Bâbıâli’de yeni bir soluk: İttihad gazetesi

Yakın Tarihten Günümüze

Yeni Asya’nın öncüsü ve büyük kardeşi olan İttihad gazetesi, 24 Ekim 1967’de çıkan ilk sayısıyla yayın hayatına başladı.

Bu iki gazete de, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin “sadâkatte birinci” talebesi Zübeyir Gündüzalp’in mânevî destek ve teşvikleriyle kuruldu ve aynı mânâdaki himmet ve tasarrufla neşriyatını sürdürdü.

Haftalık olarak neşredilen İttihad gazetesi, fikir ve neşriyat merkezi olan Bâbıâli’ye yeni bir renk, yeni bir ses, yeni bir nefes hüviyetini kazandı..

İttihad gazetesi, bundan 45 sene evvel Ayasofya meselesini gündeme getirmişti.

Bediüzzaman Hazretlerinin Risâle-i Nur’da ifadesini bulan beşeriyete yönelik fikir ve mesajlarını geniş kitlelere duyurmayı gaye edinen ve bu ulvî gayenin vesilesi, vasıtası olmayı şeref addeden bu gazete, matbuât lisanıyla büyük bir ilânât hizmetini deruhte ediyordu.

Ses getiren yazıları, röportajları ve manşet haberleriyle Türkiye’nin dinî tandanslı en etkili gazetesi haline gelen İttihad, 12 Mart 1971 Muhtırası sonrasında kurulan sıkıyönetim idaresi tarafından 7 Haziran 1971 tarihinde kapatıldı.

Bu tarihten yaklaşık bir buçuk sene evvel kurulan günlük Yeni Asya gazetesinin neşriyatı ise, 1980 darbesine kadar kesintisiz şekilde devam etti.

İttihad gazetesinin Başyazarı ve Genel Yayın Yönetmeni, bu meslekte çekirdekten yetişmiş bir kabiliyet olan Nezihî Mustafa Polat idi.

1970 yılı Ağustos’unda geçirdiği trafik kazası sonucu genç yaşta (29) vefat eden merhûm Polat, aynı yılın 21 Şubat’ında yayın hayatına başlayan günlük Yeni Asya gazetesinde de aynı vazifeyi üstlenmiş durumdaydı.

Çok ânî ve erken yaşta gelen bu vefât hadisesi, onun Risâle-i Nur ekseninde neşriyat yapan bu iki gazetenin yayın hayatında derin bir boşluk meydana getirdi.

Ancak, yine de matbuât lisanıyla yapılan ilânât hizmeti durmadı, aynı istikamette yoluna devam etti.

İttihad gazetesinin, bilâhare çoğu Yeni Asya’ya da intikal eden yazar-çizer kadrosunda şu isimler vardı:  Galip Gigin, Av. Bekir Berk, Dr. Sadullah Nutku (sağlık), Gürbüz Azak, Zeynep Münteha Polat, Nuriye Karahisarlı (Huriye Deligöz), Hekimoğlu İsmail, Ahmed Şahin, Şule Yüksel Şenler, Abdurrahim Karakoç (şiir), Vehip Sinan (karikatür) Ali Ulvi Kurucu, Abdulhamid Oruç, Salih Özcan, Prof. Ali Genceli, A.Tevfik Paksu (şiir) M. Necati Bursalı (şiir, İslâm tarihi), Necmeddin Şahiner, Mustafa Yeşilyurt, Suad Alkan….

Bu zengin kadroda yer alan isimler kendi branşında çalışmalar yaptığı gibi, ayrıca  ek hizmetleri koşturmaktaydı.

İlk sayılarında 20-30 binden başlayıp bilâhare tirajı 80 binlere kadar dayanan İttihad’ın taşradaki temsilcileri ile satış-dağıtım elemanlarının hemen tamamı, bu hizmeti gönüllü olarak ve meccânen yürütmeye gayret ediyordu.

İttihad gazetesinin cesurâne neşriyatı, 12 Mart (1971) Muhtırasını veren cuntacıları ziyadesiyle rahatsız ediyordu.

Cuntacılar, bir bahane bulup bu gazeteyi kapatmak istiyorlardı. Önce, tek sayılık hafif bir kapatma cezası verdiler.

O bir haftanın ardından çıkan 6 Haziran 1971 tarihli İttihad’ın manşeti ise aynen şöyleydi: “Ey âlem-i İslâm! Uyan, Kur’ân’a sarıl!”

İşte bu manşet, cuntacıları adeta çılgına çevirdi. Sıkıyönetim Mahkemesini harekete geçiren muhtıracılar, dört buçuk yıllık İttihad gazetesini temelli kapattırma cihetine gittiler.

