Azerbaycan gecikiyor…

“Azerbaycan… Can Azerbaycan” başlıklı yazımızda (Yeni Asya, 8 Temmuz 2013) Azerbaycan’ı bilhassa medyadan yakın takibe aldığımızı söylemiştik.

Bunun sebepleri var: Türk Milletinin elini – ayağını bağlayan Ermeniler meselesi, Haydar Aliyev’den sonra Turuncu Devrim aracılığıyla Bakü’ye yerleşen İsrail, Rusya’daki tarihî değişim, Türkçülerimizin mesnetsiz Azerbeycan nutukları, Rothschild’in tarihî özlemi olan İsrail – Hazar koridoru, Azerbaycan’ın Türkî coğrafya’nın kapısı oluşu, Kafkasya’daki Troçkistlerin faaliyetleri ve nihayet Azerbaycan sevgimiz… Bundan önceki gözlemlerimizi zaman zaman yazdık… Meselâ, arşivimizde bulunan “Tutsak Bakü ile Erivan” yazımızdaki hakikatleri bu defa gözlerimizle müşahede ettik. Gürcistan, Kırgizistan, Ukrayna, Belgrat ve Kafkasya’ya musallat olmuş Turuncu Devrim’in Azerbaycan’ı kendi haline bırakması mümkün değildi. Allah’ın Azerî halkına lütfettiği petrol, gaz ve diğer yeraltı zenginliklerini, iktidar ve keyifleri uğruna global devrimlerin finansörlerine teslim eden idareden bahsetmiştik. Çok acı ki, zengin ülkenin ahalisi yüz dolarlık asgarî ücrete talim ediyor. Ülkenin belli yerlerinde kurulan tesislerin, oteller, büyük mağaza ve rafinerilerin maalesef belli kişilere ait olması, el yordamıyla yazdıklarımıza kuvvet verdi. Henüz neocon ve neoliberallerin iktidarda oldukları zamanlarda Azerbaycan’ı işgal edenlere karşı, halkta bir korku, tedirginlik ve ufuksuzluk görülüyor. Amerikan hükümetiyle global devrimcileri birbirinden ayıramayan Azerîlerin bu istikamette bilgi desteğine ihtiyaçları var.

11 Eylül’den önce veya Baba Aliyev zamanında Azerbaycan Türkiye ile irtibatlı ve parelel yaşıyordu. Bizdeki Türkçülerin yanlış teşebbüsleri, sınırların açılmasıyla buraya akın etmiş insanlarımızın kişisel hataları ve 12 Eylül sonrasındaki hükümetlerin Amerikaya aşırı entegreleri Azerbaycan – Türkiye münasebetlerini veya iki bayrak bir devlet ruhunu bozamamışlardı. Bakü’ye bizimle ayak basan bütün delegasyonun dikkatini çeken soğuk ve ilgisiz alâkalar, vizeler ve kamusal alanda Türkiye’ye veya İslâm’a ait bir simgenin bulunmaması, günümüz Azerbaycanı ile ilgili endişelerimizdeki haklılığı gösteriyor.

Azerbaycan’ın Moskova’dan daha az hürriyetlere ve dinî hayatlara saygı göstermesi de dikkatleri çekiyor. Hazar Sahillerini bir boydan bir boya tarayan gözlerimizin kubbeli camilere ve minarelere rastlayamamaları bu ülkenin kimin girdabında boğulma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını gösterebilir. Bakü’nün resmî kalbi olan bölgede Türkiye’nin yaptırdığı minareli ve Kubbeli cami de, şehrin havasını değiştiriyor. Cami avlusuna sığmayan cemaat sokağa taşıyor, iddiasıyla kapatanların hali hakikaten ironik arz ediyordu. İslâmî hayatı adeta unutturmaya yönelik düzenlenmiş modern Azerî hayatı, gençliğin turancı, PKK’lı veya sefih yetişmesine yol açmış. Sosyal Medya ile yatıp – kalkan halkı ülke dışından gelen kitaplardan korumak, dindarları Neocon mantığıyla potansiyel terörist görme hastalığı, Azerbaycan siyasî ve bürokratlarını da maalesef sarmış. Bu husus da Bakü’nün Turuncu Devrim’in mengenesinde kıvrandığını gösteriyor.

Azerbaycan’ın İsrail’e ve onun müttefiği neoliberallerle birlikte olması, bugünkü meselelerini de çözümsüzlüğe itiyor. Avrupa ve Amerika’daki “Ermenî Diasporasının” Yahudî sermayece finanse edildiğini ve yine onların lobilerince desteklendiğini biliyoruz. İsrail’e ve Global Devrimcilere mahkûm bir Azerbeycan’ın Karabağ meselesi nasıl çözeceğini hiç kimse bilemiyor. Bu Azerbaycan’ın şu halini gören Türkiye’nin de İsrail ve müttefiklerinin gönlünü kırmamak için Ermenilerle barışı buzdolabına kaldırmaları, ülkemizi hem iç politikada, hem AB’de ve hemde dış dünyada büyük sıkıntılara soktuğu ayrı bir gerçek olmalı.

Azerbaycan Halk ve Reis-i Cumhuru İlham Aliyev’in tarihî fırsatları kaçırmakta olduğunu düşünüyoruz. Batılı liberallerle çalıştığı halde daha çok Doğu rejimlerine yaklaşan Azerbaycan’ı, bugünkü dış patronlarla yarın yeni bir devrime tabi tutulmayacağını kimse söyleyemez. Arkasına aldığı kapital, global istihbaratlar, İsrail ile entegreli ordu ve medyanın yarın İlham Aliyev’i kurtaramayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Olmayan demokrasi, 100 dolarlık asgarî ücret, dinin hayatın dışına itilmesi ve İslâm Dünyasından kopukluk gibi hususlar; sınıflar arasındaki uçurumu derinleştirdiği gibi ahalinin idareye bakışını da keskinleştiriyor. Fakat İlham Aliyev dışarıya aktardığı rüşvetlerin küçük bir bölümüyle halkını mutlu edebileceği gibi, demokrasi yolunda atabileceği adımlarla da, ona oyun hazırlayanları hüsrana uğratabilir. Fakat acele etmeli ve gecikmemeli…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*