Müsbet hareket, asayişi muhafaza, iman hakikatlerini neşretme gibi temel hususlar etrafında “hizmet” anlayışını şekillendiren Bediüzzaman’ın hayatı boyunca bir suçlu gibi sürgünden sürgüne koşuşturulması, bir mahkemeden bir diğerine sürüklenmesi yakın tarihimizde herkesin kendine ders çıkarabileceği en önemli olaylardandır.
31 Mart Hadisesi sonrasında “Sen de Şeriat istemişsin!” suçlamasıyla ve idam cezası talebiyle yargılanıp beraat ettiği Divan-ı Harb-i Örfî’den başlayarak ömrünün sonuna kadar sürekli çeşitli suçlamalara muhatap olan ve fikirlerinden ve eserlerinden dolayı mahkemelere ve tutuklamalara maruz kalan Bediüzzaman Said Nursî’nin bu mahkemelerde sergilediği duruş ve yaptığı savunmalar din hizmeti yapanların istikameti açısından önemli olduğu gibi ülkemizin hukuk devleti arayışları ve demokratikleşme serüveni yönünden de incelenmeye değer niteliktedir.
Din-devlet-siyaset ilişkileri bağlamında bugün de tartışmaların odağında olan Risale-i Nur hareketinin bizzat Bediüzzaman’ın ağzından asayişi muhafaza, müsbet hareket, iman hizmeti, siyasete karışmama, fitnelerden uzak durma, iman hakikatlerini neşretme, dinsizlik cereyanlarına set olma gibi hususlar etrafında tanımlanması son derece önemlidir. Önemli olan bir diğer husus, mahkemelerin Risale-i Nurların tanıtımı için önemli bir zemin haline getirilmesi ve iman hizmetinin temel esaslarının müdafaalarla ortaya konulmasıdır. Bunun dikkat çekici sonuçlarından biri Risale-i Nurların devlet yetkililerince de doğru bir şekilde tanınmasının sağlanması olmuştur.
Dinsizliği rejim altına almak isteyen bir yapının kendine en büyük engel olarak gördüğü Bediüzzaman’ı ağır suçlamalara muhatap ederek idamla yargılamaları karşısında Bediüzzaman’ın İslâm âlimine yakışır bir vakur tavırla mukabele etmesi, mahkemelere karşı kışkırtıcı bir dilden uzak durması “müsbet hareket”in örnek bir uygulamasıdır. Bununla birlikte Bediüzzaman ve talebelerinin şahıslarından ziyade Risale-i Nurların savunmasını öne çıkarmaları ve davalarını öncelemeleri müthiş bir dava şuuru ve sadakat örneğidir. Mahkemelerde, iman hakikatlerinin savcılar ve hâkimler tarafından anlaşılması beraat etmekten daha kıymetli görülmüş, İslâm toplumlarının imanını kurtaracak eserler olarak görülen Risale-i Nurlar sadakatle savunulmuştur. Dünyevî ikballerini tehdit eden suçlamalar karşısında Nur talebeleri de Bediüzzaman ile bağlarını reddetmemişler ve Risale-i Nur’a olan bağlılıklarını inkâr ya da tezyif eden bir davranışa tenezzül etmemişler, Risale-i Nur’u ve davalarını savunmaktan da geri durmamışlardır. Bu savunmalardaki temel vurgu, din hizmetleriyle ilgilenenlerin aslî vazifelerinin iman hizmeti olduğu, Risale-i Nur hareketinin siyasetli cemaatler, entrikalı cemiyetler, gizli komiteler, vs. ile ilgisinin olamayacağıdır.
Kamuoyundan gizlenmeye çalışılan ya da baskıyla üzeri örtülen dinsiz rejim kurma gayelerinin ifşa edilmesi Bediüzzaman’ın müdafaalarını tarihî ve hukukî açıdan değerli kılan önemli hususlardan biridir. Bediüzzaman ve talebeleri tarafından bu milletin imanına, mukaddesatına kasteden gizli komitelere ve onların çalışmalarına dikkat çekilmesi müdafaalara tarihî belge niteliği kazandırmıştır.
Bediüzzaman Said Nursî’nin savunmalarında bizlere örnek teşkil eden en önemli husus, onun inandığı değerlerden ve davasından taviz vermeyen duruşudur. O Divan-ı Harb heyetine ilân ettiği, “olayları mizan-ı şeriat”la tartmak ve “İslâmiyet nokta-i nazarından” değerlendirmek şeklindeki deklarasyonuna hayatı boyunca sadık kalmıştır. Bediüzzaman İslâm âlimine yakışan duruşunu sürekli muhafaza etmiş, hürriyet-i şeriyeyi ifade eden “tahakküm ve istibdad ile başkasını tezlil etmemek ve zillete düşürmemek, ve zâlimlere tezellül etmemek” şeklindeki Kur’ânî prensibi fiilen göstermiştir.
Müdafaaların günümüze bakan yönüyle dikkat çekici bir özelliği de şudur: Bediüzzaman’ın Mahkeme Müdafaaları hukuk devletinin nasıl olması gerektiği noktasında anayasal çalışmalara örnek olacak niteliktedir. Bediüzzaman, cumhuriyet, laiklik, adalet, hürriyet, vb. konularda dayatılanın ve uygulananın aksine İslâmiyet nokta-i nazarından bir tanım yapmış, Demokratik Hukuk Devletinin nasıl olması gerektiğinin yol haritasını bugünleri de içine alacak şekilde bizlere sunmuştur. Bugün çağdaş demokrasilerle yönetilen ülkelerin bu tanımların ifade ettiği çerçeveye henüz gelmesi Bediüzzaman’ın Kur’ânî yaklaşımlarının değerini daha da arttırmaktadır.
Benzer konuda makaleler:
- Gelelim yaptığımız ve yapacağımız işlere
- Gelelim yaptığımız ve yapacağımız işlere…
- Çâre, Bediüzzaman’ın metodu
- Cihad-ı manevî (2)
- Asr-ı Saadetten gelen emir…
- Bu çizginin adı müsbet hareket
- Bediüzzaman’ın zaferi ve ‘Müsbet hareket’
- Bediüzzaman gerçeği
- Bediüzzaman, zaferini “müsbet hareket”e borçludur
- Bediüzzaman’ın “müsbet hareket” metodu
İlk yorum yapan olun