Ay ve güneş tutulması

Sonsuz bir ilim, irâde ve kudret sahibi olan Yüce Yaratıcı, dünya misafirhanesinin tavanı hükmündeki gökler âlemini güneşler, aylar ve yıldızlarla süslemiş. Kümeler hâlinde bir arada tuttuğu semâvî burçlarla o güzelliğe ayrı güzellikler ilâve etmiş. Gecelerin kandili olan ay ve gündüzlerin lâmbası olan güneş ile yeryüzündeki varlıklara ve özellikle insana verdiği değeri göstermiş.

Bütün mevcudat gibi ay ve güneşi varlık ve birliğine en parlak ve nurânî deliller yapmış. Çok hassas ve ince matematik hesaplarla plânlanan ve ona göre yaratılan bu varlıklara ve dönüşlerine, kör tesadüfün ve serseri tabiatın karışamayacağını göstermiş.

Kâinattaki bütün cisimler, atomlardan galaksilere kadar her şey, dönüşlerini saatin ters istikametinde yaparlar. Tıpkı hacıların Kâbe’yi tavaf ederken döndükleri gibi. Hazret-i Mevlânâ da, kâinattaki bu varlıkların bu dönüşünü temsilen vecd içinde aynı şekilde dönmüş ve mensupları da bu geleneği devam ettiriyorlar.

Güneş, sistemiyle birlikte Samanyolu Galaksisinin etrafında dönüyor. Kendi ekseni etrafında 70.000 km. hızla dönerken, değişik mesafelerde ve değişik hızlarda gezegenleri de güneşin etrafında dönüyor. Dünyamız, tek uydusu olan ay ile elips şeklindeki yörüngesinde dönüyor. Yeryüzüne izn-i İlâhi ile verdiği ısı ve ışığını gece olduğu zaman veremeyen güneşe, bazen bulutlar perde olur ışığını az verir, bazen de ay araya girer, yine ışığını veremez hâle gelir. Belli zaman dilimlerinde ay, güneş ile dünya arasına girer. Bu esnada parçalı veya tam güneş tutulması denilen semâvî olay vukua gelir. Ay, güneşten gelen ışığın önünü kesince, gündüzün ortasında dünyanın bir kısım coğrafyaları karanlığa gömülür ve gökyüzünde yıldızlar görünür. Ay aradan çekildikçe güneş tekrar görülmeye başlar ve ortalık normale döner. İşte bu muhteşem olay Sonsuz Kudret’e delil olduğu için, Müslümanlar sünnet olan “Küsuf” namazı kılarlar.

Ay tutulması da matematiksel hesaplara dayalı muhteşem bir semâvî olaydır. Dünya ve ay cezbeye kapılmış bir Mevlevî gibi, emr-i İlâhiden gelen bir cezbeyle güneş etrafında dönerlerken, belli aralıklarla dünya, güneş ile ayın arasına girer. Güneşten gelen ışıklar dünyaya vurunca, dünyanın gölgesi ayın üstüne düşer. Böylece ay tutulması olur. Benim çocukluğumda, yani 1950 yıllarında ay tutulduğu zaman köylüler teneke çalar, tüfek atarlardı. Tâ ki, ay kurtulsun diye. Bununla alâkalı çok hurafe inanışlar vardı.

Bediüzzaman Hazretlerinin de çocukluğunda ay tutulması olmuş. Annesine sormuş: “Neden böyle oldu?” Annesi demiş: “Yılan yutmuş.” Sormuş: “Daha görünüyor?” Annesi demiş: “Yukarıda yılanlar cam gibi olup içlerinde bulunan şeyi gösterirler.” Bediüzzaman sonra anlamış ki, astronomi âlimlerinin yaptığı bir teşbih, zamanla halkın dilinde hakikat zannedilmiş. Çünkü, burçlar mıntıkasının bulunduğu daireyle, ayın yörüngesi olan bu iki kavise iki yılan benzetmesi yapmışlar. O iki dairenin kesişme noktalarından birine baş mânâsıyla “re’s”, diğerine kuyruk mânâsıyla “zenep” demişler. Ay baş kısmına, güneş de kuyruk kısmına denk geldiği zaman, dünya ikisinin ortasına düşer. O vakit ay tutulması olur. Yapılan teşbihe göre “Ay, yılanın ağzına girdi” denilir. Bu teşbih, zamanla avam arasında ayı yutacak kocaman bir yılan şeklinde anlaşılmış. Halbuki, Kâinatın Yaratıcısı olan Cenâb-ı Hak, bu semâvî muhteşem olayla da kendi kudret ve azametini gösteriyor. İnsanları inanmaya dâvet ediyor. Bu ince hesaba kör tesadüfün karışamayacağını ilân ediyor. Bizi, “husuf” namazı kılmaya çağırıyor.

Bediüzzaman Hazretleri bu mânâları şöyle ifâde eder: “Güneşin ve ayın tutulmaları, küsuf ve husuf namazları denilen iki ibâdet-i mahsusanın vakitleridir. Yani, gece ve gündüzün nurânî âyetlerinin nikaplanmasıyla (örtülmesiyle) bir azamet-i İlâhiyeyi ilâna medar (vesile) olduğundan, Cenâb-ı Hak, ibâdını (kullarını) o vakitte bir nev’î ibâdete dâvet eder. Yoksa o namaz, açılması ve ne kadar devam etmesi müneccim hesabıyla muayyen olan ay ve güneşin husuf ve küsuflarının inkişafları için değildir.” (Sözler, s. 506)

Güneş ve Ay tutulmaları olduğu zaman, bu semâvî olaylara bir de bu gözle bakılmalı ve onlara özel sünnet olan namazları elden geldiği kadar kılmalıdır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*