Bediüzzaman Said Nursî Siirt’te anıldı: Irkçılıkla İslâm ümmetini sömürdüler

Yazarımız Latif Salihoğlu, Siirt’teki toplantıda konuştu: “Emeviler ırkçılığı Müslümanların başına belâ ettiler. Irkçılık, daha sonra Fransız ihtilâli ile tekrar hortladı. Bunu silâh haline getirerek sömürgeciliğe başladılar, İslâm ümmetini sömürdüler.”

Irkçılıkla İslâm ümmetini sömürdüler

Ahenk Derneği ve Risale-i Nur Enstitüsü tarafından Bediüzzaman Said Nursî’yi Anma Haftası kapsamında düzenlenen “İnsanlık ve Dünya Barışı için Bediüzzaman Said Nursî’nin Milliyet Anlayışı” konulu panele vatandaşlar büyük ilgi gösterdi. Siirt Üniversitesi Konferans Salonunda düzenlenen panele ilginin yoğun olması dolayısıyla bazı dinleyiciler ayakta kalması dikkat çekti. Ayrıca bir buçuk saat olarak tasarlanan panel, üç saatten fazla sürmesine rağmen seyircilerin dağılmadan sabırla dinlemeleri gözden kaçmadı.

Sunuculuğunu Yusuf Teğin’in yaptığı program Bediüzzaman Said Nursî’yi tanıtan sinevizyondan sonra Ulu Cami Müezzini Mehmet Ramazan Toprak’ın Kur’ân-ı Kerîm tilâvetiyle başladı. Programın açılış konuşmasını yapan Ahenk Derneği Başkanı Halil Demir, “Günümüzde yaşanan sorunların çözümleri içimizden çıkan değerli âlimler tarafından yüzyıl önce tesbit edilmişti. Ne yazık ki onlara kulak verilmediği için bugün hâlâ bu sorunlarla boğuşuyoruz. Hâlbuki bu sorunlar ilk baş gösterdiğinde Bediüzzaman başta olmak üzere toplumun kanaat önderlerinin bu sorunlar için önerdiği çözümler dinlenseydi, bu kadar ağır bedel ödenmeden bu sorunlar çözülebilirdi” dedi.

Daha sonra Bediüzzaman’ın milliyetçilikle ilgili sözlerinden oluşan bir sinevizyon gösterildi. Sinevizyondan sonra panele geçildi. Panel yöneticisi Öğretim Görevlisi Şahap Bulak, milliyetçilik ile ilgili âyet ve hadislerle paneli açtı.

Hepimiz için kardeşlik

Prof. Dr. Ahmet Battal ile gazeteci-yazar Latif Salihoğlu ve Yrd. Doç. Dr. Abdulnasır Yiner’in panelist olarak katıldığı panelde ilk olarak Ankara Turgut Özal Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Battal söz aldı. Toplum olarak hepimizin kardeşlik hukukuna ihtiyacı olduğunu söyleyen Battal, “Millet ve milliyet kavramı için kafamda net bir tarif yoktur. Kur’ân kursunda aldığımız İslâmî bilgilerde İbrahim milleti’ olduğumuzu öğrendim. Sonra okulda “Türküm doğruyum”’u öğrendik. Tek millet var zannettim. Lisede okurken Bingöl’den gelen arkadaşlarımın kendi dillerini konuşurken başka milletlerin de olduğunu ve üniversite okurken de Uganda’dan gelenleri gördüm. Bir farklılıkla daha karşılaşınca kafam iyice karıştı. Ancak bunların hepsini düşününce Kur’ân kursunda öğrendiğim “bütün Müslümanlar kardeştir” ilkesinin doğru olduğunu gördüm. Kur’ân-ı Kerîm’de “millet” kavramı “ümmet” anlamında kullanılmaktadır. Dolayısıyla ırka dayanmaz. Hz. Muhammed’in (asm) getirdiği ilâhi mesaj evrensel olduğu için bir Eskimo da Müslüman olduğunda İslâm milletinden olabilir. Fakat birileri bize lâzım olmayan kimlikler ve fikirler ile kafamızı karıştırarak aramıza tefrika soktular. Bizi kardeşlerimizle birbirimize düşürerek büyük bedeller ödettiler. Hâlbuki Müslümanlar için tek hedef olmalı önce içimizdeki ve beynimizdeki sınırları, sonra da siyasî sınırları kaldırarak İttihadı İslâm’ı oluşturmalıyız. Ancak o zaman Bediüzzaman’ın ifade ettiği ve samimî Müslümanlar tarafından özlenen kardeşlik tesis edilebilir” şeklinde konuştu.

Ortadoğu ve ülkemizde ırkçılık sorunu olduğunu söyleyen Battal, ilk ırkçılık yapanın şeytan olduğuna dikkat çekti. Dördüncü halifeden sonra hilâfet saltanata dönüştüğünü de sözlerine ekleyen Prof. Battal, “Emeviler menfi milliyetçilik yaptılar. İslâm dünyasına büyük zarar verdiler. Sonraki dönemlerde de zulümler yaşandı ve yatay gelişme oldu, Avrupa’nın gerisinde kaldık. Batının elleriyle İslâm dünyası manen çöktü. Menfi milliyet etkisi ile ümmet birbirine düşman yapıldı” ifadelerini kullandı.

