‘Bakar’ ile imtihan

Mümin kainata Allah hesabına bakar. Her yer Allah’ın mülküdür. Kainat, yıldızlar, güneşler, aylar ve dünyalar. Bizzat kendi bedeni de Allah’ın mülkü olan insan, elbette ki, Mülk Sahibinin rızasına uygun bir şekilde mülke dahil olacaktır. Bu nedenle insan, kendisine verilen nimetlere şükreder, bu nimetleri Allah hesabına, Allah’ın razı olduğu şekli ile kullanır. Dünyada doğru, istikametli ve istikrarlı bir başarının en önemli şartı Allah’ın rızasına uygun hareket etme şeklindedir. İşte bu nedenle istikametli bir hayat tarzı için Nurlarda, “Allah namına ver, Allah namına al, Allah namına başla, Allah namına işle” denilmiştir.

Aksi bir durumda insan ve cemaatler kendisine verilen nimetler, zenginlikler, makam, şan, şöhret, gibi dünyevi imkanlarla imtihana tabi tutulur. Bu imtihanlar neticesinde bazen şefkat tokadı yenilir, bazen bir musibete giriftar olunur, bazen de büyük bir bela ve musibet ile büyük kayıplar yaşanır.

Bunların tarihte misalleri çoktur.

Musa Aleyhisselamın kavmi bu konuda çok ibretli bir misaldir:

Hatırlayalım:

Yusuf Aleyhisselam Mısır’a aziz olunca kavmini ülkesinin en güzel topraklarına yerleştirir. İsrailoğulları da Nil nehrinin suyu ve tarlaları işleyen ‘bakar’ ile üst düzey bir ziraat yaparlar. Nil havzasındaki bereketli topraklarda çok çeşitli güzel ürünler yetiştirirler. Bu sayede çok zenginlik elde ederler. Hatta içlerinden Karun gibi zenginlikte çok ileri giden kişiler ortaya çıkar. Ancak bir süre sonra Firavunlar ülke idaresine sahip olunca İsrailoğulları bir köle gibi çalıştırılmaya başlanır. Adeta Mısır’ın ücretli köleleri olurlar. İşte bu süreç içinde Musa Aleyhisselam İsraioğullarını kurtarmak üzere peygamber olarak gönderilir.

Peygamber gönderilmesi elbette ki bazı yanlış düşünce, davranış ve inançlardan arınmak için beraberinde bir imtihan sürecini de zorunlu kılar. Musa Aleyhisselam her ne kadar Firavunun zulmüne dur demek için gönderilmiş olsa da, İsariloğulları için de bir arınma ameliyesi de bu arada işlemeye başlar.

İlk imtihana tabi tutulan Karun’dur. Karun çok zengindir ve bu zenginliğini Allah yolunda kullanmadığı gibi aynı zamanda nefsi gurur ve kibire kapılmıştır. Bu zenginliğinin kendisine “ilmi ve yetenekleri sayesinde” verildiğini iddia eder ve kendi dünyasında şükür kapısını kapatır. Bu his ve duygularının zulüm dercesine varması sonucu malı, mülkü ve zenginliği yerin dibine baıtırılır. Bu durumu İsrailoğulları gözleri ile görürler.

İsraioğulları Mısırdan çıkmışlar, Firavunun zulmünden kurtulmuşlardır. Ancak iç dünyalarına işleyen bazı yanlış inanç ve duygulardan da arınmaları gerekmektedir. İsraioğulları üç mühim hadiseyi hayatlarında aşırı derecede büyütmüşler, hatta bir ölçüde kutsallaştırmışlardır.

Birincisi İnek ve öküzüdür:

Zira bu hayvan Nil havzasındaki bereketli ve zengin toprakları işlemek için en mühim bir araçtır.

İkincisi:Nil ve su:

Nil havzasındaki zengin topraklar için yine su olmazsa olmaz bir değerdir.

Üçüncüsü ise buğday, mısır, sebze, meyve ve gıdalardır:

Bu da yine diğerleri ile birbirini tamamlayan bir özelliktir. Çünkü zenginliğin en temel istinat noktaları Nil havzasında üretilen gıda maddeleridir.

