Barla’yı rehberle gezmeli

Barla’nın eskiden sadece Nur Talebelerinin dünyasında ayrı bir yeri olduğunu düşünürdüm. Şimdilerde ise Barla pek çok insanın dünyasında yer etmeye başladı. Ondandır ki, ziyaretçilerin sayısı her geçen gün artmaktadır.

Geçtiğimiz aylarda Isparta Valisi Memduh Oğuz, bir televizyon programında Isparta’nın İslâm âleminde inanç turizmi bakımından Mekke, Medine ve Kudüs gibi önemli şehir olduğu görüşünü savunmuş ve “Said Nursî’nin Barla’da bulunan evine 1 günde 20 bin kişi geldi. Bu gelenlerin kime ne zararı oldu? Bediüzzaman Said Nursî’den söz edildiği zaman birileri bu meseleyi ideolojik olarak ele alıyor. Sen istesen de istemesen de Bediüzzaman potansiyeli var bu şehirde” demişti.

Vali konuşmasının devamında, “Şu anda Türkiye’de sayısal olarak sırf Bediüzzaman üzerine yılda Isparta’ya 5 milyon üzerinde ziyaret potansiyeli” olduğunu söyleyerek Bediüzzaman sevgisine dikkatleri çekmişti.

Geçtiğimiz günlerde çok sevdiğim bir arkadaşım beni telefonla aradı. “Barla Rehberi” adlı kitabımı okuduğunu söyleyerek gece bir arkadaşı ile Isparta’ya gideceklerini ve Barla’yı ziyaret edeceklerini söyledi. Arkasından kendilerine rehberlik yapmamdan çok memnun olacaklarını da sözlerine ekledi. Ben de memnuniyetle kabul ettim.

Gece yarısı Ankara’dan hareket ettik. Yol boyunca uyumadan geçmişten günümüze nurlu hatıraları anlatmaya çalıştık. Sabah ezanları okunurken Isparta’ya ulaştık. Şehrin girişinde bir camide sabah namazını eda edip kısa bir şehir turu yaptık. Daha sonra dostlarımızı aramaya başladık. Kadim dostumuz Niyazi Beyle buluşup önce Yeni Asya bürosunu ziyaret edip ilgililerle sohbet ettik.

Zamanımız sınırlı olduğundan Bediüzzaman Said Nursî’nin Isparta’daki müze olan evinin alt katında öğle namazını kıldık. Oranın görevlileri ile tanışıp sohbet ettik. Daha sonra Üstadın özel eşyalarının sergilendiği üst kata çıktığımızda bir grup lise öğrencisi ile karşılaştık. Belli ki, ilk defa geliyorlardı ve ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Yakınlık gösterip tanıştık. Yakın bir okulda okuduklarını söylediler. Öğle tatilinden istifade ederek müzeyi ziyarete gelmişlerdi. Risale-i Nur’u ve Bediüzzaman Said Nursî’yi ne kadar tanıdıklarını sorduk. Duyduklarını ancak tanımadıklarını ve okuldaki öğretmenlerinin tavsiyeleri üzerine buraya geldiklerini söylediler. Öğretmenleri burayı bir rehberle gezmelerinin daha faydalı olacağını söylemişler. Onlara çok şanslı olduklarını ifade ederek birlikte gezebileceğimizi söyledik. Öğrenciler çok meraklı olduklarından her şeyi sormak istiyorlardı. Odaları teker teker gezip kısaca bilgi verdik. Barla’ya gidip gitmediklerini sordum. Gitmediklerini, ama merak ettiklerini söylediler. Ayrılırken Barla Rehberi, Küçük Sözler ve Münâcat adlı kitapları hediye ettim. Bunları okumalarını ve arkadaşlarına da okutmalarını söyledim. Memnuniyetle kabul ettiler.

