Askerdeki Nurcular

Geçmişte, hayatın bir çok alanında Nur hizmetleri ile yaşamak hayli zor idi. Çevre baskısı, mahalle baskısı, aile baskısı…

1970’li yıllarda bir generalin oğlu Risalelerle tanışmış, güzel hizmetlere vesile olmuştu. İlk tanıdığı yıllarda, okuldan eve geldiği zamanlarda namazını gizli olarak odasında kılıyormuş. Bu hallerini merak eden annesi, anahtar deliğinden bakınca Ahmed’in takke başında namaz kıldığını gördüğü zaman, büyük bir dehşete kapılarak:

”Eyvah efendi, Ahmed’i kaybettik, Ahmed’i kaybettik” diyerek, salonda bulunan kocasına:

”Ahmed odasında gizli namaz kılıyor efendi!”

“Nasıl, ne namazı?”

“İstersen gel bak.”

General anahtar deliğinden bakınca adeta şok geçiriyor. Sakin ve büyük bir üzüntü içinde düşünmeye başlıyor. Kendi kendine:

“Nasıl olur, benim oğlum nasıl böyle bir yola girer?”

Sonra annesi, Ahmed’in kapısını çalar. Kapı açılınca:

“Oğlum sen ne yapıyorsun?”

“Namaz kıldım anne.”

“Ne zaman başladın?”

“Bir kaç ay oldu.”

“Niçin oğlum?”

“Anneciğim, ben fakültede bazı arkadaşlar ile tanıştım. Onların okuduğu kitapları merak ettim, beraber kaldıkları arkadaşları ve onlara yardımcı olan ağabeyler ile tanıştım, çok değerli insanlar. Onların okudukları Risale-i Nur eserlerini bana tavsiye ettiler, gerçekten çok değerli eserler olduğunu, okuduğum zaman anladım. İnsanın niçin yaratıldığını, dünyaya gönderiliş gayemizi, buradaki vazifelerimizi, dünyadan sonra nasıl bir âleme gideceğimizi bu eserler vasıtası ile anladım. Ve ibadetin ne kadar önemli bir kulluk vazifesi olduğunu anladım. İşte anne bu şekilde bunalımlardan kurtuldum.”

Ahmed’in annesi bu hallere oldukça üzülmüştü.

“Peki oğlum, babanın durumunu biliyorsun, bu konularda ne kadar hassas olduğunu fark ediyorsun, bizim geleceğimizi hiç düşünmedin mi?”

“Bak anne; bizleri yaratan Allah sayısız nimetler ile bizleri beslediği gibi dört yüz bin çeşit canlı ve cansız varlıkları hizmetimize vermiş, bunun için şükretmek ve ibadet etmemiz farz kılınmış.”

“Valla oğlum, söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum, babana ne cevap vereceksin onu düşünüyorum, kendisi adeta şoke oldu, adeta yıkıldı.”

“Sen merak etme anneciğim, babama ben durumu izah ederim.”

Anne ve oğul salonda bulunan babasının yanına gider otururlar. Oldukça üzgün olan babasına:

“Bak babacığım, sen kendi açından haklısın, önemli bir görevin var, ama bizi dünyaya getiren ve hayatımızı devam ettiren bir kumandanımız var, ben daha önce bu noktaları bilemiyordum, ama arkadaşlarım vasıtası ile bunu anladım ve ibadetin üzerimize bir vazife olduğunu idrak ettim. Lütfen bana hak ver.”

Baba sessiz ve derinden düşünce halindedir.

“Ne söyleyeceğimi bilemiyorum Ahmed. Nasıl olur da sen bu insanların peşine takılırsın?”

“Babacığım siz de tanısanız bana hak verirsiniz, okudukları kitaplar çok güzel ve asrımızın bir çok meselesini halleden değerli eserler.”

“Neyse Ahmed, şimdi odana git, kafam allak bullak oldu.”

Ahmed yoluna devam etti… Hizmetlerde faal olarak yer aldı. Adından ziyade Türkiye çapında “Generalin oğlu” diye anıldı.
* * *

Bir çok Nur Talebesinin hayatı buna benzer hadiseler ile doludur. Bu manada askerlik hayatında başına bir çok olumsuz hal gelen, ordudan atılan, ceza yiyen niceleri vardır.

Doğuda görev yapan üst rütbeli bir subay gözaltındadır. Bir tatbikat esnasında, tümgeneral bu subayın çadırına girer. Askerî vazife ve selâmlaşmadan sonra:

“Otur bakalım, sana söyleyeceklerim var.” der.

“Olur komutanım.”

“Bak lojmanda senin hanımdan başka başörtülü kalmadı, hepsi açtı, fakat hanımın hâlâ başörtülü olarak dolaşmaya devam ediyor. Sizleri çok seviyoruz, yenge hanımın yazmış olduğu kitapları bizim çocuklar okumuş beğenmişler. Ancak şu Nurculuk meselesinde de dolu dizgin gidiyorsunuz. Bak olan olayları duyuyorsunuz, bir çok subay ve astsubay görevinden alındı, senin durumun bir çok komutanı rahatsız ediyor, artık bu işin sonuna geldiğini bilmiyor musun?”

Bu durumlardan oldukça rahatsız olan subay müsaade isteyerek söze başlıyor.

“Bak komutanım, biz de ailece sizleri seviyor ve saygıda kusur etmiyoruz. Hiçbir zaman üzerime düşen askerî görevlerimde ihmal ve kusur yapmıyorum. Ancak benim mensup olduğum cemaat bu kahraman orduyu canı gibi seven insanlardır. Ve onların Üstadı, Birinci Cihan Savaşı’nda emrinde olan beş bin gönüllü ile Ruslara ve Ermenilere karşı vatanlarını müdafaa ederek, bir çok talebesini bu savaşta kaybetmiş, iki buçuk yıl Rusya’da esir hayatı yaşamış, daha sonra ordunun tavsiyesi ile ‘Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’ adlı bir Osmanlı kurumunda en üst ilmî seviyede hizmet etmiş, kendisine devlet gazi madalyası vermiş, İstanbul işgal altında iken yazdığı eserler ile İngilizlere şiddetli cevap vermiş, bu faaliyetleri neticesi Ankara hükümetinin dâveti ile Meclis’e gelerek hoşamedî ve alkışlar ile karşılanmış, sonra yapılan menfî hareketlere iştirak etmeyerek ‘Bu milletin torunlarına kılıç çekilmez, millet irşad ve tenvir edilmelidir’ diyerek sürgün ve hapislerde kaldığı halde, kendisine yapılan bed muâmelelere bedduâ bile etmemiş, yazmış olduğu eserlerle bu milletin ıslâhına çalışmış, milyonlarca vatandaşımızın imanının kurtulmasına vesile olmuştur. Hem dünyamızı hem de ahiretimizi kurtaracak değerli eserlerin sahibi elbette çok değerli bir insandır, yaptığımız faaliyetlere ve bize bu nazar ile bakmalısınız.”

Komutan anlatılanları büyük bir dikkatle dinlemiş ve gözlerinden yaşlar damlamaya başlamıştır:

“Ben Said Nursî’nin böyle bir insan olduğunu bilmiyordum, ama bize çok yanlış anlatıldı.”

Ayağa kalkan komutan giderken gözyaşlarını siler ve:

“Bu konuşmaları kimseye anlatma. Ne yaparsın, biz böyle yetişmişiz” diyerek çadırdan dışarı çıkar.

Bir çok Nur Talebesi askerlik hayatında bu kabil sıkıntılar çekmiştir. Bu vesile ile Nurlar her tarafa yayılmıştır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*