71’deki ara ve kara rejim döneminde, Muhtıracıları hayli rahatsız eden Yeni Asya gazetesi de  birtakım baskı ve tehditlere maruz kaldı. Ancak, “tavizsiz istikrar çizgi”sini sürdürmekten yine de geri kalmadı.

Bir vasıta ve bir ilânat vesilesi olara Risâle-i Nur’un nâşir-i efkârı olabilmeyi en büyük şeref addeden Yeni Asya’nın yayın çizgisi, 1960’ların tâ ilk yıllarından itibaren neşredilmeye başlanan haftalık Zülfikâr, Uhuvvet ve İttihad gazetesiyle tam bir paralellik sûretinde bugün de  devam edip gidiyor.

Cenâb-ı Hak, o ulvî, kudsî istikametten ayırmadan idame ettirsin.

Yakın Tarihten Portreler   Dahiliye Vekili Şükrü Kaya

Uzun müddet İçişleri Bakanlığı yapmış olan Şükrü Kaya, yakın tarihimize damga vurmuş şöhretli aktörlerden biridir.

Millî Mücadele yıllarında haricî düşmana karşı ittifak eden kuvvete dahil olan Şükrü Kaya, Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte en büyük düşmanlığı dahildeki vatandaşlara karşı yapmaya başladı.

Bilâhare Mason Teşkilâtına giren Şükrü Kaya, birinci reis M. Kemal’in en yakın adamlarından biri olup, 1935’te diğer masonları da “Kemalist hükümet”in yanına çekmeyi başardı.

Şimdi, devletin muhtelif yüksek kademelerinde vazife yapmış bu şahsiyeti biraz daha yakından tanımaya çalışalım.

Daha çok İçişleri Bakanı olarak isim yapan Şükrü Kaya, 1883’te İstanköy’de doğdu. (Burası, Ege’de halen Yunanistan’a bağlı bir ada.)

Ölüm tarihi ise, 10 Ocak 1959.

İlk ve orta tahsilinin ardından, İstanbul’a gelerek Galatasaray Sultanisine (lise) girdi.

Ayrıca, 1908’de Hukuk Mektebini bitirdi. Paris’e gitti ve burada yine hukuk tahsili gördü.

İstanbul’a dönünce Hariciye Nezaretinde kâtipliğe başladı. Mülkiye müfettişi oldu. Aşâir ve Muhacirîn (tehcir edilen Kürt aşiretleri ve sâir göçmenler dairesi) Genel Müdürü oldu. Mülkiye Müfettişi olarak Anadolu’da ve Irak’ta bulundu. Sonra bu görevden ayrılarak İzmir’e gitti.

Mondros Mütarekesinden sonra (Ekim 1918) İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine girdi. Bu yüzden tutuklanarak İstanbul’daki Bekirağa Bölüğüne gönderildi.

İstanbul’un işgalinden sonra tutuklanıp Malta’ya sürüldü. Malta’dan kaçarak Avrupa’ya gitti. Bir müddet İtalya ve Almanya’da kaldıktan sonra Anadolu’ya geldi ve Milli Mücadele hareketine katıldı.

1923’te İzmir Belediye Başkanlığına getirildi. Ardından, Menteşe milletvekili olarak Meclis’e girdi. 1924’ten itibaren bazı bakanlık görevlerinde bulunduktan sonra, 1927’de kurulan 4. İsmet Paşa hükümetinde İçişleri Bakanı oldu.

İşte, bu tarihten M. Kemal’in ölümüne kadar (1938) da aynı makamda kaldı.

Esasen “Bulunduğu makama sığmayan adam” olarak da nâm yapan Şükrü Kaya’nın en büyük icraatı da, bu yıllarda (1927-38) görüldü.

On seneden fazla Dahiliye Nazırlığı esnasında, özellikle âlimlere ve dindar insanlara âdeta kan kusturdu. Meselâ, Bediüzzaman Hazretleri ve talebelerinin yedi-sekiz yıl boyunca Barla sürgününde gördükleri eziyet, 1934’teki Isparta hadisesi (baskın ve soruşturma), 1935’te işkenceli Eskişehir Mahkemesi, 1936’da başlayan Kastamonu sürgünü, Şükrü Kaya’nın bakanlık döneminde yaşandı.

Bakanlık görevi zamanında masonlarla da içli dışlı olan Şükrü Kaya, 1935’te bu teşkilâtın kapatılması vesilesiyle hükümet adına yaptığı resmî açıklamada “Türk Masonları kendi ideallerinin hükümetin esas programına dahil olduğunu görerek, kendi teşkilâtlarını kendileri fesh etmişlerdir. Hükümetin bu iş üzerinde hiçbir teşebbüsü ve alâkası yoktur” diyerek, aslında nasıl bir misyonu üstlenmiş olduğunu ikrar etmiş oluyordu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*