Barla günlüğü

Mayıs ayının ikinci haftası Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nden bir grup nur sevdalısı ile Sivas’tan yola çıktık. Maksat gerek günlük şahsî okumalarımızla, gerek toplu derslerimizle okuyup, okutup, dinlediğimiz Kur’ân Hakikatlarının telif edildiği nurlu belde olan Barla’yı ziyaret edip tefekkür etmekti. Daha doğrusu Risale-i Nur’un hem müellifi, hem en birinci, en sadık, en halis, en gayretli talebesi olan Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin ayak izlerini takip etmekti. Ehl-i zındıkanın Bediüzzaman Hazretlerini Barla’ya gönderiş amacını bildiğimiz için gerçekten de kuş uçmaz kervan geçmez yer miydi bu diyarlar, yoksa istenildiğinde kuşun da uçurulduğu, nurun da saçıldığı yer miydi?

Perşembe günü merakımızı gidermek için sabah namazından sonra çıktığımız uzun ve neşeli yolculuğumuz Konya’nın meşhur etli ekmeğinin, Eğirdir Gölü kenarında semaver çayının tadını geride bırakarak aynı günün yatsı ezanında Barla’ya varmakla hitame erdi. Barla’ya vardığımızda yol uzun ve yorucu da olsa Nurların vermiş olduğu feyiz ve dinçlikle neşemiz hâlâ yerindeydi. Bunun en bariz delili içimizde dünyada 60-65 yıl gibi en fazla nefes almış bulunan ve o tüketmiş olduğu nefeslerin şükrünü mütemadiyen Risale-i Nur’u okuyarak eda etmeye çalışan Mehmet Ağabeyimizin, Üstadın evinin önündeki çınar ağacı gibi dimdik ayakta durmasıydı. Sanki 800 km gibi bir yolu hiç gitmemiş, sanki o yol boyunca arabayı kendisi kullanmamış gibiydi.

Evet! Helâket ve felâket asrı olan şu zamanda selâmeti arayanları sahil-i selâmete çıkaracak olan ve çıkaran Kur’ân Hakikatlerinin telif edildiği Barla’daydık artık. Barla’nın manevî güzelliğini ve özelliğini, okuduğumuz Nurlardan biliyorduk. Ama Barla’nın maddî güzelliğine ilk defa şahitlik ediyorduk. Anadolu’nun şirin mi şirin bir beldesi Barla. Havasıyla, suyuyla, taşıyla-toprağıyla eşsiz bir yer. Gönüller fatihi Üstadın akl-ı selim herkese helâl olsun dedirtecek bir cehd ve mücadele ile âhirzamanın âhirindeki dünyanın son demlerini ve ahiret hayatımızı aydınlatacak Nurların seslendirildiği mihrap niteliğinde adeta Barla.

Cuma günü kahvaltıyı yaptıktan sonra ilk iş olarak Üstadın kalmış olduğu Nurlu eve gittik. Üstadın kaldığı eve vardığımızda bir grup Nur sevdalısının orada olduğunu ve okudukları Risale-i Nur’la Nura gark olduklarını gördük. Onlar okurken bizler de ağabey ve kardeşlerimizle Üstadın kaldığı odalara bir göz attık. Odalara göz gezdirirken gözyaşlarına hâkim olamayan ağabeylerimiz oldu. Hüzünlerimizi yine oracıkta hemen bir ders halkası oluşturarak sevince çevirdik. Zamanında kimseciklerin uğramadığı mekânların şimdi Nur sevdalılarının ziyaretleri ile adeta arı kovanı gibi işlediğini müşahade ettik. Yok olsun diye düşünen ehl-i zındıkanın aksine o şanlı Üstad varlığı bulup insanlığın istifadesine sunuyordu Nurun şerbetini. Bizler de bir yudum da olsa hisselerimize düşen Nurun şerbetini kısa bir ders okuyarak alıp Cennet Risalesi’nin yazıldığı Sıddık Süleyman Ağabeyimizin cennet misâl bahçesine indik. Üstadın günlük gelerek evradını ezkârını okuduğu Nurlu mekânlardan biri. Önce yukarıdan aşağıya doğru Cennet Bahçesini gezdik. Gülüyle, çiçeğiyle, asmasıyla, fındığıyla binbir çeşit nebatatın içinde bulunduğu rengârenk şirin bir bahçe. Enva-i çeşit nebâtâtın varlığı ile temaşaya değer bir yer. Cennet Bahçesine varılır da Cennet Risalesi okunmaz mı? Yahya kardeşimizin okuduğu dersi dinleyip Cuma namazını eda etmek ve bulundukları yerden cenneti temâşâ eden sadık sebatkâr Nur Talebelerinin bulunduğu kabristana gidip birer Fatiha okumak için Cennet Bahçesinden ayrıldık. Gittiğimiz kabristanda okuduğumuz Yasin-i Şerif ve Fatihaları Bayram Ağabeyin, Ali Uçar Ağabeyin, Şamlı Hafız Tevfik ve diğer Nur Talebeleri ağabeylerimizin ruhlarına gönderdik ve Cenâb-ı Hak’tan şefaatlerini talep ettik. Bayram Ağabeyin Kore hatıralarını Ali Uçar Ağabeyin Almanya  hatıralarını tahattur edip, Eğirdir Gölünün kenarında ikindi namazını eda etmek üzere kabristandan ayrıldık. Bulduğumuz genişçe bir alanda “havanın demdemeleri, kuşların civciveleri, yağmurların zemzemeleri, denizlerin (gölün) gamgamaları, radların rakrakaları” (Kastamonu Lâhikası 238) arasında ikindi namazımızı eda ettik. Bir tek taşlardaki ‘tık tıkaları’ duyamıyorduk, onu da kardeşlerin içlerindeki çocukluğun depreşip gölde taş sektirmeleri ile tesbihini anlamasak da “tık tıkalarını” duyduk. Hepsinin de birer “nevaz” olduğunu ruhlarımızın coşkunluğu ile hissettik.

