Bediüzzaman ve Çerkez Musa

Eskişehir’in Yazlıkkaya Köyü’nden Çerkez Musa, komşu köyden bir kıza tutulur. Annesini kızı istemeye gönderir, ama kızın babası bütün ısrarlara rağmen onlara kızını vermez.

Çerkez Musa’nın gönlü, aklının dizginini eline alır ve gönül dumanıyla hareket etmeye başlar. Çerkez Musa âşık olduğu kıza haber yollayarak kaçmaktan başka çareleri olmadığını söyler. Kız da Çerkez Musa’yla kaçmayı kabul eder. Çerkez Musa iki arkadaşını da yanına alarak gece yarısından sonra sevdiği kızı kaçırmaya gider. Kızlarının kaçırılacağını haber alan aile jandarmaya ihbarda bulunarak Çerkez Musa ve arkadaşlarını suçüstü yakalatır. Jandarma Çerkez Musa ve iki arkadaşını mahkemeye çıkarmak için seksen kilometrelik zahmetli yolu iki üç günde alarak Eskişehir’e getirir. Mahkemeleri yapılır ve Çerkez Musa’ya bir yıl, ona yardımda bulunan iki arkadaşına da altışar ay hapis cezası verilir. 1935 yılı itibarıyla Çerkez Musa ve arkadaşları Eskişehir cezaevine gönderilirler.

O yıl Eskişehir Cezaevi’nde ise olağan üstü bir durum yaşanıyordu. Kısa bir süre önce Bediüzzaman ve talebeleri ülke genelinde büyük bir gürültü koparılarak bu cezaevine konmuştu. Çerkez Musa ve arkadaşları cezaevinde bir kaç gün kimseyle konuşmadan etrafta olup bitenleri gözlemlemeye başlar. Koğuş ve tuvaletlerin pisliği ilk günden morallerini bozmuştu. İdamlık ve müebbetlik mahkûmların kanunları, gardiyanların keyfi davranışları onlara hapishane içinde ikinci bir hapis hayatı yaşatıyordu. Çerkez Musa’nın üzüntüsü herkesinkinden iki kat daha fazlaydı. Çünkü Musa’nın arkadaşlarının altışar ay ceza almaları onu ayrıca üzüyordu. Bir müddet sonra yavaş yavaş cezaevine alışılırlar. Bu arada cezaevi idaresinin özellikle Bediüzzaman’a kötü davranması Musa ve arkadaşlaranın dikkatini çeker. Bediüzzaman’ı mahkûmların ayakta bevl yaptıkları duvarın hemen karşısındaki hücreye yerleştirmelerinden cezaevi idaresinin kötü niyetli olduğunu hemen anlamışlardı. Eskişehir’in genelinde içme suyunun kireçli olması tuvaletlerdeki idrarı hemen taşlaştırıyor ve çevreye korkunç pis bir koku saçıyordu. Tuvalete giden biri bu kokuya dayanamaz, hemen oradan kaçmak isterdi. İşte kötü niyetli cezaevi idaresi, Bediüzzaman’ı tuvaletlere en yakın ve tahtakurularının kaynağı olan bir hücreye yerleştirmişlerdi. Cezaevindeki bütün mahkûmlar arasında bu durum nefret ve öfkeyle konuşulurdu. Mahkûmlar arasında cezaevi idaresinin yukarıdan gelen emirler doğrultusunda Bediüzzaman ve talebelerini ezme, sindirme ve pişman etme talimatı aldığı gün gibi ortadaydı. Azılı katillere bile uygulanmayan bu muamele açık açık bu masumlara uygulanıyordu. Acaba bunların suçu neydi diye merak ettim. Sorduğumda bana: “Bunların suçu kitap okumak ve Üstadlarını sevmektir.” dediler. Cezaevinde idamlık ve müebbetlikler de dahi olmak üzere herkes bu adaletsiz ve haksız uygulamaya gizliden gizliye isyan ediyordu.

