet, beraberinde Risâlelerin mânâ ve muhtevasına muhalif birçok emr-i vakiye kapı açacaktır…

Doğrusu günübirlik konjonkütel mülâhazalarla, çeşitli hesap ve bahanelerle, devletin/resmî ideolojinin hoşuna gitmeyen bölüm ve parçaların çıkarılması, Risalelerin tağyiri ve tahrifi durumunu sözkonusu etmekte. Ki daha devletin eline geçmeden bir-iki yayınevince, Risalelerdeki “mason ve dönmelerle”, “Kemalizm ve inkilâp softaları”na dair “hâşiyeler”in,“Lozan’ın içyüzü”nü belirten ve hadisin ihbar ettiği “ahirzamandaki müthiş şahıslar”a işâret eden benzeri bölümlerin kaldırılması, bazı parçaların ve paragrafların çıkarılması benzeri garip bayağı müdahaleler, endişeleri haklı kılmakta…

ESERİN ASLİYETİNİ MUHÂFAZA…

Yapılacak olan, basım ve yayımını sınırlamaya yeltenmek değil, Risaleleri tağyir anlamına gelen sâdeleştirmede metinden çıkarma-ekleme, cümle ve kelimeleri tağyirle asliyetinden koparma benzeri tahrifatlara karşı ortak tavır almaktır. Risaleleri Nur talebelerinden müteşekkil heyetlerin zaten var olan “orijinal metin birliği”ni teyidle son tashihli eserin asliyetini muhâfaza etmeleridir.

Hayatında eserlerine son şeklini veren Bediüzzaman’ın “Hem sû-i istimale kapı açılır, muârızlar istifade ederler, yanlış mânâ verir, bir kelime ilâve eder, ehemmiyetli bir hakikati kaybetmeye sebeb olur. Ben böyle zararlı ilâveleri çok gördüm…” diye ikaz ettiği; “Başkasının tashihine kat’iyyen râzı olamıyorum”, “bize mânen izin verilmedi” tasrihiyle “kendisinin bile kalem karıştırmaya hakkı olmadığı”nı ilân edip bildirdiği Nur eserlerinin te’lif hakkına ve hukukuna saygıyı sağlamaktır. “Bandrol meselesi” paravanında iman ve Kur’ân hakikatlerinin neşri ve hizmetini “kanun inhisarı” altına alma ve “dünya muâmelâtı sûretine sokma” tahrifatına müsaade etmeyip Risalelerin hak ve hürriyetine ve neşrine sahip çıkmaktır.

Bediüzzaman’ın “bir harfin ve bazen bir noktanın yanlışıyla bir mesele değişir, mânâ bozulur” ihtarında bulunduğu, bazı kelimelerle oynama ve asliyetinden koparma girişimlerinin hiçbir mantıkî tarafı, mâkuliyeti ve meşrûiyetinin olmadığı şuuruyla, Risalelerin aslının muhâfazası esasına dikkat ve hassasiyetle sâdık kalmaktır. (Emirdağ Lâhikası, elyazma, 661; Münâzarât, 17)

Hulâsa, Risâle-i Nur Külliyatı bir bütündür. “Nur’un birinci talebesi” İbrahim Hulûsî’nin “…Bir harfe dokunmayı azîm bir günâh işliyorum telakkî ediyorum” sakındırmasıyla hakikate hürmeti temin etmektir. (Barla Lâhikası, 51)

Bu bakımdan esas olan, Risâleleri hangi yayınevinin basıp neşrettiği değil, Bediüzzaman’ın “eski zamandan ziyade bu zamanın tam bir dersi” dediği “Eski Said eserleri” başta olmak üzere, tashihten geçen Risalelerin aslına uygun tab’ ve neşridir.

Öncelikle ve büyük bir ihtimamla buna çalışılmalı…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*