Bediüzzaman’dan medeniyet telâkkileri

“Medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir” diyen Bediüzzaman, “Benim dört köşeli bir fikir ve müddeam var” diyor.
Malûm doğru teşhis yarı yarıya tedavidir. İşte bu tür teşhisleri tedavi maksadı ile Eski Said Dönemi eserinden nakledip insanlığı gerçek medeniyetle buluşturmaya gayret sarf etmiş olacağız. Şöyle ki;

“Avrupa’dan mehasin-i medeniyetin iktibasına muhtacız. Hâlbuki medeniyetin mehasini ile beraber mesavisi de terakki ve en garip ve aldatıcı bir surete girmiş. Bu seyyiatın en fenası ve medeniyetin muharribi ve bâr-ı giranı, sefahat ve havaic-i gayr-i zarurîde israfat ve maişetteki müthiş müsavatsızlıktır. Binaenaleyh, mehasinle beraber seyyiat da medeniyetimiz içine sokulmamak için bize öyle bir kanun-i hâkim ve mümeyyiz lâzım ki, heva ve hevese galebe etsin. Zira bizde çocukluk tabiatı var.”

Bediüzzaman bu paragrafta özetle “Avrupa’dan mehasin-i medeniyetin iktibasına muhtacız” demekle bize “Hikmet (veya ilim) mü’minin kaybolmuş malıdır, nerede bulsa almalıdır, velev ki Çin’de de olsa” hadis-i şerifini hatırlatmış oluyor.

Demek bizim Avrupa’nın elinde her gördüğümüz yanlış değil, bir kısmı geçmiş peygamberlerden onlara intikal etmiş hakikatlerdir. Zira Avrupa’dan zannedilen çoğu bilgi, ilim daha önce peygamberler eliyle insanlığa sunulan ve intikalen bilgilerdir.

“Bunun gibi, bu zaman-ı meşrûtiyetteki hâkim, şahs-ı mütehakkim değil, belki kanun-i mümeyyizdir. Bu kanunu libas-ı millî ile göstermek lâzımdır. Yoksa asabiyet-i maneviye karşısına çıkacaktır.

“Zira ittifak hüdadadır, hevada değil. Olsa da muvakkattır; zira heva, akrebin yuvası gibi, ağraz ve enaniyetin menşe-i intişarıdır.”

(Eski Sâid Eserleri s. 42-43)

Bediüzzaman Hazretleri İslâm Medeniyeti ile günümüz medeniyetini karşılaştırarak, Müslümanlar olarak günümüz medeniyetine karşı nasıl tavır takınmamız gerektiğini, münasebetlerimizi hangi çerçeve içinde yapacağımızı da şöyle açıklıyor:

“Medeniyet-i İslâmiyenin medeniyet-i hâzıradan farkı, yalnız menahî ve rezail ve esaret-i nefisten mendir. Hem de kamet-i merdane-i istidad-ı millîmize kadınların libası gibi süslü sefahat ve hevesat yakışmıyor. Zira, bir erkek bir kadının kametinden istihsan ettiği libası giyse rezil olur ve bilâkis…

“Elhâsıl: Çürük olan mesavi-i medeniyeti hudud-i hürriyet ve medeniyetimize girmekten seyf-i şeriat ile yasak edeceğiz; tâ ki medeniyetimiz bu âb-ı hayat-ı şeriat ile gençliğini ebedîleştirsin. eğer medeniyet-i İslâmiye bir cism-i namî olsa, şeriat deveran-ı demi ve diyanet de hararet-i gariziyesi olacaktır. Hem de, Şeriat-ı garra, kelâm-ı ezelîden geldiğinden ebede gidecektir.

“Maruf umum enbiyanın memalik-i Osmaniyeden zuhuru, kader-i İlâhînin bir işaret ve remzidir ki, bu insanların makine-i tekemmülâtlarının buharı diyanettir. Ve bu Asya ve Rumeli çiçekleri ziya-i diyanetle neşvünema bulacaktır.

