Bazı düsturlar

Risale-i Nur Talebelerinin gerek kendi aralarında gerekse, toplumdaki diğer insanlarla çeşitli münâbetleri olmaktadır. Bu ilişkiler sırasında her fert kendi aldığı terbiye, eğitim, görgü v.s. ile diğer insanlara farklı davranışlarda bulunmaktadırlar. Bu davranışların bir kurallar çerçevesi içinde nasıl olması gerektiğini Üstad Said Nursî Hazretleri Risale-i Nur’un satır aralarında dercetmiştir. Bunlara örnek olmak üzere şunları söyleyebiliriz:

Birinci olarak, talebelerin Risale-i Nur’a olan bağlılıklarını tesbit açısından şu şekilde demektedir; “Bir düstur; Risale-i Nur Talebeleri, Risale-i Nur’un dâiresi hâricinde nur aramamalı ve aramaz.”1

Demek ki, her bir Nur Talebesi kendini Nur’a muhatap kabul edip, talebeliği kendine meslek olarak seçerse, bütün davranışların, hareketlerin Risale-i Nur’dan kaynaklanması gerekir. Eğer, içtimaî prensipler açısından başka eserlere bakıp da kaynak aramaya kalkarsa, “…Risale-i Nur’un penceresinden ışık veren mânevî güneşe bedel bir lâmbayı bulur, belki güneşi kaybeder.”2

Aşağıdaki paragrafı incelediğimizde birkaç düsturun / prensibin daha açıklandığının işaretlerini görebiliriz. Şöyle ki; “Madem biz böyle sarsılmaz ve en yüksek ve en büyük ve en ehemmiyetli ve fiyat takdir edilmez derecede kıymettar ve bütün dünyası ve canı ve cânânı pahasına verilse yine ucuz düşen bir hakikatin uğrunda ve yolunda çalışıyoruz; elbette bütün musîbetlere ve sıkıntılara ve düşmanlara kemâl-i metanetle mukabele etmemiz gerektir. Hem, belki karşımıza aldanmış veya aldatılmış bazı hocalar ve şeyhler ve zâhirde muttakîler çıkartılır. Bunlara karşı vahdetimizi, tesanüdümüzü muhafaza edip onlarla uğraşmamak lâzımdır, münakaşa etmemek gerektir.”3

Burada ikinci düstur olarak, bütün musîbetlere ve sıkıntılara ve düşmanlara tam bir metanetle-dayanıklılıkla mukabele etmek gözüküyor. Tabi bunu söylerken hizmetimizin özelliğini de bütün açıklığı ve önemiyle belirtiyor. Bu özellikleri şöylece sıralayabiliriz; 1) Hiçbir zorlukta ve musîbette sarsılmaz, 2) İşlerimizin en yükseği ve önemlisi, 3) Davranışlarımızın ve hareketlerimizin en değerlisi ve önemlisi ki; bu, bütün dünya ve içindekiler dâhil can ve bütün sevdiklerimize mukabil değerdedir.

İşte böyle özellikleri olan hizmetimizin yapılması esnasında başka bir prensip aynı paragrafta üçüncü ve dördüncü düstur olarak önümüze çıkıyor; Karşımıza safdilliğinden dolayı aldanmış veya aldatılmış bazı hocalar ve şeyhler ve görünüşte dindar kişiler (başka bir yerde bunlara ‘muhakeme-i akliyede noksan kişiler’ sıfatını da takıyor) çıktığında veya çıkartıldığında, bunlara karşı birliğimizi, beraberliğimizi, dayanışmamızı koruyup (3. düstur) onlarla uğraşmamak ve (4. düstur) münakaşa etmemek gerekmektedir.

Risale-i Nur ’un başka bir eserindeki bir mektuba baktığımızda ilâve olarak birkaç düstur, prensip daha karşımıza çıkıyor. ”Kardeşlerim, herkes sizin gibi sebatkâr olamaz. Perde altında Nurcuların kuvve-i mânevîyelerini kırmak için bazı hocalar vasıta oluyorlar. Aldanmayınız ve sarsılmayınız ve onlarla münakaşa etmeyiniz. Mümkün oldukça dostane muamele ediniz…”4

Bu mektupta, münafıkça davranıp iman ve Kur’ân hizmetimizin aleyhinde olup da büyük makamlarda olanların bazılarını kullanarak hem de resmen bu konuları propaganda vesilesi yapan resmî görevde olan bazı kişiler,  özellikle kendini beğenmiş, evhamlı ve dine uygun olmayan konularda gevşek olan din adamları, ürkmeye ve çekinmeye başladıklarından kendilerine bir özür, bir bahane arayarak hizmetimizi engellemeye çalışabilirler.

İşte bu durumda Üstad Said Nursî’nin öne çıkardığı prensibi şu şekilde anlayabiliriz; Sebatkâr olmak, aldanmamak, sarsılmamak ve bu gibi insanlarla münakaşa etmemek. Mümkün olduğu müddetçe, onlara dostça davranmak gerekir.

Özetle söylemek gerekirse iki mektupta görüldüğü gibi birçok düsturu/ prensibi biz talebelerine belirtmiş, büyük Üstad. Bunları tekrar sıralar, öğrenir ve hayatımızın prensipleri yaparsak kazanan yine biz oluruz.

Evet, düsturlarımız; 1) Kendimizi Nur’lara muhatap edip Nur Talebeliğini bir meslek olarak kabul etmek, 2) Bütün musîbetlere ve sıkıntılara ve düşmanlara tam bir metanetle-dayanıklılıkla mukabele etmek, 3) Aldanmış veya aldatılmış bazı hocalar ve şeyhler ve görünüşte dindar kişilerle uğraşmamak ve 4) Onlarla münakaşa etmemek, (5) Münafık ve onlar tarafından ürkütülmüş hocalara karşı sebatkâr olmak, 6) Onların davranış ve sözlerinden aldanmamak, 7) Sarsılmamak, 8) Bu gibi insanlarla münakaşa etmemek ve son olarak 9) Mümkün olduğu müddetçe onlara dostça davranmak.

Dipnotlar:
1. Lem’alar / Yirmi Sekizinci Lem’a.
2. a.g.y.
3. Şuâ’lar, 13. Şuâ.
4. 1. Emirdağ Lâhikası, 106. Mektup.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*