Bediüzzaman her zaman ölçüyü esas tutmuştur

Kur’ân’ın nurundan doğan Risale-i Nur, bu asrı aydınlatarak kişiler üzerinde fütuhat yapıp, girdiği her hane, mahal ve şehri kısa sürede feth eder.

Risale-i Nur her alanda akıl, ruh ve kalbi ikna edecek düsturlar ile bir ölçü koyar ortaya, her ölçünün kaynağı Kur’ânî olduğu için insan fıtratına uygundur. Bugün İhlâs, Uhuvvet, İktisat Risaleleri ile lâhikalarda bulunan ölçüler ile dünya idare edilir.

Bediüzzaman doğuda okullar açtırmak için İstanbul’a gelerek Abdülhamid ile görüşmek ister. “Fakat Abdülhamid tarafından tarassut altında tutulur, birkaç kere tevkif edilir. Nihayet Toptaş’ı Tımarhanesi’ne konur ve maaş bağlanarak İstanbul’dan uzaklaştırılmak istenir. 1 Bediüzzaman, Abdülhamid’in bu içtimaî kusurlarına rağmen “Yaşasın yaraları tedavi etmek fikrinde olan halife-i Peygamberi.” 2 diyerek onu över “Münhasıf Yıldız’ı darülfünun et… Oraya seyyahlar zebaniler yerine ehl-i hakikat melaikeyi rahmeti yerleştir. 3 şeklinde yol gösterir. Bediüzzaman Abdülhamid’in şahsî meziyetleri ile içtimaî kusurlarını birbirinden ayırarak birini diğerine feda etmez, duyguları ile değil, Kur’ânî bir duruş ile olayı değerlendirir.

Hazreti Ziyaeddin’e (ks) Bediüzzaman’ın bakış açısı da mühim bir ölçüdür, bu sebeple çok önem arz eder. “Merhum kardeşim dedi ki: Hazret-i Ziyaeddin bütün ulûmu biliyor. Kâinatta, kutb-u âzam gibi herşeye ıttılâı var. Beni onunla raptetmek için çok harika makamlarını beyan etti. Ben de o kardeşime dedim ki: Sen mübalâğa ediyorsun. Ben onu görsem, çok meselelerde ilzam edebilirim. Hem sen benim kadar onu hakikî sevmiyorsun. Çünkü kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u âzam suretinde tahayyül ettiğin bir Ziyaeddin’i seversin. Yani o ünvanla bağlısın, muhabbet edersin. Eğer perde-i gayb açılsa, hakikati görünse, senin muhabbetin ya zâil olur veyahut dörtten birisine iner. Fakat ben, o zât-ı mübâreki senin gibi pek ciddî severim, takdir ederim.” 4 Burada da görüldüğü gibi, Bediüzzaman sevgide ifrat ve abartıdan uzak durarak büyük bir veliyi överken bile ölçülü davranmıştır. Hayal içerisinde olan kardeşini bu yanlıştan kurtarmak için uyarıp, ikaz ediyor.

Tevfik Fikret’in “Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa, Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.” sözünden dolayı “fena ve fani bir adamın güzel ve baki bir sözü var” 5 şeklinde ifade eder. Bu sözü söyleyen adamın fena bir adam olmasına rağmen, sözün güzelliğindeki hakikati görmemezlikten gelmez, kişiyi de bu sözünden dolayı güzel göstermez Bediüzzaman.

Asr-ı Saadete Osman bin Muaz ölünce “Cennetlik oldu” diyenlere Hz. Peygamber (asm) “Nereden biliyorsunuz? Ben Peygamberim, bilmiyorum” buyurdu. Hâlbuki Allah Resulünün vefatına ağladığı birkaç kişiden biri ve sütkardeşi idi o sahabe. O sahabe Cennetlik vasfını taşımadığı için Peygamberimiz (asm) bir yanlış anlaşılmaya müdahale ederek vefat eden kişilerle ilgili bir ölçü veriyor bize.

Bediüzzaman Said Nursî kişiler ile ilgili düşüncelerini ortaya koyarken kişiye toptancı bir yaklaşımla bakmaz. O, kişide gördüğü davranış veya vasıflarla o kişiyi anlatır. Olmayan vasıflarla kişiye anlam yükleyerek abartmaz, olan davranışları da yok sayıp görmemezlikten gelmez. Kişide gördüğü vasıfları nazara verir, yani objektif bir tavır sergiler. Talebelerine de bu tarzla yaklaşır.

Risale-i Nur’un hizmet kervanı içinde yer alan her fert Risale-i Nur’un her düsturunu yol haritası kabul ederek konuşma ve davranışlarını bu düsturlarla şekillendirir. Sevgi konusunda da Zübeyir Gündüzalp “Kardeşlere sevgi gösterilmeli, amma haddi aşmamalı” 6 diyerek bir ölçü verir. Burada sevgi de ifrat edilmemesi belirtilir. Bu gün Zübeyir Gündüzalp ve Mehmet Kutlular’a hüsn-ü zan ile sevgi gösterilmesi bu ölçü dâhilindedir, ifrat veya abartı değildir. Bu insanların duruş ve eylemlerinin Risale-i Nur ile bütünleşmelerinden dolayıdır. Başka birilerini de Zübeyir Abi, Kutlular Abi gibi görmek, vasıflandırmak yanlışların en büyüğüdür! Zaten bünyede kabul görmez bu anlayış.

Söz ve davranışlarımızda olduğu gibi, şahıs ve olaylara da Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu ölçüler ile bakmalıyız. Aksi takdirde ya gıybet, dedikoduya sebeb olup günaha gireriz ya da kişinin taşımadığı vasıflar ile o kişiyi överek abartıya düşeriz. Hem zaman ifrat, tefritten uzak durmak gerekir, her ikisi de ölçüsüzlüktür, en iyisi vasattır. Nur Talebeleri, Risale-i Nur’un verdiği feraset ve basiretle bakarlar olay ve kişilere. Elimizde Risale-i Nur gibi bir hazine, bir eser var, hayatımızın her alanını bu hakikatler ile kuşatıp, çok okuyarak bu hakikatleri şuur altına yerleştirip, söz ve davranışlarımızı otomatiğe bağlayalım!

Dipnotlar:

1. Eski Said Dönemi Eserleri, shf: 114.
2. A.g.e shf: 182.
3. Tarihçe-i Hayat shf: 113.
4. A.g.e shf: 450 İlimdar Kaya.
5. Mektubat- 16. Sözün zeyli.
6. Nurun Büyük Kumandanı Zübeyir Gündüzalp shf: 137.

İlimdar Kaya,

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*