Barla’ya gidildiğinde Çam Dağı’na uğramadan dönmek olmaz. Biz de Cumartesi günü yağan yağmura, esen rüzgâra aldırmadan koyulduk Çam Dağı yoluna. Yollar daha önceden toprakken şimdi Barla Belediyesi aynı yolu parke ile döşemiş. Ve çok da harika olmuş. Emeği geçenlerden Allah razı olsun. Çok az bir kısım kalmış, kalan kısımların çalışmaları devam ediyordu. Zirveye vardığımızda yokluğunu bildiğimiz halde gözlerimiz Üstadın üzerine çıkıp feza denizinde yüzen dünya gemisinin şahane nakışlarını temâşâ ettiği Katran Ağacını aradı. Medine Peygamber Efendimiz’e (asm) nasıl bir minber olduysa, Çam Dağı da sanki Üstad’a Risale-i Nur’u dünyaya haykırdığı bir minber gibi. Yıldızların, bulutların, dağların, ağaçların vs. en mükemmel bir şekilde incelenip manalarının ve vazifelerinin ne olduğunu dünyaya haykırılabilecek nadide yerlerden bir yer Çam Dağı. Çok kalabalık olması ve yağmurun da yağdırılması hasebi ile bizler alabileceğimiz güzellikleri fotoğraf karelerine alıp yeni yapılan ve yapımları devam eden dağın eteğindeki kamelyaların olduğu yere indik. Çam Dağından inerken topladığımız odunlarla ateşimizi yaktık. Mangalı yakıp şişleri yapıp yedikten sonra semaverde demlediğimiz çayı içmeye başlamak üzereyken yol boyunca sırtında çantalarla yürüyerek gelen iki kişiye gözlerimiz ilişti. “Kimlerdi, ne arıyorlardı?” diye merak edip birbirimize sorarken Ahmet kardeşimizin yanlarına gidip kamelyamıza dâvet etmesi ile merakımızı giderdik. Meğer bu iki şahıs Almanya’dan gemi ile Antalya’ya, Antalya’dan da tâ Çam Dağı’na kadar yürüyerek gelmişler. Fesübhanallah. Üstadı tanımayan ve Risale-i Nur’u bilmeyen bu insanlar turistik bir mekân da olmayan Çam Dağında ne arıyorlar? Sevk-i İlâhî demekten başka anlatacak kelime bulamadık. Kardeşlerle yarım yamalak İngilizce ile de olsa Üstadın ve Risale-i Nur’un mahiyetini tam olarak anlatamasak da varlıklarını duyurabildik. Daha ayrıntılı bilgi edinebilmeleri için Almanya temsilciliğimizin ve Almanya’da bulunan Şükrü Bulut Ağabeyimizin telefon numarasını verdik. Haklarında bu iki Katolik seyyahlar için Cenâb-ı Hak’tan hidayet dileyip güzel bir vedalaşma ile hem Çam Dağına hem de misafirlere veda eyledik.

Pazar sabah namazından sonra Barla Yeni Asya Sosyal tesislerinde yaptığımız kahvaltının ardından Sivas’a dönmek üzere yollara düştük. Dönüşte Isparta’da bulunan Üstadın kaldığı evini de ziyaret ettik. Üstadın kullanmış olduğu eşyalara tek tek göz attık. Teberrüken yaptığımız kısa bir dersin ardından Isparta’ya veda eylerek devam ettik yolumuza. Tâ ki Kayseri’ye kadar. Kayseri’ye geldiğimizde Ahmet kardeşimizin annesinin bin bir zahmetle yaptığı Kayseri Mantısını ve diğer yemekleri büyük bir afiyetle yedik. Çoğu kardeşimizin ikinci yemeğini yediğimiz annemize Cenâb-ı Hak, Barla’da kardeşlerimizle alıp verdiğimiz nefesler ve attığımız adımlar ve okuduğumuz Risale-i Nur’un harfleri adedince ve onların birbirleri ile çarpımının neticesi kadar hasenatlar defter-i hasenatına yazsın inşaallah. Ve son nefese kadar hem kendini, hem eşini, hem evlâtlarını İman ve Kur’ân hakikatlerinden ayırmasın.

Yaz mevsimi girdi ya da girmek üzere. İnsan dünyevî meşgalelerin vermiş olduğu sıkıntı ve stresten bir an önce kurtulma çabasına giriyor. Ve bunun için çoğu kimse Müslüman yaşantısına uymayan sahillere kendini bırakıyor. Rahatlayım derken günahların vermiş olduğu sıkıntıyla hepten çıkmaza giriyor. Oysa Müslümanın tatili yoktur, tadili vardır. Bir yıl boyunca hayat-ı içtimâye-i beşeriyenin vermiş olduğu fikri hezeyanlaştırıcı olayların etkisinden kurtulup daha safi bir akıl ve kalple ubudiyet yapmak gayret ve çabası içerisindedir. Bunun için de fikir teatisi yapmak gerekir. O da ancak okumak ve okutmakla olur. Bu zamanın en müthiş ameliyat-ı cerrahiyesini yapan Risale-i Nur’u okumak ve okutmak için Barla ve Barla Yeni Asya Sosyal Tesisleri sizleri bekliyor. Sivas’tan baki muhabbet ve duâ ile…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*