Aşılan(ma)ma hürriyeti

“Hürriyet büyük bir nimettir, kulluğun bir mihengi, nirengi noktası, mihrakiyesi ve pusulasıdır. İlâhî kanunlar bile insanı muhayyer bırakmış, istibdat ise; insanı köleleştiren, kimliksişleştiren, iradeyi elden alan bir nikmettir.” (Ceza)

Gücünü ve ahlâkını Kur’ân’dan ve sünnetten alan asrımızın en büyük âlimi Bediüzzaman da; “ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam” diyerek açlığı ötelemiş hürriyeti öncelemiştir. Dolayısıyla hürriyet Allah’ın bir inayeti, bir rahmeti, bir Peygamber (asm) müjdesidir. Kur’ân bize “La ikrahe fiddin” (dinde zorlama yoktur) diyor ki, dinde yoksa hayatın hiçbir alanında kabul edilemez.

Madem hürriyet bu kadar kutsaldır, madem zorlama yoktur: Dinimizi, eşimizi, idarecimizi, arkadaşımızı, doktorumuzu, pazardan bir karpuz alırken seçeriz de bize dayatılan bir şeyi tahkik etmeden seçmez miyiz? Hele ki bu sağlık olursa. Her şeyi bir kenara bırakır, ağrımız, sızımız neredeyse canımız oradadır gerçeğiyle pür dikkat oraya yöneliriz.

Sun’î olduğu düşünülen bir virüs (ki o da belli değil, 5G  ya da dijital senaryo iddiaları) yüzünden bir aşı furyası bütün dünyayı esir aldı. Aşı olmadan seyahat edemez, mekânlarda oturamaz, iş akdin bozulur, eğitim ve öğretim alamaz, hattâ ibadet mahalline bile gelemezsin dayatması, aşı faydalı mı, zararlı mı tartışmalarını da beraberinde getirdi.

Dayatma olunca “global güçler beni manipüle mi ediyor” soruları da sorulur oldu.

“Bu aşı doğru mu? Şu, şu gerekçelerle vücuduma bilmediğim bir maddeyi enjekte etmem, kafamda deli sorular var, birilerin oyuncağı olup hayatımı riske edemem” şüpheleri gittikçe artıyor.

Yine deniliyor ki: “Bu virüsü pandemik yapanlardır bizi eve hapsedenler; düzenimiz bozuldu, camile-rimize, eğitimimize, iş yerlerimize el koydular. Canları istedi kapadılar, canları istedi açtılar. Şimdi de ne olduğu meçhul olan bir sıvı enjekte etmek istiyorlar, hem de zorla. Önüme her konulanı; GDO’lu ürünleri, sahte et, süt, peyniri yemek, her müziği dinlemek, her senaryoyu oynamak zorunda mıyım, bir sürü veri var ortada, şüphe etmeyelim mi?

Kaldı ki bilimin temel taşı şüphedir. Şüphe ile yanlışlar doğrulardan elenir. Hz. İbrahim (as) şüphe ile Allah’a varmadı mı? Yaratıcıyı ararken, önce yıldıza, Aya, sonra da Güneşe ve aradığının onlarda olmadığını görünce Rabbine vardı ki, Risale-i Nur’a baktığımızda bu bakışla hakikate varılmıyor mu? Önce sorulardan gelen yollara bakılıp, muhâlden (imkânsız) vücuda gidiliyor ki buna hakikat mesleği deniliyor.

İşte Covid’in dünyamıza girmesiyle başlayan bu şüpheler ve hakikatı arama meyli gittikçe arttığı gibi, STK’ları da harekete geçirdi. Yazarından doktoruna, beslenme uzmanından bilim adamına, sanatçısından siyaset adamlarına kadar çeşitli ke-simden milleti ikaz sadedinde yürüyüşler yapıldı/ yapılıyor. Geçen hafta İstanbul/ Maltepe’de binlerce insan bu sebeple toplandı, bu Pazar da Ankara/ Maltepe’de. Garip bir tecellidir ki, siyasetin memleketi parça parça böldüğü bir vetirede bu toplantılar; sağcısı, solcusu, Kemalisti, AKP’lisi, CHP’lisi, dindarı, demokratları bir araya getirdi. (Bu tablo siyasîlere arz olunur)

AŞI KARŞITLARINA SALVOLAR

Bu arada “aşı karşıtları”na karşı da salvolar gelmiyor değil. Onlar da diyorlar ki; “bunlar komplo teorileri, erbabı olmayan insanlar ahkâm kesiyorlar, DSÖ, bilim kurulları, hekimler, devletler, liderler sağlık bakanlıkları bilmiyor da bunlar mı biliyor?” gibi görüşler de…

Aşılıların en büyük gerekçesi; aşısızların hakka girdiği, milletin sağlığıyla oynandığı fikri karşısında aşısızlar da diyor ki; “Madem aşı koruyordu, bu korku niye, aşısızlar düşünsün aşılılar değil, belki yarın aşısızlar aşılılardan uzak duracaktır”

Yine şüphe ile bakanlar diyorlar ki: “Biz aşıya karşı değiliz, şu an aşı dedikleri bir sıvı madde, henüz aşı kimliğine kavuşmuş değil. Zerkedilen şeyin aşı olabilmesi için çok aşamalardan ve ü-zerinden beş, altı yıl geçmesi lâzım ki aşı olabilsin. Biz kobay değiliz” isyanlarındalar.

Son zamanları aşılı aşısız ani kalp krizinden vefat edenlerin sayısı gitgide artınca şüpheler de zirveye çıktı. Hele bağışıklık sistemi erişkinlere oranla çok yüksek olan bebeklerin aşılanması ve vefat haberleri tartışmaları daha da alevlendirdi.

Hâlbuki Anayasanın 17. maddesinin 2. fıkrası aşı için diyor ki: “Vücud bütünlüğü dokunulmazlığı hakkı”na aykırıdır. Öyleyse bırakın insanlar hür iradeleriyle aşı(lı)sız olsunlar. Zira, Hürriyet, büyük bir nimettir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*