Bahara veda ederken

Diriliş müjdeleri, haberleri, dersleri, numuneleri veren bahar faslını uğurluyoruz. Önümüze serilen kâinat kitabının en canlı, renkli, süslü, manalar, sırlar, hareketler, hakikatler ifade eden sayfasını doya doya mütalaa ettik bu mevsimde.

Baharın güzellikleriyle gözümüz, gönlümüz, ruhumuz, hissiyatımız bahar neşesi, işvesi, coşkusu, kokusu, lezzetiyle hayat buldu, mutmain oldu. Eserlerdeki cazibeye, sanata, güzelliğe bakıp Sanatkârını tefekkürlerle tanımaya gayret ettik. Yaratılış sırlarını, hikmetlerini, sebeplerini, işaretlerini, sırlarını, Risale-i Nur hakikatleri ile idrak etmeye çalıştık.

Geleceğe ümit ve şevk müjdesi ile bakan Üstad, Cennetâsâ baharı işaret etmiştir. Baharı haşrin misali, yeniden dirilişin numunesi, ahiretin haberi olduğunu birçok misalle izah etmiştir. Risale-i Nurlarda bin sekiz yüz seksen sekiz defa geçen bahar kelimesi, tevhid delillerinin işaretleri olarak yer almıştır. Haşir meselesinde İbni Sina gibi meşhur bir dâhi: “İmân ederiz, fakat akıl bu yolda gidemez” diye hükmetmiştir. 1926 yılında Haşir Risalesi olarak telif edilen Onuncu Söz, akıl, mantık, kalp ve vicdan kabul edeceği delillerle haşri ispat etmiştir.

Cenab-ı Hakkın kudreti ile yeniden hayat bulan bitkilerde ve hayvanlardaki güzellikler, sanatlar, nizam, intizam içinde dirilişler, uyanış ve teşekküller aklımıza, kalbimize, ruhumuza hitap etti.  “O Allah yarattığı her şeyi güzel yapandır.” ayetinde arz sayfalarında Allah’ın isimlerinin her yerde ve her şeyde tecelli eden güzelliklerini tezekkür, tesbih, tahmid, tehlil, tekbirlerle temâşâ ettik.

Üstad, yeryüzünü tasvir ediyor: “Bahar mevsimi gelince o beyaz elbiseyi üzerinden çıkarır, zümrüt gibi yeşil halılarını sahrâlarına serer. Yem yeşil gömleklerini dağlarına giydirir. O dağların şahikalarının başlarına beyaz sarıklarını sarar. Ve bu güzel inkılâp ve manzaralarıyla kudret-i İlâhiyenin mu’cizelerini hikmet-i İlâhiyenin nazarına arz eder.” Allah’ın (cc) kudretinin ve cemalinin hikmetini görür, insanların da, anlaması ve tefekkür etmesi için her eser üzerinde nizam ve intizamla vahdet tecellisini gösterir.

Yeryüzünü nimet sofrası olarak Allah’ın cömert ikramlarını nazarlara sunuyor: “Evet, bütün yeryüzünü bir sofra-i nimet eden ve bahar mevsimini bir çiçek destesi yapan ve o sofranın yanına koyan ve üstüne serpen bir Cevâd-ı Kerîm…”

Mayıs sonu baharda arzı süsleyen kır çiçekleri, kudret dairesinde tohumlarını gelecek bahara bırakarak; renkleri, şekilleri, kokuları, güzellikleri, sırları, manaları, hakikatleri şuur sahiplerinin nazarlarında ve hatıralarında, canlı, hoş, latif manzaralar bırakıp Rabbimizin ilim dairesine döndüler.

“Halbuki şu misafirhane-i dünyada görüyoruz, herkes çabuk gidip kayboluyor.” Bahar bir görünüp kayboldu, çiçekler soldu. Mevsimler gibi gençlik ve güzellikler mütemadiyen gider, gelmez… “Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgâr gibi uçar, gider.” “Senin zamanın ve ömrün, berkten daha çabuk geçer; hayatın, çaydan daha sür’atli akar…”

O halde “Ya baki Entel baki” demeliyiz. Baki-i Zülcelale iltica etmeliyiz: “Hakikat nokta-i nazarında eşyadaki cemâl ve kemâl; esma-i İlâhiyeye aittir ve onların nukuş ve cilveleridir. Madem o esma bâkidirler  ve cilveleri daimîdir; elbette nakışları teceddüd eder, tazelenir, güzelleşir…”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*