İşte bunlardan dolayı İsrailoğulları imtihana tabi tutulur. Öncelikle onlara bir inek kesmeleri emredilir. Bakara Suresinde anlatılan kıssaya göre çok zor da olsa bu emri yerine getiriler.

Ardından çölde suları biter, cemaat susuz kalır. Bunun üzerine Musa Aleyhisselama müracaat ederler. O da asasını yere vurarak on iki gözlü bir pınarın İzn-i İlahi ile çıkmasını sağlar.

Üçüncüsü ise gıdaları tükenir, yine çölde aç kalırlar. Cenab-ı Hak da onlara gökten bıldırcın eti ile, kudret helvası indirir.

Böylece Cenab-ı Hak, “perdeler arkasında her türlü nimeti verenin kendisi olduğunu” Musa(as) lisanı ile İsraioğullarına bildirir.

Buradan bizlerin bu kıssadan çıkaracağı hisse şudur:

Mümin kainata Allah hesabına bakar. Her yer Allah’ın mülküdür. Kainat, yıldızlar, güneşler, aylar ve dünyalar. Bizzat kendi bedeni de Allah’ın mülkü olan insan, elbette ki, Mülk Sahibinin rızasına uygun bir şekilde mülke dahil olacaktır. Bu nedenle insan, kendisine verilen nimetlere şükreder, bu nimetleri Allah hesabına, Allah’ın razı olduğu şekli ile kullanır. Dünyada doğru, istikametli ve istikrarlı bir başarının en önemli şartı Allah’ın rızasına uygun hareket etme şeklindedir. İşte bu nedenle istikametli bir hayat tarzı için Nurlarda, “Allah namına ver, Allah namına al, Allah namına başla, Allah namına işle” denilmiştir.

Aksi bir durumda insan ve cemaatler kendisine verilen nimetler, zenginlikler, makam, şan, şöhret, gibi dünyevi imkanlarla imtihana tabi tutulur. Bu imtihanlar neticesinde bazen şefkat tokadı yenilir, bazen bir musibete giriftar olunur, bazen de büyük bir bela ve musibet ile büyük kayıplar yaşanır.

Bunların tarihte misalleri çoktur.

Musa Aleyhisselamın kavmi bu konuda çok ibretli bir misaldir:

Hatırlayalım:

Yusuf Aleyhisselam Mısır’a aziz olunca kavmini ülkesinin en güzel topraklarına yerleştirir. İsrailoğulları da Nil nehrinin suyu ve tarlaları işleyen ‘bakar’ ile üst düzey bir ziraat yaparlar. Nil havzasındaki bereketli topraklarda çok çeşitli güzel ürünler yetiştirirler. Bu sayede çok zenginlik elde ederler. Hatta içlerinden Karun gibi zenginlikte çok ileri giden kişiler ortaya çıkar. Ancak bir süre sonra Firavunlar ülke idaresine sahip olunca İsrailoğulları bir köle gibi çalıştırılmaya başlanır. Adeta Mısır’ın ücretli köleleri olurlar. İşte bu süreç içinde Musa Aleyhisselam İsraioğullarını kurtarmak üzere peygamber olarak gönderilir.

Peygamber gönderilmesi elbette ki bazı yanlış düşünce, davranış ve inançlardan arınmak için beraberinde bir imtihan sürecini de zorunlu kılar. Musa Aleyhisselam her ne kadar Firavunun zulmüne dur demek için gönderilmiş olsa da, İsariloğulları için de bir arınma ameliyesi de bu arada işlemeye başlar.

İlk imtihana tabi tutulan Karun’dur. Karun çok zengindir ve bu zenginliğini Allah yolunda kullanmadığı gibi aynı zamanda nefsi gurur ve kibire kapılmıştır. Bu zenginliğinin kendisine “ilmi ve yetenekleri sayesinde” verildiğini iddia eder ve kendi dünyasında şükür kapısını kapatır. Bu his ve duygularının zulüm dercesine varması sonucu malı, mülkü ve zenginliği yerin dibine baıtırılır. Bu durumu İsrailoğulları gözleri ile görürler.

