Bediüzzaman, Ararat Dağının eteklerinde

Bediüzzaman, Ararat Dağının eteklerinde

Bediüzzaman ve Ararat, Doğu Anadolu insanının çok yakından tanıdığı iki isim. Biri, asırlardır insanların gönlünde sevdası sönmeyen dünyanın en büyük ikinci dağı. Diğeri ise, sadık bir rüyada kendisini Ararat Dağı’nın altında gören, asrımızın manevi sultanı, “zamanın sesi” Bediüzzaman’dır.

 

Şu bir gerçektir ki, bir insan Bediüzzaman’ı yazmaya çalışırsa, kelimelerle onu ifade etmekte çok zorlanır. Çünkü bir “rüya-yı sadıka”da “İ’caz-ı Kur’ân’ı beyan et!” emrini alan ve Cenâb-ı Hakk’ın da kendisine bunu lutfettiği bir zâtı anlatmaya çalışmak kolay değildir.

Merhum Ömer Nasuhi Bilmen’e sormuşlar: “Hocam, Bediüzzaman’ın eserlerinde neden bu kadar tesir var?” O da şu meâlde cevap vermiş: “Onun kulağına üfleyen var. Bizimki ise kesbîdir.”

Öyle ise Ararat Dağı ile ilgili ifadeleri, bizzat Bediüzzaman’dan dinleyelim:

“Eski Harb-i Umumîden evvel ve evâilinde, bir vakıa-i sadıkada görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım. Birden o dağ müthiş infilâk etti. Dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım ki, merhum validem yanımdadır. Dedim: ‘Ana, korkma. Cenâb-ı Hakkın emridir; O Rahîmdir ve Hakîmdir.’

“Birden, o hâlette iken, baktım ki, mühim bir zat bana âmirâne diyor ki: ‘İ’câz-ı Kur’ân’ı beyan et.’

“Uyandım, anladım ki, bir büyük infilâk olacak. O infilâk ve inkılâptan sonra, Kur’ân etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur’ân kendi kendini müdafaa edecek. Ve Kur’ân’a hücum edilecek; i’câzı onun çelik bir zırhı olacak. Ve şu i’câzın bir nev’ini şu zamanda izharına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak. Ve namzet olduğumu anladım.” (Mektubat, s. 357)

Evet, bugün “Bediüzzaman TIRI”, Bediüzzaman’ın rüyayı gördüğü yerin tam yanında olacak. Ve “dünyanın her tarafına dağılan parçalardan” bazılarını getirecek. Koptuğu yeri gösterecek. Ve kırk dört dünya diline çevrilmiş olan Risâle-i Nur eczalarından birer adet teberrüken bu yerlere bırakacak. Tâ ki başka dillere çevrilecek olanlar da geldiğinde parçalar eksik kalmasın diye.

Sabah “Bediüzzaman TIRI” Iğdırlı dostlara veda ederken, güneşin ilk ışıkları ile bu mekânda, Iğdır Ovası’ndan 4500 metre yükseklikte olan Ararat Dağı’nın hemen yanında olacak. Küçük Ağrı dağına selâm verecek. Seksen yıl sonra tahakkuk etmiş rüyayı, doruktan yüksekliği 5167 metre olan Ararat Dağı’nın “parçaların koptuğu” merkezi yerinden dünyaya duyuracak. Ve Risâle-i Nur söndürülmek istendikçe parlayan bir “Nur” olduğunu âleme ilân edecektir.

Bunda şüphesi olanlar buyursunlar buraya, hakikati gözleri ile görsünler.

Bu güzel tevafuktan sonra sabırsızlıkla bekleyen Doğu Beyazıtlılara uğrayacak, İshak Paşa Sarayı’nın eyvanından Ararat Dağı’na tekrar bakacak, Ruslarca zabit arkadaşları ile Kosturma’ya esarete götürülürken, rüyasına mânâ veremeyenlere rüyanın tahakkukunu “aynelyakîn” gösterecek.

Değerli Ağrılıların yolda olan gözlerini çok bekletmemek için oyalanmadan oraya hareket edecek, halleri ile hemhâl olduktan sonra Bediüzzaman’ın 1925 yılında sürgüne gönderilmek üzere alındığı Van’a doğru yol alacak, Beşyol Mevkii’nde Hz. Ömer Camii karşısında Aziz Vanlılarla buluşacak “Bediüzzaman Tırı.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*