Bediüzzaman’ı selamladı

Emirdağ caddeden geçerken Emirdağ İlçe Başkanı Hamza Emek, Bediüzzaman’ın oturduğu evi gösterdi. Menderes o tarafa döndü. Pencerede onu görünce hürmetle selâmladı, o da eli ile Menderes’in selâmına mukabele etti.

Gergin ruh hâlinin kırgınlığı içinde girdi Kızılay Meydanı’na. Mey- dan gençlerle doluydu. Hak, hürriyet, eşitlik, adalet diye haykırıyorlar; cumhurbaşkanının, hükümetin istifasını dile getiren sloganlar atıyorlardı. Hiç tereddüt etmeden aralarına daldı.

“Ne istiyorsunuz?”

Sosyalist dünya görüşüne sahip Kemalist derneklerden müteşekkil Fikir Kulüpleri Federasyonu’na bağlı bir gençlik teşkilâtına mensup Vedat Dalokay veya Deniz Baykal (Bu Vatana Kastedenler. YAY. İstanbul. 1977 s: 64) olduğu söylenen bir genç Menderes’in yakasını toplayıp çekiştirerek avaz avaz bağırdı.

“Hürriyet istiyoruz.”

“Başbakanın yakasını toplayacak kadar hürsünüz işte.”

ALİ FUAT BAŞGİL ANKARA’DA

Hadiseler, bilhassa Ankara’da ve İstanbul’da okun yaydan çıktığını gösteriyordu. Cumhurbaşkanı Bayar’ın sertlik yanlısı tavır ve sözleri de o kanaat sahiplerine cesaret veriyordu.

Hadiselerin vahametine rağmen tehevvüre kapılmayan Adnan Menderes, yapılacak müdahalelerin ve hareketlerin adalete, hukuka uygun olmasını sağlamak için hukuk profesörü Ali Fuat Başgil’i Ankara’ya dâvet etti. O İstanbul’dan gelince de Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Bayar’ın, Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun’un, Ankara Sıkı- yönetim Komutanı Namık Argüç’ün, bakanlardan Samet Ağaoğlu’nun, Namık Gedik’in, Fatin Rüştü’nün, Refik Koraltan’ın iştiraki ile bir toplantı tertipledi.

Yapılan müzakerelerde Başgil, Tahkikat Encümeni Kanunu’nun geri çekilmesini, bazı askerler gençlerle birlikte hareket ettiği için göstericilere sert müdahale edilme cihetine gidilmemesini, uzun zamandır çoğunluk için çalışıldığından ihmal edilen profesör, yazar, gazeteci, subay gibi aktif olan aydın çevrelerin gönüllerinin alınmasını teklif etti. Bayar, Ali Fuat Başgil’in tekliflerine karşı çıktı.

Tahkikat Encümeninin kapatılması ve 1960 yılının güz aylarında erken seçime gidilmesi kaydı ile hükümetin vazifeye devam etmesine karar verildi.

BEDİÜZZAMAN’I SELÂMLADI

Bu karar, uzun zamandır istifa etmeyi düşünen Menderes’i biraz rahatlattı. Muhalefetin tahrikleri ve talebe hadiseleri devam edecek gibi göründüğü için Ankara’da veya İstanbul’da kaldığı takdirde hislerini teskin edemeyeceğini anlayınca, böyle hâllerde her zaman yaptığı gibi yine halkın arasına karışarak moral bulmaya karar verdi.

