Avrupa’ya ahkâmda ve ahlâkta dilencilik edilmez

Avrupa muhakkikleri demişler ki: “Bazı aktârdaki insanların daire-i medeniyete duhullerine vasıta-i yegâne İslâmiyet’tir.”1

Bu hakîkat İşârâtü’l-İ’câz’da şöyle ifade edilir: “Amma insanların büyük bir kısmı, ihtiyarıyla küfrü kabul ve tekâlif-i İlâhiyeyi reddetmişlerse de, teklifin bazı nevilerinden süzülen terbiyevî, ahlâkî vesaire güzel şeyleri aldıklarından, teklifin o nevilerini zımnen ve ıztırâren kabul etmiş bulunurlar. İşte bu itibarla, kâfirin her sıfatı ve her hali kâfir değildir.”2 Bundan dolayıdır ki “Avrupa, bu sırra ve sırr-ı taksim-i â’mâl esâsına binâen, o harîkulâde terakkiyâtı ve maarifi te’sis eylemişler.”3

Bediüzzaman der ki Avrupa’ya ahkâmda ve ahlâkta dilencilik edilmez. Bizim ahkâmımız ve ahlâkımız Şeriat-ı Garra’ya aittir. Ne olursa olsun “Ahkâm ve hukuk ise zaten tebeddül etmez; tatbikat ve tercihattır ki, meşverete ihtiyaç gösterir.’’4 Yani ahkâm ve hukukun tatbikatında meşveret ederek daha güzel icrasına zemin izhar edebiliriz. Biz Müslümanlar olarak “Bir hazine-i cevahire malik olduğumuz hâlde, Avrupa’ya ahkâmda izhar-ı fakr (yoksulluğu göstermek), ahlâkta dilencilik etmek din-i İslâm’a büyük bir hıyanettir ve hayat-ı millete kastetmektir. Dünya için din feda olmaz, berahin-i akliye (aklî deliller) üzerine müesses olan din-i İslâm, başka dine kıyas olunmaz.”5 biliriz. Ancak gelen şu noktalar meselemizden hariçtir. “Evet, Avrupa’dan ahz-u iktibasa (aktarma yapmaya) muhtacız. İhtiyacımız idare-i mülk (kamu yönetimi) ve tanzim-i kuva-i harbiye-i bahriyeden (ordu ve deniz kuvvetlerinin düzenlenmesinden) ve fünun-i sanayiden (sanayi fenlerinden) işimize yarayanlarıdır (dinimizin emriyle). Avrupa da bizden yalnız adaleti ister ve medeniyeti bekler; tâ muvazenesi bozulmasın. Bu iki esasa şeriatımız müessis ve külliyetiyle nazırdır.”6

Biz Avrupa’ya, İslâmiyetin mahbup ve ulvî olduğunu, evâmirine imtisalen (emirlerine uyarak) ef’al ve ahlâk ile göstermeliyiz. Böyle olmayınca Bediüzzaman’ın dediği gibi “Avrupa, bizdeki cehalet ve taassup müsaadesiyle şeriatı, hâşâ ve kellâ, istibdada müsait zannettiklerinden, nihayet derecede kalben üzülmüştüm. Onların zannını tekzip etmek için, meşrûtiyeti herkesten ziyade şeriat namına alkışladım.”7 Çünkü “Ruh-u meşrûtiyet, şeriattandır; hayatı da ondandır.”8 Buna binâen “Hürriyet ve meşrûtiyet şeriatsız olamaz.”9

