Batıda feminizme hizmet eden kadınlarımız…

Âlimlerimizin Kur’an ve Sünnete göre “kadın hukukunun mahiyeti ve sosyal hayattaki fıtri rolü” hakkında, şeriat kitaplarından derleyerek yazdıkları binlerce eserlere yeni bir şey ilâve edecek değiliz.

Fakat kadın meselesinin, bilhassa içinde yaşadığımız şu ahir zamanda, cehaletimizden yararlanan İslâmiyet ve İnsaniyet düşmanlarınca bir silâh olarak kullanıldığını daha önce de söylemiştik. Müslümanlar, cehalet perdelerini Kur’an ve sünnet kılıçlarıyla parçalayarak, kadının İslâm medeniyetlerinde yıldızlarca nasıl yükseldiği hakikatini dünya kamuoyuna göstermedikleri sürece, bu sıkıntımızın devam edeceğini de biliyoruz.

Semavi din düşmanlarının “feminizm” hareketiyle başlattığı kadın meselesinin istismarına karşı, elbette bizim de projelerimiz olacaktır. Kuzeyli materyalist dinsizlik cereyanının gençliğin iman ve ahlâkını tahrip etmek üzere başlattığı taarruza karşı, zamanımızın Kur’an müfessiri Bediüzzaman, “Gençlik Rehberi” eseriyle mukabele ettikleri gibi, onların kadınlar üzerindeki saldırılarına da “Hanımlar Rehberi“ ile cevap vermiştir. Bu eseri dikkatlice okuyan kadınlarımız, dinsiz felsefenin kadınımıza yönelttiği binlerce şüphenin uçup gittiğine, milyonlarca defa şahit olmuşlardır. Belki burada dikkat edeceğimiz en önemli husus; içinde yaşadığımız zamanın mahiyeti, düşmanlarımızın özellikleri, kullandıkları teknolojiler ve Asr-ı Saadetten bu yana devam eden küfür ile imanın bu cephede kazandığı yeni biçimlerin mahiyetlerini öğrenmemiz olacak.

Ahir zaman dinsizliği her ne kadar tüm semavi dinlere ve insaniyete toptan hücum ediyorsa da, muhatabının “fıtratın temsilcileri olan” Kur’an şakirtleri olduklarını bildiklerinden, kadın meselesinde de mertliği bırakıp nifaka yöneliyorlar. İslâm ülkelerinden veya Müslüman kökenli kadınlar arasından devşirdikleri elemanlarına; bin beş yüz seneden bu yana Mekke Kâfirleriyle Medine münafıklarından başlayıp gelen “İslamiyet’teki iffeti, kadının öz değerlerini, aileyi ve insani değerleri” tahrip edecek desise ve şüpheleri papağan gibi ezberlettirip, onları medyalarıyla destekliyorlar. Genel anlamda dünyalarında inşa ettikleri nifak ve tahripkâr plânları fazla değişmedi. Bediüzzaman’ın bazen İkinci Avrupa, bazen sosyalist-Bolşevik, bazen zındıka, bazen komünist-mason olarak vasıflandırdığı bu insaniyet ve İslâmiyet karşıtlarının kadın hususundaki iddialarını hepimiz biliyoruz. Kadının vücudunu teşhir etmemesine, kadının evlenip çocuk sahibi olmasına, Müslüman kadının aile hayatına yabancı erkeği sokmamasına, kadının tüketim canavarına itiraz etmesine, kadının iffetli yaşamayı seçmesine ve kadının aile hayatını sefahat ve rezalete tercih etmesine karşı geliyorlar. Buldukları zavallı “devşirme koçbaşların ellerine” verdikleri bilgilere, tetikçileri inanmadıkları gibi kendileri de inanmıyorlar. Materyalistlerle sosyalistlerin masonlarla ittifakları neticesinde, Batı’da kadını uğrattıkları felâketi; hürriyet, serbestiyet, lüküs hayat, medeniyet, moda, eşitlik ve hatta ilericilik olarak propaganda ederek; aynı felâketi Asya, Afrika, Latin Amerika ve Uzakdoğu’da da kadına yaşatmanın hesabı içine girdiler, son çeyrek asırda. Asıl hedeflerinin çok uzun, geniş ve derin analizlere ihtiyaç duyduğunu da biliyoruz. Bu yazımızda; sadece Müslüman kadını kimliği ile cepheye sürdükleri bazı başatların icraatlarından bahsedeceğiz.