Demokrat Parti’nin iktidara gelişinin sene-i devriyesi olan 14 Mayıs 1960 tarihi iyi bir vesile oldu. Onuncu yılı kutlamak için deniz yolu ile İzmir’e gitti. Bölgeyi gezerken Emirdağ’a da uğradı. Üstü açık araba ile yolun iki yanında toplanan halkı selâmlayarak kasabada tur attı. Caddeden geçerken Emirdağ İlçe Başkanı Hamza Emek, Bediüzzaman’ın oturduğu evi gösterdi. Menderes o tarafa döndü. Pencerede onu görünce hürmetle selâmladı, o da eli ile Menderes’in selâmına mukabele etti. (Şahiner s: 420)

ANKARA’YA ŞEVKLE DÖNMÜŞTÜ Kİ…

Adnan Menderes, halktan gördüğü coşkun sevgi ve ilginin sürûru içinde döndü Ankara’ya. Şevkle çalışmaya hazırlanırken Harbiyelilerin, Kızılay’dan Sıhhiye’ye kadar sessiz bir şekilde yürüdüklerini, bunun da hükümeti protesto şeklinde yorumlandığını öğrenince canı sıkıldı.

O gün Millî İstihbarat Teşkilâtı’ndan gelen raporda, kendisinin vatan topraklarının bir kısmını alınacak kredi karşılığında Sovyetler Birliği’ne vereceği, öldürülen talebelerin Et Balık Kurumu depolarında kıyma makinelerinden ge- çirildiği gibi yalan iddiaların yayıldığını öğrenince, muhalefetin ‘hükümeti yıkmaya çalışırken devleti yıprattığını’ anlayamayacak kadar gaflet içine girmesine bir türlü mânâ veremedi.

Genelkurmay Başkanı Çankaya Köşkü’nde

Cumhurbaşkanı Celal Bayar, yaşanan hadiseleri ve çıkarılan söylentileri konuşmak üzere Genelkurmay Başkanı Org. Rüştü Erdelhun’u Çankaya Köşkü’ne dâvet etti. Bayar Erdelhun’a, orduya hakim olup olmadığını, üniversitelerde yaşanan hadiselerin sıkıyönetime rağmen neden bitmediğini sordu.

Genelkurmay Başkanı, emir komuta zinciri içinde orduya hakim olduğunu, üniversitelerdeki hadiselere müdahale etmek için tam yetkili olmadığını, meselâ silâh kullanma emri veremediğini, bunu bilen öğretim üyelerinin kışkırtmasıyla talebelerin gösterilere devam ettiğini anlattı. O günkü görüşme, Genelkurmay Başkanının gerekeni yapacağını söylemesi ile nihayete erdi.

Tarih 26 Mayıs 1960’tı. Adnan Menderes, azınlık dediği sıfatlı, unvanlı ihtilâlcilerin azgınlıklarına çoğunluk dediği halkın coşkun sevgisi ile cevap verme ihtiyacı hissetti. Yanına bazı bakanları, milletvekillerini ve yardımcılarını da alarak askerî uçakla Eskişehir’e gitti.

MİKROFONUN KABLOLARI KESİLDİ

Her zaman yaptığı gibi yine meydanı dolduran alkış tufanı arasında ellerini kaldırıp dört bir yana dönerek kalabalığı selâmladı. ‘Sizin için yaptıklarım helâl olsun’ diye mırıldandı alkışların ardı arkası kesilmeyince. Alkış sesleri biraz azalınca mikrofonun başına geçti.

“Sevgili vatandaşlarım!…”

Sesini kendisi bile zor duydu. Bir daha, bir daha denedi, mikrofon çalışmıyordu. Daha önce hiç yaşamadığı bu hadise üzerine dönüp ilgililere sebebini sordu. Onlardan kabloların kesildiğini öğrenince hayret etti. Tekrar kablo çekilmesini bekleyemeyeceği için konuşmasını bağırarak yapmak zo- runda kaldı.

Halkın sevgisine minnettar olan, ferasetine hayran kalan Menderes, bir süre durdu ve alkış çağlayışları arasındaki ‘Menderes, Menderes!..’ haykırışlarını dinledi. Yine ellerini kaldırıp dört yana dönerek halkı selâmlarken konuşmasını, her zaman söylediği duâ ve dilekle bitirdi.

“Yüce Allah, ülkemizi her türlü felâketlerden korusun.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*