Asıl vazifemizi düşünmek

Sağlık memuru olarak çalıştığı Devlet Demiryollarının serbest güreş takımındaydı. Gücünü kuvvetini korumak ve katıldığı müsabakalarda başarılı olmak istiyordu.

1957’de Risale-i Nur’ları ve Üstad Bediüzzaman’ı tanımıştı. “Ona gidip duâsını alırsam gayeme ulaşırım” düşüncesindeydi.

Malatya’dan Ankara’ya geldi. Orada birkaç Nur Talebesiyle görüştü, Bediüzzaman’ın nerede olduğunu öğrendi ve Eskişehir’e doğru yola çıktı.

Bediüzzaman Eskişehir’den Isparta’ya gitmişti. Hemen trene atlayarak Isparta’ya geldi. Üstad buradan da Afyon’a gitmişti. O da peşinden Afyon’a hareket etti. Oraya gittiğinde bu sefer Emirdağ’a gittiğini öğrendi.

Yorulmuştu, ama vazgeçmedi. Sabahleyin trenle Emirdağ’a gitti. Yine hayal kırıklığına uğradı. Bediüzzaman oradan da tekrar Eskişehir’e dönmüştü.

Dünyası karardı, mecalsiz ve ümitsiz bir şekilde düşüncelere daldı. “Her halde Üstadla görüşemeyeceğim” dedi. Bu düşüncelerle tekrar Eskişehir’e hareket etti.

Eskişehir’de bir otele yerleşti. Oda arkadaşı, “Nereden geliyorsun?” diye sordu.

“Malatya’dan” dedi.

“Niçin geldin?”

“Bediüzzaman’ı ziyaret edeceğim.”

Oda arkadaşı, “Tam yerine gelmişsin,” dedi. “Üstad bu otelin sahibinin evinde kalıyor.”

Mehmet Hamit, o kadar gezdiğine sevinse miydi, üzülse miydi? İki gündür şehir şehir geziyordu. Ama şimdi Üstad hemen yanıbaşındaydı.

Sabahı zor etti. Gece boyunca namaz kıldı, duâ etti. “Allah’ım Üstadı bana göster” dedi.

Sabahleyin Bediüzzaman’ın kaldığı Odun Pazarı semtindeki eve geldi. Üstadla nihayet görüşebilecekti.

Aklından iki şey geçiyordu: “Güreşte başarılı olmak ve güçlü kalmak!”

İçeriye girdiğinde Bediüzzaman divanın üzerinde yarı uzanmış bir şekilde oturuyordu. Hastaydı.

Elini öptü ve ağlamaya başladı. Hafızası silinmişti sanki; aklına bir şey gelmiyordu.

Bediüzzaman elini başına koydu, duâ okudu. “Evlâdım,” dedi. “Güç hayvanda da olur. Öküz çift sürmek için yaratılmıştır ve fıtratı gereği güçlüdür. Sen güçlü olmaya değil de niçin yaratıldığına bak. Bu dünyaya niye geldin, onu düşün.”

Mehmet Hamit, birazcık kendine gelmişti. Başını salladı. Bediüzzaman devam etti:

“Bu asırda Yunanlı Herkül ve İranlı Rüstem bile olsaydı, Risale-i Nur’u okuyup kabre imanla girmeyi isterlerdi. Sen bu eserleri okumaya devam et! Gayende de muvaffak olursun inşaallah.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*