Asrın manevi dertleri ve yanlış telakkileri üzerine…

Hasbihal

altHelâket ve felâket asrı içinde bulunduğumuz zaman dilimi tarihte görülmeyen manevi hastalıkların da çoklukla yaygınlaştığı bir konumdadır.

Peşin hüküm veya önyargı hastalığı bunların başındadır. Batı dünyasının bazı fesat şebekeleri masum toplumu İslâm dünyasına karşı böyle bir çıkmazın içerisine sokma ve devam ettirme gayretindedir.

Asrın birçok hastalığına kudsî kaynaklardan deliller getirerek gerçek reçeteler sunan Bediüzzaman Hazretleri bu konuda şu tespiti yapmıştır: “Tebeî Nazar, Muhali Mümkin Görür.” Bu konuyu avamın anlayacağı seviyede şöyle izah eder:

“Meşhurdur ki: Îdin (bayram) hilâline bakardı Cemâat-ı kesîre (kalabalık bir cemaat). Kimse bir şey görmedi. Zevâlî bir ihtiyar (ölüme yakınlaşan bir ihtiyar) yemin etti ki: «Gördüm.» Hâlbuki gördüğü, kirpiğinin tekavvüs etmiş (kıvrılmış) beyaz bir kılı idi. O kıl oldu onun hilâli. O mukavves (kıvrılmış) kıl nerede! Hilâl olmuş Kamer nerede!” diyerek tabiatçılara gereken dersi verir. (LEMAAT, SH:747)

Einstein: “Peşin bir hükmü ortadan kaldırmak, atomu zerrelerine parçalamaktan daha zordur!” der.

Ön yargı” olarak bilinen bu kavram: “Bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin hüküm, peşin fikir. Şeklinde ifade edilir. Batı toplumunun İslâm dünyasına çarpık bakışı olan “İslâmfobi” sabit fikirliliği yalnız batı toplumu için değil bütün insanlık için büyük bir handikaptır. Ama baltanın sapı bizden olan: Dini siyasete ve dünyeviliğe alet etmeye vasıta olan Sofi ve din istismarcıları ve menfaatçiler de maalesef bunların değirmenine su taşımaktadırlar. Allah (cc) bizi ve cemaatimizi bu tür bir yanlışlıktan muhafaza etsin. (Amin)

İnsanın fıtratı ve imanın gereği araştırma ve tahkiki gerektirdiği halde toplumun büyük bir kısmında bunu hele de bu zamanda görmek pek mümkün değil. İnsanın fıtratının mükerrem ve mükemmel olduğundan dolayı, kasden ve bizzat hakkı arıyor. Ama bu enaniyet ve keşmekeş asrının tesiriyle eline bâtıl gelir. O da o bâtılı hak zannederek; koynunda saklar. İman şuurunu tam alamayan zihin ve kafalar hakikat kavramından uzaklaştığı için ihtiyarı olmadan dalâlete düşer. Ne çare ki; bu bâtılı, hakikat zannederek, kafasına geçirir. (age SH:748)

Cenabı Hak kendimizi neslimiz ve başta Müslümanlar olmak üzere bütün insanlığı bu saplantılardan kurtarsın. (Amin)

Bir başka toplumsal hastalık, “İsrafın sefahetin ve sefaletin Kapısı olmasıdır.” Çocukluk yıllarında hayretle dinlediğimiz batı toplumundaki israf ve tüketim çılgınlığı bizi de fena vurdu!

Fıtrî beslenmek için kanaatkârane yenilmesi lâzım gelen yeterli, ucuz, besleyici gıdaların yerini, ağız ve damak tadına kurban verip israf yolu sonuna kadar açıldı.

Ağıza girmeden ve boğazdan geçtikten sonra eşit olacak gıdalar yerine yalnız ağızda, bir kaç saniye zevki için çok israfa girildiği bir vakıadır.

Birkaç dakikalık zevk için bunca masraf, paha ödeme ve israf insanlığın da, arzında, hayatında, kâinatın da sonun hazırlayan önemli sebeplerden birisi olsa gerek.

Birkaç dakika zevki için yalnız kapıcı hükmünde olan tat alma duygusuna bu kadar rüşvet vermek ne kadar akla ve mantığa yatkındır cevaplamak zor!

Devamlı yiyen ve doyumu arayan bir midedeki zihin, akıl ve kafadan müspet bir faaliyetin çıkması zordur. Aslî vazifesinden uzaklaşan bir organdan hayır beklemek zor iştir.  İsrâfın şeytanın bir hilesi ve sefahatin kapısıdır. Uzak kalmak ümit ve temennisiyle. (age)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*