Bediüzzaman neden ağlar?

Risâle-i Nur Külliyatını okuyan hemen herkesin fark ettiği bir husus vardır. Risâle-i Nur’un dopdolu olması… İşlediği konuların önemi açısından bakılırsa bu son derece normaldir. Bununla beraber içerdiği örnekler ve hikâyeler söz konusu olduğunda da Risâleler bu doluluğundan bir şey kaybetmez.

Meselâ örneklerin ve hikâyelerin içinde de hepimiz için ölçüler olabilmektedir. Bilhassa Risâlelerin müellifinin kendi başından geçen ve Risâle-i Nur’un metinleri arasına geçirdiği hayat halleri böyledir.

Hatta bazı durumlarda bir olay birden çok fazla ölçü ve ders verebilmektedir. Bu türden bir olay Bediüzzaman Eskişehir hapsindeyken başından geçer. Bu hadise Risâleleri tanıyan herkesin az-çok bildiği bir hadisedir. Risâle-i Nur’un belki de en çok okunan yerlerinden birinde yazılıdır ve en temel derslerden biri olarak bilinir. Gelin görün ki bu kadar çok okunmasına rağmen hâlâ yeni dersler ve ölçüler verebilmektedir.

Bediüzzaman Said Nursî, Eskişehir hapsinde iken karşısındaki lisede dans eden kızları görür. o­nların haline üzülür, hatta ağlar. Gençlik Rehberi, Meyve Risâlesi, 29. Mektûb gibi birden fazla yerde anlatılan hadisenin üzerinde bir vesileyle düşününce, bakın neler düştü benim zihin dünyama:

Bir kere Said Nursî bu gençlere üzülmüştür. o­nlara kızmamıştır, köpürmemiştir. Ehl-i din için ilk ölçü budur. Sinirlenmemek, kızmamak. Bir diğer deyişle Bediüzzaman “Vay kâfirler, vay günahkârlar!” türü bir yaklaşıma kesinlikle girmemiştir.

İkinci ölçü: Zaman zaman bu türden kızgın ve öfkeli yaklaşımların yanlış olduğu anlatılırken, duygusal tepkiler vermenin de yanlış olduğu söylenir. Oysa Bediüzzaman’ın yaptığı şey ağlamaktır. Hatta o kadar samimîdir ki–Meyve Risâlesinin 3. Meselesinde geçtiği üzere—talebeleri “Acaba bir şey mi oldu?” diye merak ederler. Çünkü hıçkırıkları hayli şiddetlidir. Yani Bediüzzaman duygularını kullanmamış da değildir. Ama doğru şekilde kullanmıştır. Acaba biz üzülüyor muyuz? Bediüzzaman gibi samimî olabiliyor muyuz?

Demek ki böyle manzaraları gördüğümüzde “Ne halleri varsa görsünler” gibi bir yaklaşım da bizden istenmemektedir. Çünkü ortada sonsuz hayatlarını kaybeden, eşref-i mahlûkat olarak yaratıldığı halde esfel-i safilîne yuvarlanan insanlar söz konusudur.

Üçüncü ölçü de burada ortaya çıkıyor. Bu hâle tepkisiz kalmamak! Günahın, kötülüğün acayip bir biçimde normalleşmeye yüz tuttuğu ahirzamanda bu, ne kadar da önemlidir! Bediüzzaman ağlayarak, üzülerek o insanlara “Size kızmıyorum, değer vermeye gayret ediyorum” demiştir, ama bu “Yaptığınızı normal kabul ediyorum”, “Normal görüyorum” demek de değildir. Tam tersine yapılan şey doğru değil, normal hiç değildir. Zaten Said Nursî bu yüzden ağlamıştır.

Bu ölçüyü gözden kaçıran bazı ehl-i dinin ve hususan bazı ehl-i hizmetin takındığı sözümona uzlaşmacı tavrın günahın normalleşmesine davetiye çıkardığı gözden uzak olmasa gerek. Bu normalleşmenin adeta bir bumerang etkisiyle yine dindar insanların dindarlıklarını vurduğu da gözlerden kaçmıyor. Böyle bir ortamda Bediüzzaman’ın karşısındaki lise talebelerine ve—aslında—günaha karşı takındığı tavrın önemi çok daha net anlaşılıyor. Kesinlikle Bediüzzaman günaha karşıdır, tepkisiz değildir. Ama öylesine ince bir tepki gösterir ki…

Bütün bu üç kategoride anlatmaya çalıştığım ince tepkileri göstermek elbette herkesin yapabileceği kadar kolay değildir. Ancak hemen belirtelim Risâleler zaten bir bütün olarak bu kültürü de vermektedir. Bir Risâle-i Nur talebesinden beklenen de böyle ölçülü davranmaktır.

Tüm bu zorlukları aşsanız bile uygulanması gereken bir dördüncü ölçü daha dikkatimi çekti ve en az ilk üçü kadar zor bir ölçüydü bu:

Bediüzzaman şiddetli bir biçimde ağlayan kişi olduğu kadar sonra 3. Mesele’yi yazan kişidir de. Yani bu kadar üzülmesine rağmen ümidini kaybetmez. Hatta tam tersine daha fazla gayret göstermeye başlar. Sanki o insanlara “Size üzüldüğüm halde ümidimi de kaybetmiyorum. Ve Gençlik Risâlesini yazıyorum” demektedir. “Okuyunca ve istifade edince sizin de bu durumdan kurtulmanıza vesile olan eserler yazıyorum. Sizin için Meyve Risâlesini, Haşir Risâlesini, Tabiat Risâlesini… Risâle-i Nur’u yazıyorum.” Ve yazar Bediüzzaman… Kim bilir? Belki de ağladığı o lise talebelerinden bile Risâle-i Nurla kendilerini kurtaranlar çıkmıştır… Bu kadar çok üzüldüğü halde ümidini kaybetmemek de benim şimdilik algılayabildiğim son önemli ölçü oluyordu.

Elhâsıl karanlık dünyamıza Bediüzzaman’ın gözyaşlarından bile Nurlar aksediyordu…

Küçük bir not: Bediüzzaman Said Nursî liseli talebelere kızmadan ağlayarak tepki gösterirken, o­nları bu hale sokmak için uğraşanlara, dinsizliği ve ahlâksızlığı bilinçli ve kasıtlı olarak yaymaya çalışanlara ise ağlamamış ve hatta çok da kızmıştır. Ayrıca dikkate değer ve incelenmesi gereken bu ölçüyü belirtmeyi de bir eksik ve yanlış anlaşılmaya sebep olmamak için yazmayı bir borç biliyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*