Avukat Bekir Berk’i yâd ederken 163. Madde

Bediüzzaman Said Nursî hayatı boyunca birçok yere sürgün edilmiş, zindanlara atılmış, zındıkacıların haksızlığına, zulmüne uğramıştır. Kendini savunma değil, dâvâsını topluma aktarma zemini olarak gördüğü mahkeme salonları onun için birer Medrese-i Nuriye, hapishaneler ise birer Medrese-i Yusufiye olmuştur.

Çeşitli sebeplerle suçlanan Bediüzzaman ve talebeleri de, antidemokratik 163. Madde’ye göre yargılanmıştır. Nurculuğun yargılandığı bütün dâvâlar bu maddeye dayanarak açılmış dâvâlardır. Risâle-i Nur’un muhtelif yerlerinde de bahsi geçen bu ‘madde’yle Üstad’ı susturmak, mahkûm etmek istemişlerdir. Laiklik suçlamasında bulunan savcılara, Üstad bir Denizli Mahkemesinde şöyle söylemiştir: “Hürriyet-i vicdan prensibine zıt olarak, bütün dindar nasihatçılara şamil, lâstikli bir kanunun yüz altmış üçüncü maddesi, sahte bir maskedir. Zındıklar, bazı erkân-ı hükûmeti iğfal ederek, adliyeyi şaşırtıp bizi her hâlde ezmek istiyorlar.”
163. Madde’ye (laikliğe aykırı olarak devletin içtimaî veya iktisadî veya siyasî veya hukukî temel nizamlarını kısmen de olsa dinî esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasî menfaat veya şahsî nüfuz temin ve tesis eylemek maksadıyla dini veya dinî hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri âlet ederek, her ne suretle olursa olsun propaganda yapmak veya telkinde bulunmak) dayalı olarak açılan dâvâlar; Eskişehir dâvâsı (1935) kısmî mahkumiyetle, Denizli dâvâsı (1943) beraatle, Afyon dâvâsı (1947) genel af dolayısıyla dosyanın takipten kaldırılmasıyla ve İstanbul-Gençlik Rehberi dâvâsı (1953) beraatle sonuçlanmıştır. 1

***

Av. Bekir Berk, 1958 yılında Tahsin Tola’nın dâvetiyle Ankara’ya gidip cezaevinde ilk kez Nur Talebeleriyle görüşmüştür. Nur Talebelerine “Sizi hapisten kurtarmamı mı, yoksa fikirlerinizi savunmamı mı istersiniz?” diye sorduğunda “Fikirlerimizi hakkıyla savun, yeter” cevabını alınca çok şaşırmış, onların müstesna insan oldukları kanaatine varmış ve üzerine aldığı dâvâyı kendi dâvâsı ve fikri olarak benimsemiştir.
Üstadın vefatından sonra da bu dâvâlar devam etmiştir. Birçok dâvâ adamı ve avukatlar kahramanca hakkın müdafaasını yapmışlardır. Özellikle Bekir Berk hiçbir ceza tehdidine ve hapis hayatı yaşatmalarına aldırış etmemiş, tavizsizce savunmasını haykırmıştır. Üstad gibi o da müdafaasında kendisini değil, Nurculuğu, yani dâvâsını ve ideallerini savunmuştur.
Ve yıl 1971. Bekir Berk, İzmir Sıkıyönetim Mahkemesi’nde zulmün diğer adı olarak bilinen 163. Madde’ye dayalı olarak tutuklanmıştır.
Av. Bekir Berk ve 53 sanık arkadaşının dâvâsı olarak adlandırılan bu dâvâda “cemiyet kurmak”, “laikliğe aykırı propaganda yapmak”, “ayin yapmak” gibi mantıksızca görüşlerle onları suçlamışlardır. Mahkeme Heyeti, Risâle-i Nur okumayı ve bulundurmayı bir suç atfedip; “cemiyet” ile “cemaat” kavramlarını karıştırarak, bir arada kitap okumayı bir cemiyet faaliyeti olarak algılayıp 163. Madde’ye aykırı hareket ettiklerini öne sürmüştür. Bediüzzaman’ı ve Nurculuğu övmelerini yasak kabul etmişlerdir. Bekir Berk ise, imanı, İslâm’ı anlatıp savcının suç saydığı mefhumları tek tek izah etmiştir. “Bu zat burada Nurculuk propagandası yapıyor, derhal susturulmalıdır.” diyen savcılara dönerek hakikatleri daha çok haykırmaya devam etmiştir. Ona “Korkmuyor musun?” dediklerinde, o “İnna lillâhi ve inna ileyhi raciun” diyerek Rabb’ine dayanmıştır. Sırtını duâlara yaslamış ve kardeşleri onun için güç kaynağı olmuştur.
Netice olarak; Bekir Berk’i bu mahkeme kararıyla 1 yıla mahkûm etmişlerdir. Medrese-i Nuriye olarak gördükleri hapishane ise onun gelmesiyle şenlenmiştir.

***

14 Haziran 1992 yılında vefat eden Bekir Berk’i yıldönümünde yâd ederken, 1971’de İzmir Narlıdere Askerî Ceza Evine getirildikten sonra annesi Fatma Berk’in kendisine yazdığı mektubu da burada zikretmek isteriz:
“Sevgili oğlum Bekir!
Gözlerinden öper, Allah’tan uzun ömür ihsan etmesini dilerim.
On gün kadar senin durumunu çocuklar söylemediler. Fethi’den mektup alınca hadiseye vâkıf oldum. ‘Namaz kılarken götürmüşler’ diye duyunca bilsen ne kadar sevindim. Zira ben seni bu ruhla büyütmüştüm. Allah’ın ipine yapışan necat bulur, evlâdım. Demek kaderde bunlar da varmış. Ne yapalım, Allah elbette her şeyi iyi edecek. Belki hakikatleri senden öğrenecekler var. Bunlar birer vesiledir. Sütüm sana helâl olsun. Yolun da açık olsun. Eğer müsaaden olursa ziyaretine geleceğim. Telefonla haber sal.
Çok şükür rahatsız değilim. Seni de merak etmiyorum. Çünkü ben seni Allah’a vermişim, O’na havale etmişim. Mareşal Çakmak hadisesinde nasıl metin idiysen, şimdi de ondan yüz derece metin olmanı istiyorum.
Dâvân haktır. Ve Allah doğruların yardımcısıdır.
Ben hepinize duâ ediyorum. Elemin zevâlinin lezzet olduğunu unutma.
Tekrar selâm ile gözlerinden öperim.
Annen Fatma Berk
9 Ekim 1971”  2

Kaynaklar:

1- Köprü Dergisi, yıl 2000, 70. sayı.
2- Hakkın Müdafaası, Sabahaddin Aksakal, 1973-Nisan, Yeni Asya Yayınları.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*