Aziz hatıranın izinde

Yanlış hatırlamıyorsam 95 yılında görmüştüm onu. Bursa’dan bir grupla Isparta, Barla ziyaretimizde köyüne uğramış, kendisini dinleme fırsatını bulmuştuk. İyi ki uğramış, iyi ki görüşmüş, iyi ki dinlemişiz…

Hâlinde Hafız Ali’nin hatıraları, izleri vardı; tevazu, mağfiyet, fedakârlık… Ne de olsa ondan ders almıştı, onun talebesiydi, onun yolundaydı; onun mesleğini devam ettiriyordu; Kur’ân öğretiyordu öğrenmek isteyenlere. Hayatı bu idi; bununla hayat buluyor, bununla hayat veriyordu. Hocası Hafız Ali hayatta değil mi; Üstadı yerine ölümü yudumlamış mıydı? O da ölümsüz hayatlara yansıdı inşaallah.

Fotoğraf çektirmek istemiyordu; melekler çekiyor diyordu. Yüzünde Nur’un sinmişliği vardı, pür Nur hâli hâzâ talebe-i ulum dedirtiyordu. Bir hatırasını anlattı…  

Kendisine veya köyden birine “Risale okuyor musun, günde kaç sayfa okuyorsun?” gibi soru soruyor Üstad. “Efendim, tarlada işimiz çok, yoruluyoruz, okumaya fırsat bulamıyoruz…” gibi cevaplar veriyor. “Günde 4–5 sayfa da mı okuyamıyorsun?” sorusuna tatminkâr cevap alamayınca “Öyleyse aç kapa” diyor Bediüzzaman.

O zamanda da insan, bu zamanda da insan, değişen ne? Meşguliyetlerin adı, bahanelerin ismi, zaafların resmi; nefis aynı nefis, musallat olan şeytan da aynı şeytan… Çözüm var, çare var; bütün bütün elde edilmezse bütün bütün terk etmemek, ümitsizliğe düşmemek, yılgınlığa kapılmamak.

Hasan Ağabey bende bu hatıra ile özdeşleşti hep; öğretisi, dersi, tenbihi, hatırlatması bu oldu. Önden giden atlıların son temsilcilerindendi o; o temsilciler de gün gün azalıyor. Yaşayanların yaşları sekseni geçti, doksana yakın yaşıyorlar. Allah hayırlı uzun ömürler, bereketli hizmetler nasip etsin inşaallah.

Sungur Ağabey rahatsız, Fırıncı Ağabey tahminim seksen beş, Abdullah Yeğin Ağabey de o yaşlarda veya ondan az büyük, tam bilemiyorum. Bursa’dan Ali Çakmak ağabey üç ay civarı sonrasında doksana adım atacak. Perdenin ötesine geçmeden istifade etmesini bilelim Nur’un büyük çınarlarından; gölgelerinden Nur devşirelim, hikmet toplayalım, hizmet şevklenelim, edep alalım…

Sonrasında Nur hizmeti yeni evreye girecek; zaman zaman—imtihan gereği—sancılar yaşanacak, yalpalanmalar olacak, yoklukları aranacak, eksiklikleri hissedilecek. Kitap eksenli arayışlar merkezileşirse çözüm bulunacak elbet. Said Nursî yaşıyor olsaydı böyle çözülmüşlük ve dağınıklık yaşar mıydık? ‘Benimle görüşmek isteyen Risale-i Nurları okusun, okuyan benimle on defa görüşmüş gibi olur’ demişti, demişti fakat biz gereği gibi Risale okuyabildik mi, Risale okumanın neticesi Kur’ân’a yönelip sünnete sarılabildik mi?

İslamköylü Hasan Ağabey Nur talebesi idi, Kur’an talebesiydi. Hocasının izindeydi, Üstadının yolundaydı, Peygamberin (asm) takipçisiydi. Bu çizgi bize çok şey hatırlatıyor olmalı…

Aziz hatıran kıyamete kadar yaşasın ağabey, perdenin ötesindekilere selâm söyle, hâl-i pürmelâlimize himmet etsinler, etsinler de hizmet ötelere, kalplere, kıtalara taşınsın.

Nur talebelerinin ötede alemdarı Hafız Ali’nin yardımcısı olursun inşaallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*