“Bahçecik´in Cemal ağabeyi”nin mübarek ruhuna ithaf!

Image
Nur Camiasının medar-ı iftiharlarından, tevazu, nezaket, fedakârlık, ihlâs ve samimiyet sahibi, İzmit Bahçecik sakinlerinden Cemal Serim ağabey Hakk’a yürüdü. Allah gani gani rahmet etsin ve makamı Cennet olsun inşâallah. (Âmin.)

“Bahçecik” beldesinin, “Körfez” diye nam salmış İzmit ve civarının Nur Hadimleri arasında çok müstesna bir yeri vardır. Başta İzmitli Yeni Asya Nur Talebeleri olmak üzere, Gölcük, Karamürsel, Gebze, Derince gibi ilçeler bu mekânı çok iyi hatırlarlar. Civar çevre il ve ilçelerdeki dostlarımız başta olmak üzere; Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden de, âdeta “Dünya Cennetinden bir köşe olan” bu mümtaz ve farklı mekânı bilenlerin olduğunu tahmin ediyorum. Çünkü ahirete kanat açan bu beldenin sakinlerinden Cemal Serim ağabey burada birçok nur hadimini ağırlayıp misafir etmekten şeref duyan bir mübarek insandı.

“Bahçecik”, İzmit’i Gölcük, Karamürsel, Yalova ve Bursa’ya bağlayan karayoluna birkaç kilometre mesafede; arkası yeşilliğin bütün tonlarının İlâhî nakışla bezenmiş, ön tarafı da İzmit Körfezine nazır, masmavi, çok şahane bir manzaranın hâkim olduğu çok şirin ve müstesna bir beldedir.
Fakat bu şirin beldeyi farklı ve mümtaz kılan, çok samimi ve mütecanis, mütesanid bir cemaati ve şahs-ı mânevîsinin olmasıdır. İşte bu samimi ve farklı cemaatin en önde gelen dâvâ kahramanları içerisinde; sadece kendi şahsî hayatını değil; aile hayatını ve dünyadaki maddî varlığını da “hizmet”le mezcetmiş ve fedâ etmiş bir dâvâ adamı ve hizmet kahramanı olan Cemal Serim ağabey akla gelir!
Kıymetli oğlu Mesud kardeşimiz Antalya’da görevli olduğu için tanışmamız o vesile ile olmuştu. Onu ilk tanıdığım günden beri değişmeyen özellikleri; mübarek yüzündeki fıtraten hiç eksik olmayan gülümsemesi, insanın ruhuna işleyen samimi, tatlı ses tonu, aşk ve şevki ve hep hizmeti ön plâna çıkarmasıydı. Bu özelliklerinden çok etkilemiştim. Candan ve hasbî bir hâli; tahminlerin üzerinde bir tahammül ve tevekkülü olduğuna kaniyim. Tevazu ve nezakette de çok ayrı bir farklılığına şahit oldum.
Aşk ve şevk dolu bu mübarek ruh; kalbindeki iman sıcaklığını kendisine münhasır bırakmamış. Ailelerin yangın yerine döndüğü böyle bir dönemde, Risâle-i Nur’dan aldığı şefkat ve merhamet dersleriyle her bir aile ferdinin his ve kalbine de nakış nakış bu ulvî hakikatleri işlemiş. Çok bahtiyar ve mutlu bir aile reisi, gönül dostu ve dava adamı olarak onu tanıdım! Bildiğim kadarıyla kızları, oğlu, damadı, gelini bulundukları mekânlarda çok samimi ve ciddi olarak “hizmetin” faal elamanları. Böyle bir zamanda böyle bir aile yapısını inşa edip devam ettirmek her faniye nasip olmayacak kadar önemli ve çok takdire şayan bir hâl. Maşaallah, barekâllah…

