Avrupa´da, ateş hattındaki aile

Image
Son zamanlarda Avrupa´daki aileyle ilgili tartışmalar büyük boyutlar kazanmaya başladı. Bir köye dönüşen dünyada sür’atli medya organlarıyla bu tartışmayı bütün kıt’alarda duymak artık, zor değil. En yüksek seslerin ve belki de tarrakaların yükseldiği coğrafya yine Avrupa… Hıristiyan demokratların tekrar aileyi vazgeçilmez değerleri arasına yerleştirmeyi ve aile karşıtı hücumlara mukabil beyanatları bunu gösteriyor.

Papa 16. Benedikt’in; insanî değerleri savunma sadedinde eşcinselliğin sıradanlaşmasına karşı çıkmasının ailede sorumluluk ve fedakârlık esasını öne çıkarması ve Latin Amerika’ya da aynı mesajlarla beraber kürtajın gayr-ı insanî boyutuna vurgu yapması, aile ve nikâh karşıtlarını epeyce paniğe sürüklemiş durumda. Dinsiz, İkinci Avrupa´nın gerek kilisenin ve gerekse siyasî partilerin sert çıkışları karşısındaki şaşkınlıklarını araştıranlar, Avrupalı Hıristiyanların, Müslümanların mücadelesinden kuvvet aldıklarının altını çiziyorlar. Bilhassa son karikatür tartışmaları, Kur´ân’a ve Efendimize (asm) sataşmalar, Hıristiyanların temel değerlerine olan bağlılıklarını adeta kamçılamış görünüyor.

Aile etrafındaki tartışmanın geçmişi insanın geçmişi kadar eski olmalı. Hayır ile şerrin mücadelesi, Adem Babamızdan başlayıp kıyamete kadar devam edecekse, bu çerçevede aileye taraf olanlarla karşı olanların da kavgaları elbette kıyamete kadar sürecektir. İnsanlığın bilinen tarihi süreci içinde aile kurumuna lerzeler yaşatanlar ve fikrî cereyanlar zikredilirken; Hz. Lut döneminden sonra en çok İran’daki mezdekilikten bahsedilir. İslâm âlemine “İştirakiyyun” ismiyle sıçrayan bu marazın Fransız İhtilâlinden sonra semavî dinlere karşı çıkan felsefe ile birlikte Avrupa´da bulaşıcı bir hastalık gibi yayıldığını yakın tarihçiler anlatıyorlar. Hatta Selanik´te Mukim meşhur Derviş efendinin, İslâm toplumunda bile aileye ihtiyaç olmadığını iddia noktasına kadar gelinmiş. Sigmund Freud ve o dönemin dinsiz feylesoflarından ders alan binlerce felsefecinin Ondokuzuncu Yüzyılda aileyi ortadan kaldırmak maksadıyla; iffete, nikâha ve dolayısıyla aileye büyük bir savaş açtığını o dönemi inceleyenler net bir şekilde görebilirler. Wilhelm Reich´in aileyi faşizmin çekirdeği olarak nitelemesiyle birlikte bütün bolşeviklerde aile düşmanlığının başladığını görmekteyiz.

Şairlerin ve düşünürlerin ülkesi Almanya´da doğumunun 150. yılında anılan Freud´la birlikte, saldırgan medyadaki aile karşıtı yayınlardan Müslüman aile de nasibini almıştı. Spiegel dergisi, Freud ve şakirtlerini medhetmeye çalışırken, İslâm dünyasındaki ailenin faşizm ve terörizm için münbit bir zemin olduğunu iddia ediyordu. Zihinlerin henüz berraklaşmadığı, Avrupa efkâr-ı âmmesinin cehaletten tam kurtulamadığı ve Amerika üzerinden tekrar Avrupa´ya geçen İslâm düşmanlığı dalgasının etkisini hâlâ devam ettirdiği bir zamanda, bu iftiralara cevap vermek elbette kolay olmayacak. Cevap verildiği takdirde de tarafsızca değerlendirilip değerlendirilmeyeceği şüpheli. Bununla birlikte Kur´ân ve Sünnetin çerçevesinde gerekli cevapta Müslümanlar gecikmemelidirler. Aile etrafındaki kavganın istatistiklerden kaynaklandığı zannediliyor. Yerli nüfusun küçük kıt’ada hızla düşmesi, gençlerin evlilik ve nikâhın defterini kısmen dürmeleri ve ahlâksızların girişimleriyle eşcinsellerin korunma altına alınması, Hıristiyan Avrupa ailesini hedefleyen şahıs ve kuruluşları harekete geçirmiş olmalı. Bu arada Hıristiyan Birinci Avrupa´nın bu endişe ve hassasiyetini “ti”ye alan Bild gazetesiyle Spiegel Dergisi gibi yayın organlarının karşı mücadelesini de unutmuş olmayalım. Çocuk edinmeye hayvansal yolla ulaşacağını zanneden bu dengesiz ve artniyetli yayınlara henüz istenilen cevabın verilmediği de bir vakıa. 20. Yüzyılın başında bolşevik Rusya´sındaki metazori çocuk çiftliklerinin kurulamayacağını bilen “yeni bolşevikler”, aileyi koruyan bütün unsurlara da ateş açmış durumdalar.

