Bu tesbiti yapan Bediüzzaman, asla şahsını nazara vermez. Müceddidliği bile kendine almaz; Risâle-i Nur’a, yani eserlerine verir. Orijinal ifadelerinden takip edelim:
“Her asırda dine ve imana tam hizmet eden müceddidler geldikleri gibi, bu acip ve komitecilik ve şahs-ı mânevî-i dalâletin tecavüzü zamanında bir şahs-ı mânevî müceddid olmak lâzım gelir. Eski zamana benzemez. Şahıs ne kadar da harika olsa, şahs-ı mânevîye karşı mağlûp olmak kabildir.
“Risâle-i Nur’un o cihette bir nevi müceddid olması kaviyyen muhtemel olduğundan, o sıfatlar (hâşâ) benim haddim değil; belki mükerrer yazdığım gibi, benim hayatım Risâle-i Nur’a bir nevi çekirdek olabilir. Kur’ân’ın feyziyle, Cenâb-ı Hakk’ın ihsanıyla o çekirdekten Risâle-i Nur’un meyvedar, kıymettar bir ağaç hükmüne icad-ı İlâhî ile geçmesidir. Ben bir çekirdektim, çürüdüm, gittim. Bütün kıymet Kur’ân-ı Hakîm’in mânâsı ve hakikatli tefsiri olan Risâle-i Nur’a aittir.”1
“Ben bir hiçim; Risâle-i Nur Kur’ân’ın malıdır, Kur’ân’dan süzülmüştür. Şeref ve hüsün Kur’ân’ındır. Şahsımla, Risâle-i Nur iltibas edilmiş; meziyet, Risâle-i Nur’a âittir.
“Risâle-i Nur’un neşrindeki hârika muvaffakıyet ise, Risâle-i Nur talebelerine âittir.
“Yalnız şu kadar var ki, şiddetli ihtiyacıma binâen, Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Hakîm’den bana ilâç ve tiryakları ihsan etti; ben de kaleme aldım. Her nasılsa, bu zamanda birinci tercümanlık vazifesi bana düşmüş. Ben de Risâle-i Nur’un talebesiyim. Bir risâleyi şimdiye kadar yüz defa okuduğum halde yine okumaya muhtaç oluyoruın. Ben sizlerin ders arkadaşınızım.”2
“Lezzetli üzüm salkımlarının hâsiyetleri, kuru çubuğunda aranmaz. İşte ben de öyle bir kuru çubuk hükmündeyim…
“Sözler güzeldirler, hakikattirler; fakat benim değildirler; Kur’ân-ı Kerîmin hakaikinden telemmu’ etmiş şuâlardır.”3
Kendisini ziyaret etmek isteyenlere tekrar tekrar tenbih ettiği, “Bana gelmeyin, Risâle-i Nur’u okuyun!” sözüdür.
Şu halde, “Üstadın hayatına, mücadelesine, cihadına hayranım!” diyenler Bediüzzaman’ı dinlemeli ve Risâle-i Nur’u okumalılar. Onun muhteşem şahsiyetini, hayatını, mücadelesini eserlerinde satır satır bulacaklardır.
Mesele, Şerif Mardin’in ifadesiyle: “İnsanların mesajı; aramaları gereken yerin kişi değil, gerçekten Said Nursî’nin kitapları olduğunun doğrulanmasıdır.”4
Dipnotlar:
1- Emirdağ Lâhikası, s. 377;
2- Tarihçe-i Hayatı, s. 605;
3- Mektûbât, s. 358;
4- Prof. Dr. Şerif Mardin, Bediüzzaman Olayı, s. 303.
Benzer konuda makaleler:
- Bediüzzaman’da ihlâs pratiği
- Lahikalari, siyasi-içtimai ölçüleri okumak
- Bediüzzaman müceddidliği Risale-i Nur’a verdi
- Şanlıurfa’daki Bediüzzaman Mevlidi bugün
- Zaman tek adam zamanı değil, cemaat zamanıdır
- Cemaatte olan kuvvet fertte yoktur
- Her yüzyıl başında bir müceddid gelir
- Bediüzzaman’ın talebelerinden Tenekeci Abdullah duâ bekliyor
- Risale-i Nur içtimâî reçeteler de sunar
- Üstad müceddidliği şahs-ı manevîye verdi, vekilliği niye şahsa versin!
İlk yorum yapan olun