İsraioğulları Mısırdan çıkmışlar, Firavunun zulmünden kurtulmuşlardır. Ancak iç dünyalarına işleyen bazı yanlış inanç ve duygulardan da arınmaları gerekmektedir. İsraioğulları üç mühim hadiseyi hayatlarında aşırı derecede büyütmüşler, hatta bir ölçüde kutsallaştırmışlardır.

Birincisi İnek ve öküzüdür:

Zira bu hayvan Nil havzasındaki bereketli ve zengin toprakları işlemek için en mühim bir araçtır.

İkincisi:Nil ve su:

Nil havzasındaki zengin topraklar için yine su olmazsa olmaz bir değerdir.

Üçüncüsü ise buğday, mısır, sebze, meyve ve gıdalardır:

Bu da yine diğerleri ile birbirini tamamlayan bir özelliktir. Çünkü zenginliğin en temel istinat noktaları Nil havzasında üretilen gıda maddeleridir.

İşte bunlardan dolayı İsrailoğulları imtihana tabi tutulur. Öncelikle onlara bir inek kesmeleri emredilir. Bakara Suresinde anlatılan kıssaya göre çok zor da olsa bu emri yerine getiriler.

Ardından çölde suları biter, cemaat susuz kalır. Bunun üzerine Musa Aleyhisselama müracaat ederler. O da asasını yere vurarak on iki gözlü bir pınarın İzn-i İlahi ile çıkmasını sağlar.

Üçüncüsü ise gıdaları tükenir, yine çölde aç kalırlar. Cenab-ı Hak da onlara gökten bıldırcın eti ile, kudret helvası indirir.

Böylece Cenab-ı Hak, “perdeler arkasında her türlü nimeti verenin kendisi olduğunu” Musa(as) lisanı ile İsraioğullarına bildirir.

Buradan bizlerin bu kıssadan çıkaracağı hisse şudur:

Şayet bir insan, bir topluluk, bir cemaat veyan bir millet kendisine verilen nimetleri Allah yolunda kullanmaz, Allah rızası için sarf etmez ise mutlaka ki bizzat verilen verilen nimetler ile imtihana tabi tutulur. Bundan kaçış yoktur. Er veya geç bu hesap sorulur. Mümin ise daha çok bu dünyada sorulur. Değil ise işler bir ölçüde ahirete devredilir.

İşte bu günlerde görüyorsunuz. Dini dünyaya alet edenler, dini siyasete alet edenler, dini şahsi zenginlik ve makamlara alet edenler, dini şan şöhret ve diğer dünyevi maksatlara alete edenler nasıl da imtihan olunmaya başladı.

Biz müminler dikkat edelim!…

Dünyevi imkanlar ve zenginlikler Allah yolunda kullanılmaz ise kişiyi ve ya grupları Karunluğa götürür. Karun’un sonu ise malumdur. Fazla söze hacet yok.

Şayet bir insan, bir topluluk, bir cemaat veyan bir millet kendisine verilen nimetleri Allah yolunda kullanmaz, Allah rızası için sarf etmez ise mutlaka ki bizzat verilen verilen nimetler ile imtihana tabi tutulur. Bundan kaçış yoktur. Er veya geç bu hesap sorulur. Mümin ise daha çok bu dünyada sorulur. Değil ise işler bir ölçüde ahirete devredilir.

İşte bu günlerde görüyorsunuz. Dini dünyaya alet edenler, dini siyasete alet edenler, dini şahsi zenginlik ve makamlara alet edenler, dini şan şöhret ve diğer dünyevi maksatlara alete edenler nasıl da imtihan olunmaya başladı.

Biz müminler dikkat edelim!…

Dünyevi imkanlar ve zenginlikler Allah yolunda kullanılmaz ise kişiyi ve ya grupları Karunluğa götürür. Karun’un sonu ise malumdur. Fazla söze hacet yok.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*