Barış ve özgürlüğün gerçek yolu

İslam’ın düşmanları Müslüman dünyayı adeta bir gladyatör arenası olarak görmektedir.

Bazı Müslüman ülkelerdeki siyasî karışıklıklar buradaki Müslüman kardeşlerimizi bir sefalet ve felâkete sürüklemiştir. Gaddarlık öyle şiddetli bir hal almıştır ki, açlık ve yokluk kökleşmiş ve şiddet kültürü yerleşik hale gelmiştir ki, bu durum İslâm’ın ruhuyla taban tabana zıttır.

Bu arada, gayri Müslim ülkeler Müslüman topraklardaki zulümlerine devam ederken; entellektüalizm, sağlık, güvenlik, çevre, aile kurumu ve ekonomi gibi alanlarda Müslümanlar sürekli bir düşüş yaşıyor ve bu da Müslümanların insanlığa katkılarında hayal kırıklığına varan derecede bir azalmaya sebep oluyor. Benim kanaatime göre, eğer bu trajedi bu haliyle devam ederse sonuçları bütün insanlık için tahrip edici olacaktır. Eğer devam eden sivil savaş ve anarşiler sebebiyle Müslümanlar entelektüel manada düşüşe geçerse, bunun zıddı olan Batı emperyalizmi gelişecek ve buna bağlantılı olarak da Batılı ticaret anlayışı yaygınlaşacak, serbest piyasa ekonomisi güçlenecektir. Bu anlayışta da insanlık birinci öncelik olmaktan çıkmış ve kâr öncelikli hale gelmiştir. İnsanlık ise kâr ettiği oranda başarılı ve kayda değer sayılır.

Said Nursî, Müslümanlar için akıl ve idrakini kullanma konusunda en muhteşem bir örnektir. O sadece siyasî bazı mücadelelerin akıl vasıtasıyla kazanılabileceğini ispat etmekle kalmamış, aynı zamanda Müslümanların yine akıllarını kullanarak barış ve özgürlüğü tesis edebileceğini göstermiştir. Said Nursî’nin insanlığa sunduğu anahtar, İslâm’ın değerlerine güçlü bir şekilde iman ve güven beslemektir. Bu hakikat Kur’ân’da da defaatle zikredilmiştir. Bu tip bir sağlam prensip, toplumu yüzyıllar içinde cehaletin karanlığından bilginin ışığına çıkarmıştır.

Peki, bugünkü Müslümanların inancı ve güveni ne durumdadır? Derhal Kur’ân âyetlerini dinlememiz ve cevabı ve rehberliği Allah’ın kelâmından almalıyız. Gelecek şüphesiz aydınlık olabilir. Tek bir şartla ki; Müslüman entelektüel geleneği Kur’ân ve Sünnet ışığındaki “doğru İslâm” ile yerli yerine oturtulmalıdır.

İslâm hürriyeti teşvik eder: Sorgulamaya, soruşturmaya, düşünmeye ve bilim ışığında gelecek vizyonu belirlemeye özgürlük tanır. Şiddetle ve anarşiyle değil, sadece ve sadece akıl yoluyla…

Eğer Müslümanlar, Said Nursî’nin de yaşayarak bize gösterdiği gibi; bu bilinci yerleştirebilirse, ancak o zaman barış ve özgürlüğe kanat açabilir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*