Bediüzzaman ve Van

VAN DEYİNCE…

9.069 km² yüzölçümü, resmî kayıtlara göre iki yüz bini aşkın ama son yıllarda aldığı göç nedeniyle gayr-i resmî olarak 400 bini aşan nüfusuyla Van’ın ilçe sayısı da on birdir. Bunlar şöyle sıralanır: Merkez ilçe, Erciş, Başkale, Çatak, Edremit, Muradiye, Özalp, Gürpınar, Saray, Çaldıran ve Bahçesaray (Müküs)’dır.

Van’a, batıda Bitlis, kuzeyde Ağrı, güneyde Hakkâri ve Siirt, doğusunda da İran komşuluk yapar.

VAN’DAKİ NUR MENZİLLERİ

Van’da Bediüzzaman’a mekân olmuş, dolayısıyla Nur menzili olarak adlandırabileceğimiz yerleri şöyle sıralamak mümkündür: Erek Dağı, Van Kalesi, Horhor, Zeve, Norşin Camii ve Çoravanis Köyü.

Bediüzzaman’ın Birinci Cihan Harbi’nden önce ve Rusya esaretinden sonra kaldığı bu mekânlar Nur ummanında seyreden insanlar için kıymeti olan yerlerdir.

Bediüzzaman’ın talebeleriyle aziz hatıralarının yaşandığı bu beldeler hakkında kısaca bilgiler verelim.

Başet dağı

Van’ın Gürpınar ilçesi sınırları içinde bulunmaktadır. Van’dan arabalarla rahatlıkla gidilebilmektedir. Takriben Van’a 25 km dir. Bediüzzaman Van’a ilk geldigi yıllarda bu dağın tepesinde de kalarak talebe okutmuştur. Dağın tam zirvesinde büyük bir maneviyat eri medfundur.

Zeve

Van’a yirmi kilometredir. Burası eskiden bir köydü. Birinci Cihan Harbi’nde Rus ve Ermeni çeteleri tarafından en büyük katliâmlardan biri burada gerçekleşmiştir. Bediüzzaman’ın talebelerinden Molla Ahmed-i Cano burada, bir velinin mezarı yanında yatar.

Nurşin Camii

Bediüzzaman’ın Rusya esareti dönüşü kaldığı menzillerdendir. Van merkezindedir. Molla Hamid ve Molla Resûl gibi eski talebeleri burada kendilerine hizmet etmişlerdir.

Erek Dağı ve Çoravanis Köyü

Erek Dağı, Van’a yaklaşık beş kilometrededir. Her çeşit ulaşım aracıyla Erek Dağı’na gidilebilir. Rusya esareti dönüşü Bediüzzaman burada, şimdi harabeye dönmüş eski manastır tabir edilen ve “çilehane” olarak da bilenen yerde kalmıştır.

Burada kaldığı yıllarda hemen yambaşında bulunan “Çoravanis Köyü”ne gelirdi. Ekseriyetle Cuma namazları için Çoravanis Köyü camiine gelen Bediüzzaman, zaman zaman buradaki camide istirahat etmek ve çalışmalar yapmak için kaldığı da olurdu.

Eski talebelerinden Ali Çavuş ve Molla Hamid burada kendilerine hizmette bulunmuşlardır. Kendisi de Çoravanisli olan Ali Çavuş’un mezarı da bu köydedir.

Bediüzzaman burada kalmakta iken 1925 yılında Anadolu’ya sürgün edilmiştir.

Bediüzzaman’ın Van’daki Eski Dostlarından Bazıları

Tahir Paşa (1847-1913)

Tahir Paşa, Bediüzzaman hazretlerinin Van’a ilk geliş tarihi olan 1894 yılında Van’ın o zamanki valisidir. On dokuzuncu asrın sonu ile, İkinci Meşrutiyet yıllarında Musul, Van ve Bitlis’te valilik yapmış olan Tahir Paşa aslen Arnavuttur. İşkodra’nın Potgoriça hâkimi Hacı Ali Efendinin oğlu olarak 1847’de doğmuştur. Yugoslavya’nın eski ismi Potgoriça, yeni ismi Titograt olan şehrinde doğan Tahir Paşa ulûfeli valiydi, daha sonra vezir olmuştu.

Tahir Paşa Van ve Bitlis’te bulunduğu yıllarda altmış yaşlarında bulunuyordu. Aynı yıllarda Bediüzzaman da yirmi beş otuz yaşlarında idi. Bediüzzaman’m ilmini, fazlını ve dehasını ilk önce tesbit ve teşhis eden devlet ricalinden birisi Tahir Paşa olmuştur. Bediüzzaman’ın Tahir Paşa ile ilgili hatıraları büyük kardeşi Molla Abdullah’ın oğlu Abdurrahman Nursî’nin yazdığı Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı isimli kitapta tafsilâtlı olarak yer almaktadır.

