Baharda bir temâşâ

“Şimdi bak çeşmelere, çaylara, ırmaklara… Yerden, dağlardan kaynamaları tesadüfi değildir. İşte ziyanın parlaması, sair hikmetli hidematının delâletiyle yeryüzünde masnuat-ı İlâhiyeyi izn-i Rabbanî ile teşhir ve ilân etmektir. Demek bir Sani-i Hakîm tarafından ziya istihdam ediliyor; çarşı-yı âlem sergilerindeki antika san’atlarını onun ile irae ediyor…” (Risâle-i Nur’dan)

Baharda nebatat ve hayvanatın haşrini gösteren Allah, Hz. Âdem’den (as) bu zamana kadar bir mizan ve intizamla insan için kâinatı bir tarif edici, bir muallim suretinde yaratmıştır. Kâinatta bunu kolaylıkla görmek ve kâinatı—ne anlatıyor, kimi bildiriyor—gibi suallerle okumak mümkündür. Çünkü şuursuz varlıkların şuurdarane hareket etmeleri, ağaçların meyve vermeleri, çiçek açmaları ve çiçeklerin tebessümü, bitkilerin ölüp tekrar dirilmeleri, güneşin, ayın, yağmurun, rüzgârın hareketleri elbette bir Hakim’i bildirmekte ve onu tanıtmaktadır. Bu bakımdan baharın ayrı bir cazibesi olmakta. Yeşilliği, ferahlığı ve gölgesiyle cennetâsâ bir baharı andırmakta çünkü. Peki bu güzel nimetler bir şükür ve hamd etmeyi gerektirmez mi? Tabi, nimet ne derece güzel ve lezzetli olursa olsun ona şükür o nimetin fevkinde bir lezzeti gösterir insana. O zaman bunu yaşamak gerek. Allah kâinatı nağamatıyla raksa getirip huzur serpiyor kullarına. Şu musıka-i İlâhiye hiç durmuyor. Aynı edasıyla devam ediyor. Baharı donatıp insanlara sunan Allah, elbette kullarına yeni dünyalar açıyor. “Yine mi bahar geldi?” demiyor insan, tam aksine dört gözle bekliyor baharı. Çünkü intizam, mizan bîhemta… İşte bu nimetler tefekküre, temaşaya ve şükre dâvet ediyor insanı. Çok şükür Rabbimize..
***
Evet, bahar… 1 Mayıs deyip, bunu fırsat bilip bazı şeyleri değerlendirmeye çalıştık. Çoğunluğu Emek ve Keçiören’den müteşekkil, Gölbaşı ve Demetevler’in de katılımıyla Ankara’nın Akyurt ilçesi civarında Güzelhisar Köyü bizler için bir piknik alanı oldu. Çok da güzel oldu. Yaklaşık 200’ü aşkın ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite öğrencileri ile vakıf ağabeyler ve veliler olmak üzere her tarafı yeşillik, ferah, ortasından bir dere akan ve geniş alanlı özellikleriyle dolu bir mekân olan Güzelhisar’da bir araya geldik. Maksat tam da yaşanmak istenene uygundu. Uhuvvet, muhabbet, tesanüd gibi özelliklerin bir arada hep tutulması ve bazı zamanlar hakkalyakîn tarzda görünmesi insan için manevî, ulaşılması gereken vasıflardı. Bunları bulmalıydı. Zira insan tanımaya, muhabbet etmeye borçlu olduğunu bilmeli ki hayatından lezzet alabilsin. Bu program da bu amaçları içeriyordu. Hedef ise san’at-ı İlâhiyeyi o gün, gün boyu temaşa etmek. Zaten mevsim, yer ve zaman da bunlara müsaitti. Baharın ilkinde bu tefekkürü orada görebiliyor insan. Allah her yeri, anlayanlar için bir ibret halinde yaratmış. En küçük bir kusur takılmıyor insanın gözüne. “Şu da şöyle olsaydı” diyebileceğimiz hiçbir şey yok. Bakıp doya doya izleyip, Allah’ın azametini görüp şükretmeyi, tazim etmeyi bir borç, daha da iyisi bir lezzet biliyor insan.

Programımızı aynen takip ettik. Saat 10:00 gibi kahvaltıyla beraber kimi maçını, kimi dolaşmayı, kimi de bir şeyler okumayı tercih etti. Ardından Rıfat Turgut Ağabey 29. Lem’a’dan (İmana Medar Âlî Bir Tefekkürnâme) bir ders okudu. Ağabeylerden, Üstad’dan hatıralar anlattı ve kâinatın yaratılış sırlarındaki hikmetlere dair şu mükemmeliyetteki tefekkürün hepimiz için birer ibret olduğunu nazara verdi. Ardından Allah’a bir şükür nimeti olarak gösterilmesi gereken hallere sahip olmak ile ilgili pencereleri açacak bir temâşâ dersi verdi. Her zaman gaflet istilâ edebiliyor insanı. Bu bakımdan Allah’ın san’atını düşünmeyi ihmal etmemek gerekiyor. Kâinat yaratılışından beri tebeddülde, ama düzen ayniyetini muhafaza ediyor. Ders ânı da bu vecihlerle iyi oldu.

Ustamız yemeğini (tavuk döner) hazırlıyor bir yandan ve öğle yemeğini de yedikten sonra namaz için camiye gittik. Orası tenha bir köy olduğu için birden bu kadar kalabalığı görünce şaşırdılar köylüler. Bazı amcalarla tanıştık öyle ayak üstü. Beraber namazları kılıp piknik alanına döndük biz. İkindiye kadar küçükler çuval yarışı, mendil kapmaca, suda elma yeme gibi vs. oyunlarla meşgul olurken Keçiören ve Emek gençleri de maç yaptılar. Semtteki bazı küçükler de onlara dahil oldular. Etli ekmekler yendi. Derken vakit ikindiyi buldu. Namazı yeşillikte kılıp ardından 33. Söz’den bir ders okudu Ömer Faruk Ağabey. Hep beraber fotoğraflar çekildi ve topluca vecizeler haykırıldı etrafa. Güzel bir kapanış oldu gerçekten.

Bu programda bizlere yardımcı olan ve katılan üniversiteli, liseli ve ilköğretimli kardeşlerimize, vakıf ağabeylerimiz olan Ömer Faruk, Onur, Ahmet, A. Samed, Muhammed Ağabeylere ve semt ağabeylerimiz Cemal, Saadettin, Sedat, Mustafa, Rıfat gibi vs. ağabeylere de bizimle bulunmuş olmalarından dolayı teşekkür ediyoruz. Allah kendilerinden razı olsun. Bu ve buna mümasil programlara katılanlardan ve bu gibi programları arttıranlardan, şevk veren ve devam ettirenlerden olabilmek duâ ve temennisiyle.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*