Avrupa´nın Sınırları Şemdinli´den başlar

Tarih tekerrürden ibaret olmasa bile; zamanın daireler çizerek vaadedilen noktaya yürüdüğü bir vakıadır. Mevsimlere uğrar gibi birbiriyle örtüşen nakışlarla hadiseler gergefini örüyor. Aslında çok mühim ve büyük hadise ve hükümranlıkların ucu olduğu halde, başta adalet bakanı ve bazı çevrelerce küçültülmeye çalışılan Şemdinli olayı yakın tarihimizdeki önemli bir başka hadiseyi tedai ettirdi.

Bediüzzaman Hz.lerinin Kastamonu´daki sürgün hayatında, Isparta´daki talabelerine gönderdiği mektupları okuyanlar; İkinci Dünya Savaşının mahiyetini, ittifaklarını ve cephelerini iyi bilirler. Almanyaİtalya ittifağına karşı İngiliz–Rus ittifaklarını ve o günkü hükümetin şeflerinin birer sıkı ingiliz müttefikleri olduklarını görürcesine inanırlar. O günkü Türkiye aydınında depreşen “bolşevik hayranlığının” M. Kemal´in Lenin ve Trocki dostluklarından ilham aldığını yazan tarihçilerimiz, İsmet Paşa´nın son demine kadar solcu yaşamasıyla; İngiliz–Bolşevik çizgisini hiç bir zaman terketmediğini de kaydediyorlar. Sözkonusu müttefiklerle paşamız yağlı ballı oldukları bir sırada; Stalin rejiminin huysuzluğu tutunca Ruslar bizden Kars ve Ardahan´ı istemeye başlarlar. İngilizin, pis menfaati uğruna arkadan arkaya Sovyetleri desteklediğini gören paşanın etekleri tutuşur ve soluğu Amerika´da alır. Çok partili rejimi kabul ve NATO´ya da üye olan Türkiye, İngiliz–Rus ittifağının itmesiyle birkaç beladan birden kurtulur. Kısmî demokrasinin kapısı açılır, millet tek partili diktatörlükten kurtulur. O günün A.B.D başkanı Hary S. Truman´ın: “Amerika´nın sınırları Kars ve Ardahan´dan başlar” sözünü birçok Türk genci tarih olarak yeniden öğreniyor.

AB müzakerelerinin kritik basamağı 3 Ekim´i atlayan Türkiye´nin Güneydoğusunda hararet kazanan hadiselerin, Avrupa Birliğine giriş niyetimize karşı tezgâhlandığını hiçkimse inkâr edemez. Bunca zamandır Türk milletine rağmen ülkeyi keyfî idareye alışmışların İngilizleri aniden Güneykomşu olarak görmeleri, o­nları keyfilik ve komita diktatörlüğü noktasında ümitlendirmişe benziyor. 5-6 defa Avrupalıların ihanetine uğrayan Kuzey Iraklı Kürtlere kimlerin güveneceği hakikaten meraklı bir soru… Bolşevik Rusyayı kuranlarla günümüzdeki neo-con´lar arasındaki akrabalık ve mektep birliğini bilmeyen, dünkü Amerika ile günümüz Amerikası arasındaki açıyı elbette anlayamaz. Paul Wolfowitz başta olmak üzere, George Soros ve diğer aktüel Amerikalı idarecilerin, Trocki ile aynı kaynaktan beslendiğini batı medyasında okuduğumuzda, şaşkınlıkların cehaletten kaynaklandığını öğrenmiş oluruz.

Türkiye´yi, İsrail kontrolündeki yapay Kürt devletiyle korkutmak; ölümü göstererek sıtmaya razı etmek örneğiyle örtüşür mü? Derin devletimizin otuz senedir seyirci kaldığı ve bazen de organize ettiği fitneyi Türk halkı çok iyi bildiğinden, Güneydoğudaki hadiseleri doğru okuyor. Yıllarca süren OHAL´ler, Çekiç Güç´ler ve birinci Körfez Savaşı Türk Milletinin hafızasına bugün yardım ediyor.

Ülkenin bölünmez bütünlüğü”nün artık herşeyin önüne geçtiğini elbette biliyoruz. Türkiye, bütünlüğünü ve sınırlarını dünkü NATO´ya mümasil bugünkü AB ile koruyacağını da çok iyi biliyor. Joschka Fischer ve diğer bazı AB komiserlerinin satır aralarında ifade ettikleri gibi, AB´nin sınırları İran ve Suriye´ye dayandı. Kıbrıs´taki küçücük pürüzü taşıyamayan AB, Türkiye´nin doğu ve Güneyini daha fazla sağlama alacaktır. Tarihin buradaki bir başka benzerliği de AK Parti hükümetinin Neo-Con´larla yaptığı ittifaktı. Maalesef hem çuval hadisesi, hem Hakkari ve Şırnak olayları, perdenin arkasındaki neo-con silüetini gösteriyorlar. Düne kadar Brüksel´e her gidişinde “Kasımpaşalılığı” tutan başbakanımızın bundan böyle AB meselesinde daha samimî ve kucaklayıcı olacağına inanıyoruz. AB´nin de içinde neo-con´lar var. Sarkozy´nin ekibinin tahribi, Atlas ötesini arattırmayacak kadar güçlü. İnşallah bizimkiler ferasetleriyle o­nları tefrik ederler.

İkinci dünya savaşından sonra Şimal´den hücuma geçen “dinsiz rejimcilerin” bugün Güney´den “dinsiz ve ahlâksız”ca hücûmuna şaşırmamalıyız. Global dünyada ittifak ve cepheler de globalleşti. Türkiye´nin ancak ve ancak AB yanındaki yerini millî çizgi ve desenlerini alarak “bölünmez bütünlüğünü” koruyacağına şüphesi olan var mı? Türkiye–Yunan gerginliğini bitiren AB süreci. Ermeni meselesindeki yanlış anlaşılmaları da giderecektir. Hatta ve hatta Türkiye´yi ittihad-ı islamın temsilcisi olarak kabul eden Avrupalılar, İslam alemindeki sıkıntıların da bu yolda giderilceğine inanıyorlar. Zira o­nlar, İslam Birliğini bugünkü İslam Ülkelerinin idarecilerinden fazla istiyorlar.

Doğrudur. Tarih tekerrür ediyor, ama başka nakış, şekil ve renklerle. Altmış sene sonra yine hristiyan Alemi dinsiz deccaliyete karşı sınırlarını beliriyor: AB´nin sınırları Şemdinli ve Aradahan´dan başlar…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*