Öyleyse acilen yapacağımız ve sarılacağımız prensipler şöyle olmalıdır: “Amma hubb-i din (dine muhabbet) ve i’lâ-i kelimetullah herkese farz-ı ayn olduğundan, herkes kendini mükellef bildiğinden, “Onlar bir görüş sahibiyse, biz de bir görüş sahibiyiz.” naara-i merdanesiyle (mertçe atılan naara ile) teşmir-i sâk ederek (kolları sıvayarak), zincir-i ataleti (tembellik zincirini) kırmak ve perde-i sefaleti (yoksulluk perdesini) yırtmakla meydan-ı terakkiye (ilerleme, yükselme meydanına) atılacaktır. Şimdiye kadar ihtilâf-ı efkârımızdan istibdat istifade etti. Kezalik, ihtilâf-ı İslâm’dan Avrupa da istifade ederek istibdad-ı mânevîleri altında bizi ezdi. Şimdi, evvelâ biz müttefik olalım; tâ ki dest-i vifakı (yardımlaşma elini) bizdeki gayrimüslimlere de uzatabilelim. Ve Avrupa’nın istibdad-ı mâneviyesi de meşrûtiyet-i mâneviyeye inkılâp edebilsin.”10 Menfî Avrupa’nın istibdad-ı mâneviyesinden kurtulmak için ehl-i İslâm olarak öncelikle ittifak etmeliyiz, medeni bildiklerimizle yardımlaşma yollarını aramalıyız ve mehâsin-i medeniyeti iktisab edip meşrûtiyet-i mânevîyeyi takviye etmeliyiz. Yoksa “Sû-i tâli’ (bahtsızlık, kötü tâli’) cihetiyle ve sû-i intihap (kötü tercih) tarikıyla (yoluyla) müşkilü’t tahsil olan (elde etmesi zor, müşkül olan) Avrupa mehasinini terk ederek, çocuk gibi heva ve hevese muvafık zünup (günah) ve mesavi-i medeniyeti (medeniyetin çirkinlikleri, kötülüklerini) tutî (papağan) gibi taklittendir ki, bu netice-i seyyie (kötü netice) zuhur ediyor.”11

Yapacağımız ise sadece şunlardır: “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-ı imaniyenin kemalâtını ef’alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyet’e girecekler, belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyet’e dehalet edecekler.”12 Numunesi ise aynen böyle olmuştur. “İşte Amerika ve Avrupa’nın zekâ tarlaları, Mister Carlyle ve Bismarck gibi böyle dâhî muhakkikleri mahsulât vermesine istinaden, ben de bütün kanaatimle derim ki: Avrupa ve Amerika İslâmiyet’le hamiledir; günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak. Nasıl ki Osmanlılar Avrupa ile hamile olup bir Avrupa devleti doğurdu.”13

Ayrıca şu nokta da nazar-ı dikkatten kaçırılmamalıdır: “Evet, Avrupa’nın medeniyeti (Menfî Avrupa medeniyeti) fazilet ve hüda üstüne tesis edilmediğinden, belki heves ve heva, rekabet ve tahakküm üzerine bina edildiğinden, şimdiye kadar medeniyetin seyyiatı hasenatına galebe edip, ihtilâlci komitelerle kurtlaşmış bir ağaç hükmüne girdiği cihetle, Asya medeniyetinin galebesine kuvvetli bir medar, bir delil hükmündedir; ve az vakitte galebe edecektir.”14 İnşâallah.

Hülâsâ: “İstikbalin kıt’alarında hakikî ve mânevî hâkim olacak ve beşeri dünyevî ve uhrevî saadete sevk edecek yalnız İslâmiyettir ve İslâmiyete inkılâp etmiş ve hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak İsevîlerin hakikî dinidir ki Kur’ân’a tâbi olur, ittifak eder.”15 Ezcümle “İstikbal, yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacak. Ve hâkim, hakaik-i Kur’âniye ve imaniye olacak.”16 Vesselâm!

Dipnotlar:
1- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 31.
2- İşârâtü’l-İ’câz, s. 356.
3- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 45.
4- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 224.
5- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 34
6- a.g.e. s. 34.
7- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 123
8- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 221.
9- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 364.
10- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 83.
11- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 179.
12- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 328.
13- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 334.
14- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 337.
15- Eski Said Eserleri, 2009, s. 334.
16- Eski Said Eserleri, 2009, s. 326

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*