Özal, 12 Eylül’ün yetiştirdiği bir siyasetçiydi. Onu Amerika ve Avrupa’daki karşıtlarmızdan bağımsız tahlil etmemiz elbette mümkün değil. Cumhuriyet tarihimizde “millet iradesine” rağmen iktidara taşınanların hesap kitapları, genellikle milletle olmamıştır.
Barzani’lerin bölgedeki ırkçılık ve tedhiş tarihçesi bizi 1950’lere götürüyor. İslâm Birliğinin ve dolayısıyla dünya barışının çekirdeği olan Bağdat Paktının kurulduğu yılları kovalayan iki üç sene içinde, genç İsrail’in korumasındaki Mustafa Barzani’nin peşmergeleri ilk defa Irak’ın petrol boru hatlarına saldırı düzenleyecekti. Ve arkasından CENTO’ya (Bağdat Paktına) ev sahipliği yapmış Irak yönetimi ve Faysal hanedanı beşikteki bebeklerine varıncaya kadar katledilecekti. Ardından ırkçı Baas’a zahiren düşman görünen İsrail’in yardımıyla Hafız Esad ve Saddam diktatörlükleri bu bölgeye yerleşeceklerdi.
12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinin iktidara taşıdığı hükümetlerdeki Barzani ve Talabani dostluğunun Türkiye’ye olduğu kadar Arap ve Farslılara da faydasız kalacağını söyleyebilmek için bu girizgâha ihtiyaç duyduk.
Hükümetimizin gerek Pentagon’daki neocon’lar ve gerekse hakim global cereyanların sivil görünümündeki temsilcileri nezdindeki anlaşmaları, Barzani’yi kilit role taşımış olabilir. Fakat realitelerle savaşarak ülkeyi büyük bir musîbete sürüklediklerinin henüz farkında değiller. Zira hükümetin kendi hayal ve doğrularına objektif hakikatleri yanaştırmak istemediğini artık netçe görüyoruz.
Suriye’nin üçe bölünmesi, buradaki Kürt kuşağının Erbil’e ilhakı, Suriye ve Lübnan Şiasının İran’dan koparılması ve en önemlisi de Kuzey Irak’ın Kerkük’le birlikte federatif olarak Türkiye’ye bağlanması…
Hükümetimizin hayalini süsleyen bu arzuların Özal’ın bir koyup üç alma hayalleri kadar cazip olduğu ortada. Daha doğrusu Pentagon’daki neocon’ların verdikleri yol haritası… İç savaşlar, ülkemizin bütünlüğünü tehdit edecek Özerk Kürdistan ve daha önemlisi Amerika’nın “devlet başkanı protokolüne” dahil ettiği Barzani’nin yeni marifetleri…
Otuz seneyi geçkindir otuz bin insanımızın hayatına mal olan bölgedeki cinayet örgütlerine İsrail şemsiyesiyle onlarca göz yumulduğunu inkâr edenleri belgeler ve bilgileri elbette hem susturur ve hem de mahcup eder.
TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN TEHLİKE
Bediüzzaman Hazretleri Türkiye’mizin maruz kaldığı ideolojik ve siyasî dış tehlikelerden bahsederken, en önemlilerinden birini de Türkiye ile İslâm âlemi arasına düşmanlarımızca sokulan bir fitne olarak ifade ediyor.
Bizdeki din dışı hayatı, laubalilik ve sefaheti bilhassa Arap dünyasına pazarlayan Avrupalı düşmanlarımızın oralardaki menfî propagandaları, birlikteliğimizi bir asra yakındır engelliyordu.
Emperyalizmin Birinci Dünya Savaşındaki şefi İngilizlerin, Osmanlı ile Araplar arasına ajanlarıyla attığı fitnenin isyan olarak yeşermesi, Kemalistlerin yine İngilizlerin tavassutuyla kullandıkları “Araplar bizi arkadan vurdular” propagandaları… Tek parti döneminde de devam eden bu fitneyi Demokratlar Bağdat Paktı ile bitirmek isteyince, yine global dinsizler Kemalistlerin yardımıyla “27 Mayıs”ı yaptılar.
Türkiye ile Arap dünyasının yakınlaşma çabalarının önündeki engelleme girişimlerine 12 Mart ve 12 Eylül adesesinden de bakmakta fayda var.
Arap dünyası ile Türkiye’nin arasına giren soğukluk ve ecnebiliği devam ettirebilmenin mihrak noktasını güneyimizde Barzani teşkil ediyor, düşüncesindeyiz. Barzani’nin peşmerge kumandanı olarak Irak’la savaştığı dönemlerdeki hatıralarında, günümüz PKK’sının ipuçlarını rahatlıkla görebilirsiniz.
İsrail üzerinden Amerika ve Avrupalı hasımlarımızın desteğini alan, netice itibariyle Irak’ta yanan bir buçuk milyonda sorumluluğu bulunan Barzani ile işbirliğinin bize faydadan ziyade zarar getireceğini düşünüyoruz.
Kaldı ki Barzani Kuzey Irak’taki Kürtleri bile tamamen temsil edemiyor. Kerkük, Süleymaniye, Dohuk ve Musul’da yapılacak hür ve demokratik bir seçimde Barzani’nin kazanabileceğini kimse iddia edemez. Ecnebi kılıcıyla Kürtleri nereye kadar temsil edebileceği belli olmayan Barzani’nin bu bölgedeki dış politikanın merkezine yerleştirilmesi, hakikaten hüzün vericidir.
Global devrimcilerin değişim ve dönüşümlerden sonra aletlerini nasıl kırdıklarını ve öz çocuklarını hunharca nasıl yediklerini ibretle seyrediyoruz. Bilhassa neocon ve neoliberal karelerde oynayan Barzani’ye hükümetin bu denli güvenmesinin, Türkiye’yi mahiyeti belirsiz bir bataklığa sürüklemesinden endişe duyuyoruz.
Benzer konuda makaleler:
- Barzani’nin gücü Kürtlere yetecek mi?
- PKK ile Barzani arasındaki TÜRKİYE…
- Kemalist Kürt Devletine Hoş Geldiniz!
- Neocon’ların yeni hamlesi: IŞİD
- Suriye ve Irak’ta Almanya ve AB ile işbirliği
- Kürtlük fitnesiyle Arap Baharı aynı tabloda
- AKP neoconlarla ilişkiyi kesmeli…
- Kürtler dinden uzaklaştırılırken…
- “Sünnî – Şiî çatışması” fitnesine dikkat…
- Barzani AKP’nin yardımı ile devlet olabilecek mi?
Almanya İslam Konseyi Din Şurası Sözcüsü / Eğitimci – Yazar
İlk yorum yapan olun