Bediüzzaman, Tahir Paşanın davetlisi olarak Van’a gelmiş, uzun zaman Tahir Paşanın konağında kalmıştı. Tahir Paşa kendisini çok sever ve sayardı.

Yüksek ilim meclisleri kurarlar, sohbetler tertip ederlerdi. Tahir Paşa’nın konağı bir ilim ve irfan yuvası olarak, her zaman misafir âlimlerle dolup taşardı.

Abdurrahim Zapsu(1890 – 1958)

Abdurrahim Rahim Zapsu 1890 Başkale, Van’da doğmuştur. Avukattı. Bediüzzaman’ın milis alayı gönüllülerindendir. Rus esaretinde Bediüzzaman’ın kumandan karşısında ayağa kalkmama hadisesini Ehl-i Sünnet dergisinde ilk defa yazan kişidir.

Soyu baba tarafından Abdülkadir Geylânî, ana tarafından Abbasi sülâlesine dayanmaktadır. Kürtçe tiyatro eserlerinin yanında “Büyük İslam Tarihi” adlı üç ciltlik kitap olmak üzere pek çok eseri vardır. Said Nursî’nin hem talebesi, hem silâh arkadaşıdır. I. Dünya Savaşı’nda Said Nursî ve Abdurrahim Zapsu Doğu Cephesi’ne gitti. Ruslar’a esir düştüler.

Kinyas Kartal (1900 – 1988)

1900 yılında Kafkasya’da doğdu. Van’da uzun yıllar Adalet Partisi’nden Van Milletvekilliği ve TBMM Başkanlığı yapmıştır. Buruki aşireti reislerindendi. Bediüzzaman Hazretleriyle birlikte 1925 yılında beraber Anadolu’ya sürgün edilmiştir. Vefatından önce kendilerini sık sık ziyaretlerimizde Bediüzzaman’a hayran olduğunu ifade etmiştir. Bediüzzaman Hazretlerinin samimi dostlarındandır. Üstad’la ilgili güzel hatıraları vardır. Bunlardan bazılan şöyledir:

Said Nursî’nin ikazlarıyla Van, Şeyh Said hadisesine katılmamıştı. Kinyas Kartal bu olayı şu şekilde anlatır:

“1926 yılında Mart ayı başlarıydı, zannediyorum ilk günleriydi. Bizi Van’dan batıya sürgün gönderiyorlardı. Önce bir ortaokul binasında toplamışlardı. Daha sonra ikişer ikişer ellerimizi kelepçeleyerek dışan çıkarttılar. Ben Said Nursî’nin, daha önceleri Van’da ismini, faziletini ve şöhretini duymuştum. Fakat kendilerini hiç görmemiştim. İlk görüşüm bu sürgün sırasında oldu.

“O yıllarda 25 – 26 yaşlarındaydım. Okuldan çıkarken bizi kendisiyle birlikte bağladılar. Birçok nüfuzlu kimseler de Van’dan çıkartılıyordu. Van Müftüsü, Gevaş Müftüsü de bu sürgünler kafilesindeydi. Said Nursî’nin ikazlarıyla, Van vilâyeti Şeyh Said hadisesine karışmamıştı…”

Şeker Ağa (Şekir Ağa)

Van’da en büyük aşiretlerden Ertuşi Aşireti’nin ileri gelen ağalarındandır. Bediüzzaman’a son derece dosttur. Onu çok takdir edenlerdendir. Sülale ve aşireti hâlâ çoğunlukla Van ve yöresinde yaşamaktadır.

Molla Said, aşiretler arasında olan herhangi bir geçimsizliği işitince, hemen müdahale ederek, irşad yoluyla her iki tarafı da derhal barıştırırdı. Hattâ, hükümetin bile barıştırmaktan aciz kaldığı Şeker Ağa ile Miran Reisi Mustafa Paşa’yı barıştırmıştı. Ve Mustafa Paşa’ya; “Daha tevbe etmedin mi?” diye sorunca, Mustafa Paşa da cevaben; “Seyda! Ne söylerseniz, sözünüzden çıkmam” demiştir.

