Avrupa pırıl pırıl…

Image
Beyaza düşkünlüğünüzü hiç düşündünüz mü? Birçoğumuz beyaza olan sevgi, saygı ve itinanın farkında değilizdir. Bembeyaz bir giysi giyilmek üzere elimize tutuşturulduğunda, o günkü programımızı düşünüyoruz. Beyazı kirletecek ortamlarda bulunacaksak, beyaza olan meylimize rağmen giymeyiz onu…

Temizlikten bahsederken hep beyazı misal vermiş, kültürümüz ve ecdadımız. Süt beyazı, kar gibi beyaz veya çiçek gibi… Birçok çiçekte güzellik beyazla öne çıkar. Batı medeniyeti beyazı hayatın sahnesine taşımış. Temiz aşkın sembolü olduğundan, gelinliklerin rengi beyaza bürünmüş. Mabedlerdeki din adamları bilhassa özel ayinlerde tepeden tırnağa beyaz giyinirler.

Uçakla seyahat edenler, gökyüzündeki “beyazın bayramını” daha iyi bilirler. Sevdiğim bir kardeşim pamuk tarlasına benzetmişti. Bazen bulutun beyazı ile yeryüzünü pırıl pırıl örten kar beyazları birbirine karışırlar. Bediüzzaman Hazretlerinin yüksek dağların başını tutmuş bulutları büyük zatların başındaki “sarığa” teşbihi, hep dikkatimizi çekegelmiştir. Yukarıdan seyredildiğinde, “bir siyah nokta” bırakmaksızın her tarafı beyaza boyayan karların arasında fışkıran noel ışıkları Üstadın bahsettiği “şehrayinleri” hatırlatır. “Tufan” kelimesi felâketi hatırlatmasaydı “ışık tufanı” teşbihini de kullanabilirdik. Karların pak parlaklığı ile elektriklerin nurları Avrupa’da birbirine karşınca, manzara zihinlere “nuranî sahraları” tedai ettiriyor. Güzelliklerin rengi beyaz olduğu gibi hayırların da rengi beyaz olmalı. Meselâ barışın rengini hep beyaz düşünürüz. Barışı sembolize eden güvercin beyaz beyaz uçar ve yükselir. Mahkemelerdeki “beraatin” rengi de beyaz olmalı. Sıkıntı ve keşmekeşle geçen zamanları unutmak için siyasetçiler hep “beyaz sayfadan” bahsederler. Böylece geçmişteki kusur ve günahlarını da itiraf etmiş olurlar.

Beyaz renginin daha çok Rabbimizin “Cemal” tecellîlerinde yansıma bulunduğunu söyleyenler elbette haklıdırlar. Dağların doruklarında çobana sürüsünü kaybettiren “sis bulutlarının” da beyaz olduğunu unutmamak gerekiyor. Hele “bora” ile kar sahrasının çığırlarında eli kolu kesilmiş, damarlarındaki kanın donmasıyla dizlerinin dermanı kesilmiş yolcuları hayal ettiğimizde, ufukta mütemadiyen “Celâl” çırpınmaz mı? Yeni doğmuş bebeğin kundağının rengini Efendimiz (a.s.m.) “beyaz” seçiyor. Gel gör ki, Rabbimizin huzuruna uğurlanmak üzere gelin ve damatça giydirilen “vefat edenler” de beyaza sarılıyorlar. İşte bem beyaz bir Celal tecellîsi…