Gelinen noktanın tarihçesini veya yakın geçmiş sürecini burada hikâye etmenin mümkün olmadığı kanaatindeyiz. Yalnız Avrupa Medeniyetinin kadın hususunda tefritten ifrata düştüğünü söyleyebiliriz. Büyük ihtilâl öncesine kadar kadına doğru dürüst insan muamelesi yapmayan bu medeniyette, dinsiz felsefenin yardımıyla “kadın hürriyetleri” adı altında yapılan çalışmayla, kadın fıtrî sınırlarının dışına çıkarılarak yeni bir esarete maruz bırakılmış. Aile reisliğini erkekten alan bu medeniyetin kadını da aslî vazifesinden uzaklaştırmasıyla birlikte, bu toplumda ailenin temelleri çatırdamaya başlamış. Gazeteci Eva Herman’ın dediği gibi, kadını dominant hale getiren bu medeniyet, erkekle kadını aile içinde çatışmaya yöneltiyor. Erkek ise çatışma yerine geri çekilmesi, yani ne çocuk sahibi olmayı ve ne de aile kurmayı düşünmüyor. Erkeğin geri çekilmesi aileyi yok ediyor. Düzeni bozulan aileye bundan böyle yapılan müdahaleler, çökme ve dağılmayı maalesef hızlandırıyor. Zira ortada, aileye bilinçli bir şekilde saldıran İkinci Avrupa´nın tahribatı dururken, Birinci Avrupa´nın felsefî ve geleneksel metodlarla aileyi kurtarması çok zor görünüyor. Müteveffa Papa´nın aile hususunda “Müslüman aileyi” örnek göstermesi, birinci Avrupa´ya bu dehşetli labirentten kurtuluş yolunu göstermesinden başka bir şey değildi.

İslâm âlemindeki aile ile ilgili söyleyeceklerimizi bir başka zamana tehir ederken, birinci Avrupa´nın ailenin kurtuluşu meselesinde de Müslümanlardan yardım beklediğini belirtmiş olalım. İslâma olan düşmanlığını bu kez Müslüman aile ile müşahhaslaştıran bir bayan bakan, yüzde kırkbeş Müslüman ailelerin Avrupa ile entegre olmak istemediklerini sanal raporlarıyla iddiaya kalkıştı. Diğer politikacı ve hükümet yetkililerinden gerekli tepkiyi alan bu şimalli kadın, Avrupa içinde bütün otoriterlere başkaldırmayı itikad edinmiş bolşeviklerin yeni çizgilerini de izhar ediyordu. Aileyi parçalara bölerek tüketim çılgınlarına teslim eden bu medeniyetin; babalar, anneler, çocuklar ve sevgililer günü gibi icadları da, İkinci Avrupa´nın insanlıkla istihzasından başka bir şey olmasa gerek. Her gün bir tarafını çökertmeye çalıştığı ailede bu gidişle ne baba, ne anne ve ne de çocuklar kalacak. İkinci Avrupa’nın gayet şatafatlı, cazip ve vazgeçilmez olarak lânse ettiği “nikâhsız beraberliklerin” ise, ne kadar sürdüğü ve akibeti esasında çok önemlidir. Fakat aileyi tahribi hedefleyen ekseri medya, bu resim ve istatistikleri vermeyi Avrupa ailesinin bu dehşetli akibeti şimdiden görmeye başlayan basiretli Hıristiyanlarla insaniyetperver Avrupalılar ikinci Avrupa ile dişe diş mücadeleyi göze almış görünüyorlar. Güzel sesler yükseliyor ve güzel haberler geliyor. İnşallah, Türkiye medyasındaki demokrat Müslümanlar da bu insanî seslere cevap verip destek vererek, insanlığın sosyal çekirdeği aileyi dağılmaktan kurtaracaklardır.

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*