Gönlümüz daha fazla kalmak, Binbaşı Asım Beyin kabrini ziyaret etmek ve “Bin kalemli Sav”a gitmek istiyordu. Tatmaya izin var, ama doymaya izin yoktu. Isparta’dan ayrılıp Barla’nın yolunu tuttuk. Yeni Asya Sosyal Tesislerine ayaküstü uğrayıp kabristana geçtik. Barla turuna, hayatlarını hiçe sayarak Bediüzzaman’a hizmet eden sıddıkların kabirlerini ziyaretle başladık. Bizden önce giden şefkat kahramanı hanımların kabristanda Kur’ân ve Cevşen okuduklarını gördük. Biz de biraz Kur’ân okuyup ayrıldık.

Sekiz sene Üstadı hiç gücendirmeden hizmet eden Sıddık Süleyman’ın Cennet bahçesini görmeden geçemezdik. Bahçeyi tefekkür ederek gezdik. Bazı ağaçların altına değişik sayıda oturma grupları yapılmıştı. Yorulanlar için dinlenme yerleri olmakla birlikte müzakereli dersler için de çok uygun yerlerdi. Sabahın erken saatlerinde gruplar halinde gelip buralarda risale okumak ne güzel olurdu.

Altında gürül gürül çeşmesi akan, Üstadın ilk medresesine doğru yürümeye başladık. Arkadaşım elinde kamera ile Nurlu mekânları kayıt ediyordu. Ziyaretçiler yaz mevsimindeki kadar olmasa da eksik değildi. Erkekli-kadınlı farklı gruplar ziyaretlerine devam ediyorlardı. Panayır yerini andıran dükkânlarda risaleler ve Isparta hatıraları sergileniyordu. Bu sokak kasabanın diğer yerlerinden daha canlı ve hareketli idi. 1960 ihtilâlinden sonra kesilen çınar ağacının dalı sunî olarak yapılmış ve üzerine Bediüzzaman’ın yıllarca tefekkür ve tezekkür ettiği kulübecik yerleştirilmişti. Medresesi, birkaç dolap ve kapısı dışında tamamı restore edilmişti. Raflarda çeşitli yabancı dillere tercüme edilmiş risaleler de yer alıyordu. Teberrüken bir parça okumadan çıkılmazdı.

Bediüzzaman’ın uzun zaman namaz kıldırdığı Mus Mescidine gittiğimizde ikindi vakti olmuştu. Burası Bediüzzaman hayatta iken önce yasaklanmış, sonra da yıkılmıştı. Yakın tarihlerde hamiyet sahibi talebeleri bu mescidi yeniden yaptırıp hizmete açmışlardı. Namazı cemaatle kılıp tesbihat yapıp namaz dersinden sonra ayrıldık.

Barla’da gezilecek yerler çoktu, ama bize ayrılan süre bitmek üzereydi. Son olarak Üstadın 1954 yılından itibaren ara sıra kaldığı evi de ziyaret ettik. Bediüzzaman’ın “Yıldız Sarayına değişmem” dediği Çamdağına aşağıdan bakıp bir başka tarihe bırakıp Ankara’nın yolunu tuttuk.

Bediüzzaman’ın en çok sürgün yaşadığı ve hayatının en sıkıntılı günlerini geçirdiği Emirdağı’na geldiğimizde yatsı ezanı okunuyordu. Emirdağ Belediyesinin gayretleriyle yapılan Bediüzzaman Evini göremeden Ankara’ya döndük.

Üstadın kaldığı mekânların bakımlı ve temiz olması sevindirici idi. Buralarda bir iki broşüre rastladım. Eskiden Isparta’da “Bediüzzaman Caddesi”, “Said Nursî Sokağı”; Barla’da “Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Evine Gider” yazılı levhalar vardı. Gezdiğim yerlerde Bediüzzaman adına rastlamadım. Ben mi göremedim, yoksa kaldırıldı mı? Hâlbuki o Isparta’yı kendi köyünden daha çok seviyordu.

Barla’yı iyi okumak ve iyi tanımak lâzım. Nur sevdalıları Barla’ya koşuyorlar, hakkı ve hakikati öğrenmek için.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*