Van Kalesi ve Horhor

Eski Van şehri ki, Bediüzzaman’ın kaldığı yer de burasıdır. Şimdi harabeye dönen ve ancak bazı kalıntıların bulunduğu bu yerde, Van eski valisi Tahir Paşa’nın konağının kalıntıları da bulunmaktadır. Van Kalesi bu şehrin kuzeyine düşer. Kalenin güney yamacında iki mağara bulunmaktadır. Bediüzzaman’ın bu mağaraların üst kısmında olanından aşağıdakine düşerken “Ah dâvâm!” diye haykırdığı bilinmektedir. Bu mağaranın tam altında, kalenin dip kısmında ise Horhor Suyu bulunmaktadır. Bediüzzaman’ın Birinci Cihan Harbindeki medresesi de bu mıntıkadadır.

ÜSTAD’IN VAN HAYATINDAN BİR KESİT

(Onüçüncü Rica’dan…)

“Harb-i Umumîde Rusun esaretinden kurtulduktan sonra, İstanbul’da, iki üç sene Dârü’l-Hikmette, hizmet-i diniye beni orada durdurdu. Sonra, Kur’ân-ı Hakîm’in irşadıyla ve Gavs-ı Âzam’ın himmetiyle ve ihtiyarlığın intibahıyla, İstanbul’daki hayat-ı medeniyeden usanç ve şâşaalı hayat-ı içtimaiyeden bir nefret geldi. Dâüssıla tabir edilen iştiyak-ı vatan hissi beni vatanıma sevk etti. Madem öleceğim, vatanımda öleyim diye Van’a gittim.

“Herşeyden evvel, Van’da Horhor denilen medresemin ziyaretine gittim. Baktım ki, sair Van haneleri gibi onu da Rus istilâsında Ermeniler yakmışlardı. Van’ın meşhur kalesi ki, dağ gibi yekpare taştan ibarettir, benim medresem onun tam altında ve ona tam bitişiktir. Benim terk ettiğim yedi sekiz sene evvel, o medresemdeki hakikaten dost, kardeş, enîs talebelerimin hayalleri gözümün önüne geldi. O fedakâr arkadaşlarımın bir kısmı hakikî şehid, diğer bir kısmı da o musibet yüzünden mânevî şehid olarak vefat etmişlerdi.

“Ben ağlamaktan kendimi tutamadım. Ve kalenin, tâ medresenin üstündeki, iki minare yüksekliğinde, medreseye nâzır tepesine çıktım, oturdum. Yedi sekiz sene evvelki zamana hayalen gittim. Benim hayalim kuvvetli olduğu için, beni o zamanda hayli gezdirdi. Etrafta kimse yoktu ki, beni o hayalden çevirsin ve o zamandan çeksin. Çünkü yalnızdım. Yedi sekiz sene zarfında, gözümü açtıkça, bir asır zaman geçmiş kadar bir tahavvülât görüyordum.

“Baktım ki, benim medresemin etrafındaki şehir içi, kale dibi mevkii, bütün baştan aşağıya kadar yandırılmış, tahrip edilmiş. Evvelki gördüğümden şimdiki gördüğüme, güya iki yüz sene sonra dünyaya gelip öyle hazîn nazarla baktım. O hanelerdeki adamların çoğuyla dost ve ahbap idim. Kısm-ı âzamı, Allah rahmet etsin, muhaceret ile vefat etmişler, gurbette perişan olmuşlardı. Hem Ermeni mahallesinden başka, Van’ın bütün Müslümanlarının haneleri tahrip edilmiş gördüm. Benim kalbim en derinden sızladı. O kadar rikkatime dokundu ki, binler gözüm olsaydı beraber ağlayacaktı. Ben gurbetten vatanıma döndüm, gurbetten kurtuldum zannediyordum. Vâ esefâ, gurbetin en dehşetlisini vatanımda gördüm.”
Lem’alar, 26. Lem’a

VAN’IN  KISA TARİHİ

Tarihi çok eskilere dayanan Van, uzun süre Urartular’m hâkimiyeti altında kalmıştır. Burun, yekpare taş hükmünde olan ve o şekli andıran tarihi Van Kalesi Urartu Medeniyetinin bir müzesi hükmündedir.

Asurlular’ın hâkimiyetine de giren Van, başşehir olmuş ve çeşitli devletlerin idaresi altında kaldıktan sonra 1534 yılında Osmanlılar tarafından İran’dan alınmıştır. Bu arada kısa bir süre Safavîler’in hâkimiyetinde kalmışsa da, 1548’de Kanuni Sultan Süleyman’ın sefer dönüşünde tamamen feth olunarak Osmanlı topraklarına dâhil edilmiştir. 1915’de Rus ve Ermeni kuvvetlerinin işgaline uğrayan Van, nihayet 2 Nisan 1918’de işgalden kurtarılmıştır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*