Avrupa ve Amerika’da, Müslümanların namazlarından-ibadetlerinden habersiz olanlara, İslamiyet’teki imamette kadının olmayışını bir eksiklik göstermek üzere, Amerikalı feministlerin buldukları mühtedi Amine Vedud’a Protestan Kilisesinde kıldırdıkları Cuma namazları yeteri kadar yankı bulmayınca, bu defa Avrupa’nın bir merkezi olan Berlin’de yine aynı feministler İbni Rüşt- Goethe ortak ismi altında, bu defa LİBERAL MÜSLÜMAN KADINLARI camiini açtılar. İslamiyet’in temel esaslarından mahrum Tunuslu Saida Keller Messahli’den Türk kökenli ve dinsizlerce finanse edilen kadınların hedefi İslamiyet’e kadın üzerinden hücumdan başka bir şey değildi. Laikliğin, demokrasinin manasını bilmekten uzak ve temel insani değerlerin manasından mahrum Messahli’nin bu projeye hangi çevrelerce dâhil ettirildiğini merak edenler, elektronik medyaya bakabilirler.

İran Devriminden sonra, -bize göre ”siyasal İslâm”ın buradaki hatalarını da büyüten global dinsizlerin kullandıkları bir Betty Mahmody hikâyesi vardır. Yakaladıkları Betty üzerinden “İran’daki Müslüman Kadının perişaniyetini” romanlaştıran Hollywood’daki meşhur sermayedarlar (without my Daughter), baştan sona düzmece olan bu hikâyeden ayrıca bir roman oluşturuyorlar. Elbette bu romanı İslamiyet’i dünya çapında karalamak için perdeye aktaracaklardı. Ne Betty yazardı, ne de söylediklerini Sayyed Bozorg Mahmudy tasdik edecekti. Ama Betty meşhur yazarlar sınıfına, büyük ödül ve servetlerle dâhil edildi.

Çok fakir toplumları da ihmal etmemişler, materyalist feministler. Teslime Nesrin ile Bangladeş’li, Ayaan Hirsi Ali ile de Somalili kadınlarına hakaret edeceklerdi. İslâmiyet ile alakası olmayan “zoraki evlilikler, kadına baskı, kadının başlık karşılığında satılması vs.” gibi yalan ve iftiraları, hakikat olarak bu feministler yazıp- çizdiler. Maalesef onların yalan ve iftiralarını Türkiye’mizde yayınlayanlar da, söz konusu cereyanın bizdeki uzantılarıydı. Batılı feministlerin önce mağdur gösterdikleri ve sonra parlattıkları bu kadınların çoğunun belli sermayedarlarla finanse edilen vakıfların başlarında olması, elbette garip Müslümanların dikkatlerini çekecektir. Burada işaret ettiğimiz birkaç ismin, olayın küçük bir parçası olduğunu biliyorsunuz. Detaylarını merak edenler, yine medyadan bulabilirler. Balkanları da ihmal etmemişler. Makedonyalı Arnavut asıllı Zana Ramadani ile Bosnalı (kendisini diğerleri kadar aşağılatmamış) Safeta Obhodjas ile ilerici, aydın ve liberal kadını rolü oynayan feministlerin elemanlarına yaptıkları servisleri unutmamak lâzım. Bazıları Avrupa’da yetişmiş, kendilerini nasıl ifade edebilecekleri hususunda kurslardan geçirilmiş, her türlü maddi imkânlar sağlanarak bu kadınların bulundukları çevrede “yazar, aktivist, kadın hakları savunucusu ve daha doğrusu feminist” olarak tanınmalarını sağlamışlar.

Bu örneklemeye Suriye ve Pakistan ile son verelim. Elektronik Medyaya Leyla Mirzo ile Sabatine James isimlerini yazdığınızda da çok garip hikâyelerle karşılaşacaksınız. Bu iki Asyalı hanıma feministlerin sundukları imkânlara baktığınızda, İkinci Avrupa ve İkinci Amerikalılar piyasasında; İslamiyet’ten, kadınlığın değerlerinden ve iffetten vazgeçmenin karşılığının ucuz olmadığına şahit oluyorsunuz.

Materyalistler veya İkinci Avrupalılarca dünyamızın her coğrafyasında, İslamiyet’e kadın üzerinden yapılan taarruzlarda kullanılan “devşirme kadınları” teşhir diye bir niyetimizin olmadığını belirtelim. Zira buna ne gazete sayfalarının ve ne de kitapların yetmeyeceğini bilirsiniz. Bu hususta Hollywood ve Hollywood’a kuyruk olmuş Berlin Filim festivalinin Müslüman kadını aleyhindeki filmlerini, ödüller verilerek yazdırılan kitapları ve nihayet Türkiye Sinemasının işlediği “TÖRE CİNAYETLERİNİ” henüz hiç mevzubahis etmedik. Zaman içinde bu hikâyenin kalan kısmını, Rabbim müsaade ederse devam ettirmek isteriz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*