Günün birinde biri idamlık, ikisi müebbetlik üç mahkûmun olduğu hücreye savcı, müdür ve başgardiyan nakil ve değişiklik işlemlerini yapmak üzere girdi. Bu üç mahkûm bu üç idareciyi rehin alır. Rehin aldıkları üç idareciyi yaka paça hücreye kapatır ve onları sopaya çeker. Mahkûmlar rehin aldığı idarecilere: “Vicdansızlar! Siz hoca efendiyi nasıl idrarın pis koktuğu tuvalet kapısının karşısındaki hücreye koyarsınız!” diyerek onları sopayla döverler. Dayak faslından sonra cezaevi yönetimi mahkûmlara bir daha karışmayacaklarını, Bediüzzaman’ın da o pis kokan ve tahtakurularının kaynadığı hücreden alınıp başka bir hücreye yerleştirileceğine yemin ederler. Olaydan hemen sonra Bediüzzaman’ın hücresi değiştirilir. Kısa süre sonra cezaevindeki mahkûmlar Bediüzzaman ve talebeleriyle tanışır. Çok kısa zaman sonra hapishanede merhamet ve gerçek insan kokan bir hava esmeye başlar. Mahkûmların çoğu namaz kılmaya ve helâl harama dikkat etmeye başlarlar. Çerkez Musa ve arkadaşları olup bitenleri şaşırmış bir şekilde izler. Çerkez Musa bir yıllık cezasını çektikten sonra köyüne döner hayatına orada devam eder.

Aradan yirmi yıl geçer. Bediüzzaman Emirdağ Çarşı Camii’nde olduğu bir gün yanında oturan talebesine: “Git, Çerkez Musa’yı bul onunla gel!” der. Talebesi Emirdağ Çarşısı’na çıkar. Yolda karşılaştığı birçok kişiye Çerkez Musa’yı sorar. Sordukları ona Emirdağ’da böyle birinin olmadığını söyler. O yine saatlerce bu ismi sorar soruşturur, ama bulamaz. Aradığı ismi bulamayınca perişan ve yorgunluktan dökülmüş bir halde Çarşı Camii’nin şadırvanına gelip oturur. Bediüzzaman’ın kendisine verdiği görevi yapamamanın çaresizliği içinde ağlar. Bediüzzaman’a ne cevap vereceğim diye üzgün, şaşırmış ve mahcubiyet içinde gözyaşlarını silerken birden tanıdık bir ses anadili Karaçayca ona: “Ne diye ağlıyorsun!” der. Başını tanıdık sesin geldiği tarafa çevirdiğinde karşısında Yazılıkaya Köyü’nden Gobak Musa’yı görür. Musa’ya burada ne aradığını sorar. Musa ona, Emirdağ’a odun satmaya geldiğini söyler. Musa ona niye ağladığını sorduğunda ona olan biteni anlatır. Musa gülümser, ona Üstadın sana onu bul getir dediği Çerkez Musa’nın kendisi olduğunu söyler. Bu sefer Çerkez Musa’yı bir ağlama tutar. Çerkez Musa talebeye: “Demek Bediüzzaman Hazretleri aradan geçen yirmi yıla rağmen hâlâ beni unutmamış. Benim Emirdağ’a geldiğimi hissetmiş.” dedikten sonra bir süre daha ağlar. Talebe şaşırır, donmuş bir ağaç gibi öylece Çerkez Musa’ya baka kalır. Memleketinde Çerkez Musa’nın adı Gobak Musa olarak bilinirdi. Eskişehir Cezaevi’nde ise Bediüzzaman onu Çerkez Musa olarak tanımıştı. Çerkez Musa talebeye Bediüzzamanı Eskişehir Cezaevi’nde tanıdığını anlatınca talebe gökte aradığını yerde bulmuş gibi sevinir. Koskoca memlekette ismi farklı bilinen Çerkez Musa gelip onu bulmuş. Talebe sevinçten yerinde duramaz, mutluluk ve şaşkınlık içinde sevinç gözyaşlarını tutamaz. Talebe, Çerkez Musa’ya: “Hadi! Bediüzzaman Hazretleri bizi bekliyor, gidelim.” der. Çerkez Musa ona: “Şimdi olmaz! Bediüzzaman Hazretleri’nin yanına gidemem; çünkü devamlı namaz kılmadığımdan ona görünmekten utanıyorum.” der. Talebe ısrarını sürdürerek onu ikna eder ve birlikte Bediüzzaman’ın yanına giderler. Çerkez Musa o gün yaklaşık bir saat Bediüzzaman’ın yanında oturur. Bediüzzaman gülümseyerek namazını kıl, eğer namazı kılmazsan seni döverim diye ona takılır. Ona büyükçe bir kitap verir ve yazmasını söyler. O da o kitabı kısa bir süre içinde yazar. Bediüzzaman da Çerkez Musa’nın yazdığı kitabın arkasına bir duâ yazıp kitabı ona geri verir. Çerkez Musa daha sonra başka Risaleleri de yazmaya başlar. Bediüzzaman, çok kısa sürede birçok Risale yazan Çerkez Musa’ya iltifatta bulunarak: “Yazıda ikinci bir Hüsrev’imsin, sebatta da öyle olursun inşallah.” der. Artık Çerkez Musa zamanının çoğunu Risale yazarak geçirir.

Misbah Eratilla

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*