Birkaç senedir ciddî mânâda rahatsızlığı olduğunu biliyordum. Çok ciddî sağlık travmaları geçirmiş ve ağır imtihanlarla baş başa kalmıştı. Çok sık olarak hastanenin müdavimi olmuştu. Sıkça telefonla konuşur, ismen duâ ettiğimi söylerdim. Keyiflenirdi. Hastalığının adını ve mahiyetini kendisine hiç sormamıştım. O çevredeki yakın dostlarından kısa ve özlü bilgiler almış ve ötesine gitmemiştim. Hastalığının, asrın amansız illeti ve belâsı olan ve çaresi henüz bulunmayan dert olduğunu; ölüm haberini teyit ve başsağlığı için aradığım Bahçecik’in başka bir hizmet eri ve kahramanı yakın komşusu Kemal beyden öğrendim. Son günlerde gazeteden duâ talebi ilânını okuyunca yine bu yatışı da mutad istirahatlardan biri olarak değerlendirmiştim.

Ölüm haberi, mübarek ruhunu tesliminden birkaç saat sonra bir dostum tarafından telefonla bana ulaştığı zaman, ağlamaktan kendimi alamadım. Memleketimde, çok uzaklarda, yaylada olduğum için de cenazesine yetişememenin çaresizliğini yaşadım.

En son görüşmemiz 8-9 Mayıs günlerinde Bahçecik’te hizmete verdiği evinin bahçesindeki dershanemizde Amerika’dan gelen misafirlerin de olduğu İzmitli dostlarla birlikte kalabalık bir cemaatle birlikte olmuştu. O gün yapılan dersleri, sohbetleri, anlatılan hatıra ve hizmetleri dinlerken adeta coşmuştu.