Yukarıdaki tasvirlerin hangisi ile teşbih edeceğinize siz karar vereceksiniz. Avrupa´yı on yıllardır bu denli beyaz, pak ve pırıl pırıl görmemiştim. Kar yalnızca çevrenin hoşuna gitmeyecek görüntüleri setretmekle kalmamış… Sokaklarda gözlerimizi ve kalplerimizi inciten ve çoğu kez yaralayan “insan manzaralarını” da kapatmış. Güzel Avrupa´nın yaz mevsimlerinde, içlerinde sıkıntı ile dolaştığınız şehirler o denli hoş, bugün caddelerdeki insan manzaraları o kadar zararsız ki… İstediğiniz kadar keyfinizce gezebileceğiniz medenî “yerleşim”lere dönüşmüş Avrupa´nın şehirleri ve caddeleri. Beyaza ve beyazın temsil ettiği değerlere düşman olanların reklâm tabelâlarındaki “müstehcen manzaralarla” kar adeta istihza ediyor. Sıcaklığın tahtessıfır altı derece olduğu caddedeki o resimler, evvelâ mesture kadınları üşütüyordur. Hemcinslerinin resimlerinin bu hallerde kullanılması, evvelâ onların ruhların incitiyordur. Fakat karın galibiyeti o kadar yüksek ve muhteşem ki, bu galibiyet karşısında insaniyet karşıtlarının durumu, yalnızca sefilliği sergiliyor sokak sakinlerine…

Bembeyaz karları Avrupalılar iki kafile halinde karşıladılar. Geleneksel de olsa Hıristiyanlığı benimsemiş, geçmiş karlı bayramlarını tahassürle ananlar, çocuklar gibi sevindiler. Bizdeki kartpostallar manzaralarının Avrupa’nın dört bir yanında oluşması, onlarda mutlu bir vaynacht veya noel izlenimi bıraktı. Damaklarına geçmiş bayramın tadı gelince, zevkten mest oldular. Diğer kafile ise sessizliği, beyazı, bayramı, pak ve temizliği sevmediklerinden havayı, karı, beyazı ve güzeli kötü sözlerle karşıladılar. Hele yolların kapanması, herkesin evlerine çekilmeye mecbur kalması ve sokak gürültülerinin kesilmesi, bazılarını çıldırtacak ruh hallerine sürükledi… Yani ikinci kafile şu pırıl pırıl Avrupa’ya düşman kesildi. İkinci kafileye mensupların medyası “sevgili beyaz kışı” düşman ilân etti sayfalarında. Yaratıcıyı tanımadıklarından, karın zalimce Avrupa’yı teslim aldığını, hayatlarının tiryakiliklerine darbe vurduğunu ve korkunç şeyler yaptığını yazıp çizdiler. Fakat birinci kafiledekiler öyle mutlu ki… Kuvvet, kudret ve gınası sonsuz olan Rablerinin nokta nokta dokunan sanatını seyredaldılar. Beyaza bürünmüş ağaçların güzellikleri konuşuldu. Şehirdeki ağaçlara zarar vermemesi için bir sene tuz yerine, yaya yollarına kum ve toprak saçıldı. Artık arabalar hız limitlerine bir başka dikkat ediyorlar. Böylece sokak aralarına dalan tavşanlar da korunuyor trafik kazalarından.

Başında da arz etmiştik ya, Avrupa’yı bu kadar uzun zamandır böyle pırıl pırıl görmemiştik. Alp’lere tırmanmaya daha fazla ihtiyaç kalmadı. Güzellikler ovalara indi. Mikropları dezenfekte eden kıştan Birinci Avrupalılar kadar biz de memnunuz. Haris insanların kafeslerini yumruklamalarına yalnızca tebessüm ediyoruz. Kar beraberinde tevekkülü de getirmiş. Farkında olanlar tevekküle bürünüp teslim oluyorlar Avupa´da. Kışın şu Avrupa´ya bu kadar yakıştığını ilk olarak düşünüyor ve görüyoruz. Avrupa bu kış bir başka. Tabiata tapanların mağlûbiyet şıvanları, şu kar sessizliğinde musîkiye de ihtiyaç bırakmıyor. Bu haliyle Avrupa pırıl pırıl ve çok güzel…

Normal 0 21 false false false DE X-NONE X-NONE MicrosoftInternetExplorer4

Image

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*