Aslan, ceylan, sırtlan, zebra yan yana koşuyorsa

Biz millet olarak tez canlı ve duygusal insanlarız; ya çok severiz ya da kızdık mı düşman oluruz, orta yol ve teennî, yani aklî gidemiyoruz.

Evlilik, arkadaşlık veya iş ortaklığı da böyle. İlk başlarda balayı, işler biraz ters gittikten sonra zehir ayı. Hele siyaset tam bir tirajik komedi. İktidara giderken ciğerlerimizi sökercesine âlâ-yı vâlâ ile alkış, aşağı inişte “ellerim kırılsaydı da vermeseydim”lere varan bin pişmanlık ile.

Geçmişe şöyle bir baktığımızda, darbeler hep makas değiştirtmiş ve tanzim ettiği siyasetler hep bu iniş çıkışlarla seyretmiş. Bir tek 27 Mayıs rövanşı sessiz ve derinden yek-vücud etse de, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 15 Temmuz, bütün değerleri alt üst etmiş. Değişkenlik de bir hayat felsefesi haline getirilmiş maalesef.

Hâlbûki matematik kuralıdır; sabiteler mütehavvillere (değişkenlere) bağlanamaz. Değerlerimiz; insanlık, inanç, vatan, aile, dostluklar, sağlık ve hürriyetler sabitedir, siyaset ve zamana bağlı hâdiseler değişkendir. Akıl odur ki; “Pek cüz’î ve mütehavvil ve mahdud olan hali, geniş istikbal ile mübadele eden kazanır” 1 diyen Bediüzzaman dinlenseydi, sabit/kadem bir toplum olurduk. Değişkenliğimiz ilim ve irfanda olur, teknolojiyi ve kalkınmayı yakalardık. Tam tersi; heyecanlı bir siyasî hâdise karşısında dar daireden bakıp bazen sabitelerle karıştırır, o hâdiselerin veya o siyasetin daimî olduğu zehabına kapılırız. O siyaset saikiyle dostu düşman, düşmanı dost bildik.

YANGIN VAR

Bir zaman lâik/anti lâik, sağcı/solcu, Kürt/Türk, Ale- vî/ Sünnî, şimdi de AKP ve diğerleri ayrıştırmalarıyla toplumu lime lime ettik. Evet, geçmişte kahveler, mahalleler ayrılmış, hatlar keskin, geçişkenlik çok zor,  belki imkânsızdı, hattâ cinayetler bile işlenmişti. Ancak hiçbiri bu günkü gibi her tarafı darmadağın etmemiş; kendi cenahından baba oğlunu, kızını, damadını, gelinini ispiyonlayıp hapislere attırmamış, vefat edenlere oh olsun dedirtmemişti.

İstikamet olmazsa dün dostum, yoldaşım veya kardeş dedikleriniz; Beşşar Esad, Fethullah Gülen, Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan v.s. bu gün düşman, hattâ dış güçlerin adamı oluverir birden.

Sadece bunlar mı?

Kanaatle; gazeteci, avukat, milletvekili, akademisyen, bilim insanı ve bir çok kesimden tutuklu veya hükümlü hem hapis hem de zan altında.

Cezasızlık kültürü gelişti; kolluk kuvvetleri istediğini alma/salma dövme, adam kaçırma gibi suçların işlendiği bir memlekette kimsenin hesap soramaması.

Bütün denetim mekanizmalarının Saraya bağlanması; Yargıtay, Sayıştay gibi…

Tarımın ithalatla yerli malın tarlada kalması neticesinde “anamız ağladı” diyen çiftçiye “ananı da al git” denilmesi.

Yükselişteki muhalefeti tehdit, darp edilerek “bu daha iyi günleriniz “denilerek korku pompalanması.

Rehabilite edilmeyen maden ocağında göçük altında kalan 302 madencinin vefatını soruşturanların terörize edilmesi.

Tecavüzcülerin elini kolunu sallayarak dışarıda gezmesi.

Organize suç işlerinin arenası hâline gelen memleketin bizzat yetkililerin bulaştığı mafyatik suçlarda 113 ülke arasında 12. sıraya yükselmesi..

Bütün yetkilerin Sarayda toplanması ki en son resmî gazetede çıkan:

“Cumhurbaşkanlığı Teşkilâtı hakkında cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile bazı cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde değişiklik yapılmasına dair cumhurbaşkanlığı kararnamesi.

Ve… Erdoğan’a hakaret suçu iddiasıyla 160.000 vatandaşına dâvâ açılması… Daha bunlar gibi binlerce keyfîlik (ki geçmişte kırmızı çizgileri olan) milleti bir araya getirdi. Bir asırdan fazladır yerleştirilmeye çalışılan demokrasinin alenî bir şekilde rafa kaldırılması ve ekonominin ranta peşkeş çekilmesiyle bütün o kırmızı çizgileri griye çevirdi. Gelen tahribat üzerine dünün kanlı/bıçaklı ideolojileri bir kenara itilip sabiteler ki; “ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşamam” noktasında birleşildi.

“İllet ittifakı” diye küçümsenerek ötekileştirilen Millet İttifakı, terörle arasına mesafe konulması istenen HDP üzerinden bozulmaya çalışılsa da, milliyetçi /muhafazakâr olan İYİ parti, CHP, DP gibi farklı kanatlar bir araya gelebiliyor. Bu sadece Millet İttifakı partilerine has bir durum değil elbet. Çok farklı STK’lar da buna dahil. Zira yangın çok büyük.

Bir Afrika ata sözü der ki: “Aslan, ceylan, sırtlan, zebra yan yana koşuyorsa orman yanıyor demektir!”

Dipnot:

1. Tarihçe-i Hayat.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*