Irkçılığın tarihçesi

Daha sonra söz alan panelist Latif Salihoğlu, “Emeviler ırkçılığı Müslümanların başına belâ ettiler. Bu belâdan hem kendileri hem de Müslümanlar çok zarar gördüler. Müslümanları küstürdüler yeni ırkçılık hareketlerine yol açtılar. Irkçılık sonlarını getirdi. Irkçılık Fransız İhtilâli ile tekrar hortladı. Bunu silâh haline getirerek sömürgeciliğe başladılar, İslâm ümmetini sömürdüler. Daha sonra bu ırkçılık dalgası Balkanlara yayıldı. 1. ve 2. Dünya Savaşının asıl sebebi hâkimiyet dâvâsı, milliyetçilik marazı idi. Yüz yıldır milliyetçiliğin sıkıntısını çekti bu millet. Bediizzaman ırkçılık için bir Frenk illetidir, diyor. Sonra Türkçülük akımı başladı. Zamanla harice değil dâhile karşı yapıldı. Yeni kurulan devletin ideolojisi haline gelince zulüm ve baskı aracı oldu” dedi. 1933′te Kürt Teali Cemiyeti Başkanı Mir Celadet Bedirhan’ın M. Kemal’e yazdığı mektubunu gösteren Salihoğlu, yapılan ırkçılık oyunlarını anlattı. Ardından 105 yıl önce Şark-ı Kürdistan Gazetesi’nde Kürtlere Kürtçe seslenen Bediüzzaman’ın tavsiye mektubu Kürtçe ve Türkçe okundu. Bu sırada salonda duygulu, etkili ve güzel bir atmosfer oluştu.

Sorular bölümünde Risale-i Nur’un sadeleştirmesine de değinen Salihoğlu, sadeleştirmenin hiçbir zaman gerçeğinin yerini tutmayacağının altını çizdi.

Konuşmak yerine boğuşa boğuşa anlaştık

Son olarak sözü Yrd. Doç. Dr. Abdulnasır Yiner aldı. Dinleyicileri Kürtçe, Türkçe ve Arapça üç dilde selâmlayan Yiner, “Medreselerin kapatılması, mekteplerin Doğu-Güneydoğu’da yaygınlaştırılamaması, Şeyh Said olayı ve sonraki gelişmelerde Kürt ileri gelenlerinin sürgüne yollanması, Kürtlerin eğitimsiz kalmasında çok önemli rol oynamıştır. Günümüze kadar ‘insanlar konuşa konuşa anlaşır, hayvanlar koklaşa koklaşa’ ata sözü yerine ‘boğuşa boğuşa anlaşmaya çalışarak’ günümüze kadar gelinmiş oldu. Şimdi konuşmaya başlamış olmak da önemli bir gelişme. Irkçılık meselesi bilindiği gibi insanlık tarihi kadar eskidir. Ama özellikle sömürgecilik ile birlikte farklı bir boyut kazanmıştır. Sömürgeci devletler toplumları birbirinden ayırmada ırkçılığı araç olarak kullanmış ve bunları bölerek hâkim olmaya başlamışlardır. Bu açıdan baktığımızda; Dünyada bireysel, kurumsal ve kültürel ırkçılığın uygulandığını görmek mümkündür. Uygulamada ise insanların; soykırım, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı vb. uygulamalara tâbi tutulduklarını görmekteyiz. Enbiya Sûresi 92. âyetinde vurgulandığı gibi, farklılıklarımız aynı zamanda bizim imtihanımızdır. İdarecilere düşen görev de bu farklılıkları gözeterek en güzel şekilde toplumu yönetmektir” şeklinde konuştu.

Risale-i Nur sadeleştirilirse zarar görür

Soru cevap bölümünde bir dinleyicinin kendisine sorduğu soruya binaen panel başkanı Şahap Bulak: “Tercüme bir zarurettir, ancak gerçeğin yerini tutmaz. Fakat sadeleştirme gerçeğin yerini tutamayacağı gibi zaruret de değildir. Sadeleştiren kişi veya kişiler müellifin verdiği manayı değil, kendi anladıklarını yazarlar. Bu yüzden sadeleştirilen metinler müellifin olmaktan çıkar. Metinlerde lâfız manayı, mana maksadı ortaya koyar. Lâfız değiştiği zaman mana değişir veya zarar görür. Mana değiştiği zaman da maksat değişir veya yanlış yerlere sapar. Bu yüzden Risale-i Nur’un sadeleştirilmesi, ne amaçla yapılırsa yapılsın doğru değildir. Bu konuda var olan tepki de bunu göstermektedir” diye cevap verdi. Program salona getirilen Sakal-ı Şerifi ziyaretle bitti. Program sonunda dinleyicilere “Uhuvvet Risalesi” dağıtıldı.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*