“Binaenaleyh, her bir mü’min i’lâ-i kelimetullaha mükelleftir. Ve bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakki etmektir. Ve a’dâ-i terakkiye karşı herkes cihada mükelleftir. Ve en büyük düşman, gayr-i mahsus ve dâhilî düşmandır. O da üç büyük müthiş düşmandır: Birincisi fakr, ikincisi cehil, üçüncüsü ihtilâftır. Bu üç düşmana cihad etmeye dinen mükellefiz.

“Üç elmas kılıcı elde etmek lâzımdır. Birincisi muhabbet-i millî, ikincisi ittihad, üçüncüsü maariftir. Cihad-ı hariciyeyi İslâmiyet’in hakaik-ı ulviyesinin berahin-i kàtıasının elmas kılıçlarına havale edeceğiz. Bu zamanın cihadı, muhabbet ve tahabbüpledir, tahvif ile değildir.” (A.g.e. 43-44)

Bilindiği gibi medeniyet lügavi manada, şehirli, şehirden gelen demektir. Toplumda ve çeşitli sohbetlerde medeniyetin lehinde ve aleyhinde sözlere şahit oluruz.
Meselâ; “Medeni insanın hali başkadır, medeni olmak lâzımdır” gibi tabirler kullanılır. Bazen de medeniyetin rezâletlerinden bahsedilir. M. Âkifin ifâdesiyle medeniyet, “tekdişi kalmış canavar”dır. Yine “mimsiz medeniyet” yani, deniyet ve alçaklık olduğu dahi söylenir. O halde bu medeniyet nedir ki, her kafadan bir ses çıkıyor? Şimdi bazı tabirlerden öte bazı düşünürlerin telâkkilerinden de misaller verelim.

“Uygarlığın son gayesi insan kişiliğinin geliştirilmesidir.” (Toymbee)

“Yamyamlar çatal kullanarak medeni olamazlar.” (N. Hauthorne)

“Eğer medeniyet açıp saçmaksa bedeni, / Desenize hayvanlar bizlerden daha medeni” (M. Âkif)

Bundan önceki yazımızda sahte medeniyete dikkat çekmiştik. Elbette bizim maksadımız hakikî medeniyet olup hiç olmazsa hasenatının seyyiatına galebe çalan bir medeniyettir.

İslâmiyet en az yüzde sekseninin saadetini garanti etmiştir. Yüzde yirmi de zavallı olduğundan, kendini idâre edemediği için, yüzde seksenin sorumluluğuna verilmiş, yani böylece onların dahi ihtiyaç ve emniyeti temin edilmiştir. Çünkü Efendimiz (asm) ”Hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden mesulsünüz” buyurmakla bu meselede herkese birer sorumluluk yüklenilmiş demektir. Bunun adı da “İslâm medeniyeti”dir.

Bu öyle bir medeniyettir ki; Filozof ve düşünürlerin ancak nazarî planda ele alabildikleri bir medeniyettir. Ve asırlarca icra edilmiş, biz de bugün onunla övünerek “Bizler eski çağların cihangir Asya ordularının torunlarıyız” diyoruz.

“Kezalik, görüyoruz ki: Fennin himmetiyle, zaman-ı hâlde filcümle, inşaallah, istikbalde bitamamihî hükümferma, kuvvete bedel, hak ve safsataya bedel, bürhan ve tab’a bedel, akıl ve hevaya bedel, hüda ve taassuba bedel, metanet ve garaza bedel, hamiyet ve müyulât-ı nefsaniyeye bedel, temayülât-ı ukùl ve hissiyata bedel efkâr olacaklardır –karn-ı evvel ve sâni ve sâlisteki gibi ve beşinci karna kadar filcümle olduğu gibi. Beşinci asırdan şimdiye kadar kuvvet hakkı mağlûb eylemiş idi.

Saltanat-ı efkârın icra-i hasenesindendir ki: Hakaik-ı İslâmiyet’in güneşi, evham ve hayâlât bulutlarından kurtulmuş, her yeri tenvire başlamıştır. Hatta dinsizlik bataklığında taaffün eden adamlar dahi o ziya ile istifadeye başlamıştırlar.

Zahirden ubur ediniz! (Zahirden batına yani hakka, hakikate geçiniz) Hakikat sizi bekliyor. Fakat gördüğünüz vakit incitmeyiniz.” (Muhakemat s. 60, 61, 62)

Şemsettin Çakır

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*