Batı medeniyetinin ‘sefih kısmının’, yâni “İkinci Avrupa”nın bunalıma düşmesinin asıl sebebi, fazîlet ve hüdâ üzerine değil, beş menfî esas üzerine oturmuş olmasıydı.
Bu felsefenin dayanak noktası “kuvvet”, hedefi “menfaat”tir. Hayatı “mücadele” olarak görür. Kitleler arasındaki bağı, “menfî milliyet ve ırkçılık”, çekici ve sihirleyici hizmeti, “hevâ ve hevesi harekete geçirmek, kötü arzuları tatmin etmek ve kolaylaştırmak”tır.
Bunlar, güçlülerin zayıfları ezmesini, kavgayı, çatışmayı, boğuşmayı, haksızlığı, zulmü, sefaheti, sefaleti getiriyor. Fakat, artık Avrupa, düşünce, kültür, kanun, eğitim ve sistem açısından bu menfî esasları değiştirmeye, dönüştürmeye başladı. Tamamıyla “Birinci Avrupa”ya inkılâp ettiğini söylemiyoruz. Ama, sistem olarak hükümran olmaya başladı.
Artık büyük bir dönüşüm yaşayarak, “Haklı olan güçlüdür” anlayışına geldi. Hukuk, adalet ve demokratik sistemini oturtmuş. Meselâ, geçen dönemin Viktoria Eyaleti Başbakanı Bob Hawke’ye, kemer takmadığından polis ceza kesmiş. Vatandaşlar telefon üstüne telefon etmiş. Ve başbakan televizyona çıkıp özür dilemiş.
Alkollü iken araba kullanana ceza, yanlış yere park edene ceza, kemer takmayana ceza, bir kâğıdı veya çekirdeği yola atana ağır para cezaları veriliyor!
Kimi batı ülkelerinde Müslümanların nüfüsu, daha doğrusu yabancıların nüfusu yüzde 3 veya yüzde 5’tir. Hâkim olan, güçlü olan onlardır. Ama, hiç kimse kimsenin ibadetine, giyimine, kuşamına karışmıyor. Karışanlar veya hor bakanlar olursa şiddetle cezalandırılıyor.
Batıda yaşayanlar, büyük ölçüde, din ve inanç hürriyetlerinin tadını çıkarabiliyorlar. Temel insan hak ve hürriyetleri, demokrasisi, hukuk kurallarına sadakati, adaleti gerçekten övgüye değer. Biz bile, kendi mahkemelerimizden bulamadığımız hak ve adaleti, eşitliği AİHM’de aramıyor, orada bulmuyor muyuz?
Batı, felsefesinin hayattaki en büyük prensibi cidâli, çarpışmayı durdurmaya çalışıyor. 65 yıldır iç savaş yaşamıyor artık. Dış savaşları, çatışmaları da bitirmeye çalışıyor. Ve AB projesi, çatışmaların olmadığı, hürriyet ve barış içinde yaşanılan bir dünyadır. Kitleler arasındaki bağı, başkasını yutmakla beslenen ırkçılık, menfî milliyet değişiyor, dönüşüm yaşıyor. Meselâ, çalışma hayatında batıda eşitlik ilkesi benimsenmiştir. Din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapılmaksızın herkes çalışma ve geçimini temin etme hakkına sahiptir. Yabancılar, eğer çalışabilecekleri bir iş bulamazlarsa, devlet onlara yardımcı oluyor. Yine de buna imkânları yoksa, devlet işsizlik parası verir. Bu ailelerini geçindirecek bir meblağdır. Ayrıca aileler çocuk parası da alırlar. İşsizlik maaşı alan aileler, devlete olan ödemelerinde indirim görürler. Meselâ, emlak, otomobil vergilerinde, elektrik, su, telefon faturalarında, ulaşım giderlerinde önemli oranda indirimler uygulanır.
Avrupa Konseyi bünyesinde kurulan “Irkçılıkla Mücadele Komisyonu”, ırkçılığa, milliyetçiliğe dayalı çatışmaları önlemek için çaba harcıyor. Şimdilerde “AB Uyuşturucu ile Mücadele Ulusal Koordinasyon”un faaliyetlerini, 18 yaşın altındakilerde alkol kullanımını önceden önleyebilmek için eylem planı hazırlanmasını karara bağladığını duyuyoruz.
İşte buna benzer pekçok âdil, hakperest, eşitlikçi ve faydalı uygulamalar, onun dönüşümünü gösteriyor. Gayet tabii ki, çıkarcı “İkinci Avrupa”nın etkisi bütünüyle silinmiş değil.
Benzer konuda makaleler:
- Hamiyeti unsuriyete bina etmek, manasız ve zararlıdır
- Avrupa bizden adaleti ister, medeniyeti bekler
- Hollanda´da `imam´ tartışması
- İslâmiyet ırkçılığı şiddetle men eder
- Müslümanları parçalayıp yutma oyunu
- ‘Birinci Avrupa’ kazansın!
- Adl ismi
- Mercedes’lere bindiler ve gittiler
- Yeni Asya’nın mücadelesi demokrasinin önünü açıyor
- Said Nursî inkılaplar için uyarmıştı
İlk yorum yapan olun