Asr-ı Saadet, demokrasi ve Bediüzzaman

alt

Hilmi Yavuz “Asr-ı Saadet ve demokrasi” başlıklı yazısında, konuyu ‘İslam Dini Açısından Din-Devlet İlişkileri’ adlı çalışmasında ele alan Dr. Fahri Demir’in verdiği bilgi ve izahlardan aktarmalar yapmış.

Demir’e göre, Hz. Peygamber’in [asm] itikad ve ibadete ilişkin görüşleri dine aittir ve nass olarak kabul edilmeleri gerekirken; muamelâta ilişkin görüşleri dünya işlerine ait olup bu konularda farklı görüş, müzakere ve tartışma olagelmiş; Hz. Peygamber’in [asm] bile kendi görüş ve tercihini değiştirebildiği görülmüş.

Bu konuda “hurma tozlaşması“nı, Tebük seferi sırasındaki “tahmin” olayını, Bedir savaşı öncesinde savaş düzenine ilişkin olarak, Ashabdan Habbab b. El Münzir’in “Ya Rasulallah! Bu yerleşme ‘vahiy’ gereği mi, yoksa savaş sanatı gereği bir yerleşme mi?” sorusu üzerine Hz. Peygamber [asm] ‘Vahiy gereği değil’ cevabını verince, savaşta yerleşim düzeninin değiştirilmesi… v.b. gibi olayları örnek gösteren Demir, Hz. Peygamber’in [asm] bundan 15 asır önce sergilediği bu örnek uygulamaları ‘demokrasi’nin tipik bir örneği sayıyormuş.

Yavuz, bu nakillerden sonra “Hz. Peygamber’in [asm] Ashabı ile şûra geleneğini ihdas edişi, Ashabın onun her söz ve kararını, tartışmasız ve vahiy gibi kabul etmemiş olmasından dolayı” diyor. (Ama bu ifade tarzı, yol açtığı farklı çağrışımlar sebebiyle sıkıntılı; ayrıca şûra geleneğinin ihdası, ayetlerle gelen emrin de sonucu.)

Yavuz devamla diyor ki: “Ashab, Hz. Peygamberin kararlarını tartışmış, zaman zaman, yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, onun verdiği kararların değiştirilmesini mümkün kılmıştır. Ashab, asla Hz. Peygamber’in ‘evet efendim’cisi’ olmamış; onun ‘velayet’ konumuna ilişkin olarak (muamelât için) buyurduklarını bir ‘emir’ telakki etmemiştir. Ashab, Montgomery Watt’ın deyişiyle, bir ‘karizmatik topluluk’tur; asla dalkavuklar topluluğu değil!”

Hilmi Yavuz, bu konuya ilk dikkat çekenlerden birinin, Jean-Paul Sartre’ın kurucusu olduğu ‘Les Temps Modernes’ dergisinin ‘Türkiye’ özel sayısına (Temmuz-Ağustos 1984) yazdığı “Sivil Toplum Kavramı” başlıklı makalesinde “Türk halkı, modern demokrasiyi John Stuart Mill’i okuduğu için değil, bu İslamî geçmişi nedeniyle desteklemektedir” diyen Prof. Dr. Şerif Mardin olduğunu belirtiyor (Zaman, 16.2.14).

Peki, tam da bu noktada nazarları, kendisini “dindar cumhuriyetçi” olarak tanımlayan Bediüzzaman’ın meşrutiyet-cumhuriyet-demokrasi kavramlarını Kur’an, Sünnet, Asr-ı Saadet referanslarıyla açıklayan, Dört Halifeyi “hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin reisleri” olarak niteleyen orijinal tahlillerine çevirmek gerekmez mi?

* Ayşe Böhürler’in, Kur’an ve risale bahsindeki ilk yazısını, geçen haftaki yazımızla aynı gün tashih ettiğini memnuniyetle duyuralım (15.2.13).

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*