Evinin çevresindeki geniş bahçesini ABD’den gelen misafirlerimizle birlikte gezdik. Yurt dışından gelen bu misafirlerle teker teker çok yakından ilgilendi. Bu bahçenin içerisinde bulunan iki katlı evini yıllardan beri dershane olarak hizmete vakfetmişti. Şimdi yine bu manzarası çok mükemmel olan arazide bağışladığı geniş hizmet merkezi alanını bize gösterirken kalben yaptığı bu fedakârlığın saadet ve mutluluğunu bütün kalbiyle hissedip yaşıyordu. Bahçesinde her türlü meyve ağacının sayısız örnekleri vardı. O gün sapa sağlam ve çok neşeli bir haldeydi. Baharın bütün neşesini vücudunun zerratıyla yaşıyordu. Bilemezdik ki bu mübarek ve fedakâr dâvâ adamının bu bahar bu fani dünyadaki son baharıymış. Bu güzel bahçenin şu anda en tatlı ve bâki meyvesi olarak ömrünün büyük kısmını verdiği “dâvâsı” ve “sadaka-yı cariye” hükmüne geçecek mânevî miras ve bağışları kaldı. Ne mutlu!
Maddî hastalık ve musibetlere, o da Üstadı gibi: “Musîbetlerin tenevvüü, mûsıkînin nağmelerinin tenevvüü gibi bana geliyordu.” (Tarihçe-i Hayat, s. 67) diye bakmıştı.
Şimdi o; ümmeti olmakla şeref duyduğu Rahmet Peygamberine (asm) kavuştu.
Şimdi o; hayat çizgisinin en tehlikeli anlarında “Ah Dâvâm!” diyen,
Ölüme: “Başka bir bâki âleme gitmek ve iman vesikasıyla saadet sarayına girmek için bir terhis tezkeresidir.” (Şualar, s. 305-309) teşhisini koyan,
“‘Sana müjde! Milyonlar altın bileti sana çıkmış. Gel al’ diye her tarafta ilânatlar yapılıyor.” (Asa-yı Musa, s. 14, 15, 16) müjdesini veren,
“Ölüm, dünya meydanındaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten bir paydostur. Hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbap ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir. Hem hakikî vatanına ve ebedî makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır. Hem zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinâna bir davettir. Hem Hâlık-ı Rahîminin fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir.” (Lem’alar, 25. Lem’a, 9. Deva) açıklamasıyla ruhları rahatlatan,
“Ölüm, ehl-i iman için bir terhistir. Ecel terhis tezkeresidir, bir tebdil-i mekândır, bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesi ve kapısıdır. Zindan-ı dünyadan çıkmak ve bağistan-ı cinâna bir uçmaktır. Hizmetinin ücretini almak için huzur-u Rahmân’a girmeye bir nöbettir ve dâr-ı saadete gitmeye bir davettir.” (Şualar, s. 33-35) yorumunu getiren,
Kabri: “bu zindan-ı dünyadan bâki ve nuranî bir ziyafetgâh ve bağistana açılan bir kapıdır.” diye tarif eden ve insanlığın en büyük derdi ve endişesi olan ölüm ve kabrin sırrını, muammasını Kur’ân’ın nuruyla keşfeden ve açıklayan Aziz Üstad’ına kavuştu.
Dâvâ yolunda, maalesef sarsılanların ve savrulanların, ekseni kayanların olduğu bir zamanı yaşıyoruz. Şahs-ı mânevî olarak her türlü şarta ve sıkıntılara rağmen; dimdik ayakta durabilen, şahs-ı mânevîye ve onun her türlü faaliyetine bütün benliğiyle iştirak eden, alınan kararlara karşı en ufak bir tereddüdü olmayan bir dâvâ adamını ahirete uğurlamanın boşluğunu yaşıyoruz. Hepimizin başı sağ olsun! Böyle bir zamanda onun gibi bir istikamet ve fedakârlık kahramanı sembolünün aramızdan geçici olarak da olsa ayrılması bu kudsî hizmetimiz için ciddî bir kayıptır. Allah makamını Cennet eylesin. Aile efradı, akraba ve dostlarına sabr-ı cemil ihsan eylesin.
Şimdi dâvâsı ve Nur kardeşleri adına misafir kabul etme ve ağırlama dâhil bir çok hizmeti seven o mübarek ruh, geçici misafirlikten hakiki ruhlar âlemine kanat açıp, Cenâb-ı Zülcelâl’in “makarr-ı saltanatına” uçtu.
Başta Resulullah (asm) olmak üzere bütün peygamberlerin mecmaına vasıl oldu.
Asrın ve asırların mânevî vekilliğini deruhte den Aziz Üstad’ına ve ahirete intikal etmiş olan dâvâ adamlarının mecmaı olan ruhlar ülkesine hicret etti.
Bu fani dünyadaki misafirlikleri, dâvâsını ve hizmetleri; başta Bahçecik cemaati olmak üzere İzmit ve civarı şahs-ı mânevîsine ve geride kalan biz dava arkadaşlarına bırakıp terhis tezkeresini aldı.
Biz onun iyi bir mü’min, Müslüman ve dava sahibi olduğuna şahitlik ediyoruz.
Mübarek insan, Bahçecik’te bıraktığın mânevî miras dünya durdukça senin kabrine ve ruhuna sadaka-i cariye olarak sevap yazdırmaya devam edecektir inşâallah.
Geride bıraktığın aile efradın ve çevrendeki samimi dâvâ arkadaşların mahzunluklarına rağmen “iştirak-ı a’mal-i uhreviye” ve “şirket-i mânevîye” düsturlarıyla senin geçici firakını ebedî mânevî gıdalarla tekmil edecekler ve hizmette bir boşluk bırakmayacaklardır inşâallah.
Ders ve sohbetlerimizde biz yine beraberiz. Geçici ayrılığın acısını yüreğimize gömüp bâkî dâvâmız için hizmete biz burada, sen de orada inşâallah birlikte devam edeceğiz.
Samimiyet, nezaket, hasbîlikle gönlü ve kalbi dolu dâvâ sahibi mübarek insan! Makamın cennet olsun. Kabrin nur, ruhun cennet bahçelerinin bülbülü olsun inşâallah. (Âmin)

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*