“Bediüzzaman’ın güzîde vatanperverâne hizmeti”

Son günlerde garip bir tartışma yaşanıyor. Öncelikle Bediüzzaman Said Nursî’nin Meclis’i ziyaret edip “hoşâmedi (hoş geldin) merâsimi” ile karşılamadığını iddia edenler, şimdi de M. Kemal’la görüşmesinin olmadığını ileri sürüyorlar.
Oysa Bediüzzaman’ın içlerinde büyük bir kısmı Osmanlı Meclis-i Mebusanı’ndan gelen eski dostları, İstanbul’un işgalinde İngilizlere karşı birlikte mücadele ettiği eski arkadaşları başta olmak üzere, bizzat M. Kemal’in de aracılarla Meclis’te dâvetinin, Meclis kürsüsünde duâsı ve “beyannâme” yayınlaması, birinci derecede resmî belgelerle belgelidir.

Said Nursî’nin Ankara’ya ısrarla dâvetini icâb ettiren, öncelikle vatana ve millete yaptığı hizmetleri ve İstanbul’daki mümtaz vaziyetidir. Evvela bunun bilinmesi gerekir. Bediüzzaman, Birinci Dünya Savaşının başlaması üzerine talebeleriyle, “Keçe külahlılar” fedâî milisleriyle Gönüllü Alay Kumandanı olarak evvela Doğu Milis Teşkilâtı’nı kurarak Erzurum-Pasinler’de Ruslara ardından Van-Bitlis cephesinde ardından Ermeni komitacılara karşı savaşır ve Mart 1916’da Ruslara esir düşerek, Van’dan Celfa, Tiflis, Kıloğrif, Petesburg (Leningrad) üzerinden Sibirya-Kosturma’ya sevk edilir. 
Bediüzzaman’ın, “Gönüllü Alay Kumandanlığı vazîfesiyle tavzîf olunduğu ve Muş’un sükûtunda (düşmesinde) orada kalan on iki topu kurtararak Bitlis Muhârebesine iştirâk ile orada mecrûhen (yaralı olarak) esîr düştüğü” hususu Harbiye Nezâreti, Tahrirat Dairesi Kalemi tarafından Musul Valililiğinin “mahrem ve müsta’cel (gizli ve âcil)” şifreli bir yazı ile sorulur. (Muamelât: 5593, 21 Temmuz sene [13]34)
Ayrıca, Bitlis Vali vekili Memduh Bey tarafından Dâhiliye Vekâletine 9 Ağustos 1332’de (22 Ağustos 1916) gönderilen ve Nezâretin şifre kalemine 10 Ağustos 1332 (23 Ağustos 1916) tarihiyle kayıtlı resmî yazıda da Bitlis’in düşmesi sırasında gönüllü milisleri toplamak suretiyle hizmetleri sebkat eden Bediüzzaman’ın esiren Tiflis’te bulunduğu” belirtilir… (Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, DH-KMS, 1334 Za-26, No: 41/ 3)

ENVER PAŞA’NIN TAKDİRÂTI

Temmuz 1918’de esâret dönüşü, cansiperâne mücâhedesi üzerine diğer kumandanlarla hayranlıkla Bediüzzaman’ı takdir eden Harbiye Nâzırı Enver Paşa, Harbiye Nâzırlığına dâvet edip hal-hatır sorar. Vatana ve istiklâliyete hizmetlerinden dolayı, bizzat Enver Paşa tarafından “harp madalyası” takılır. Keza Bediüzzaman’ın Birinci Dünya Savaşında Kafkas Cephesindeki kahramanlıklarının ve ilmî vukûfiyetinin farkında olan Enver Paşanın teklifiyle ve yine “Harbiye Nezareti’nin tavsiyesi”yle, “Ordu-yu Hümayun’un bir delegesi” tarzında “ordu kontenjanı”ndan o esnada İstanbul’da kurulma aşamasında olan Dâr-ü’l Hikmeti’l İslâmiye’ye azâ olarak tayin edilmesi hükûmete teklif edilir. Ve 18 Zilkade 1336 / 26 Ağustos 1918’te Bediüzzaman’ın azâlığı kesinleşir. (Sadık Albayrak, Son Devrin İslâm Akademisi, Dar’ül-Hikmeti’l İslâmiye, 186-188; Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said-i Nursî’nin Mufassal Tarihçe-i Hayatı, c.1, s. 445-449)

Sadrazâm Talât Paşa, “Bediüzzaman Dar’ül Hikmeti’l İslâmiye’ye namzettir. O büyük bir vatanperver, kahraman bir fedâidir. Millet ve memleket uğrunda fisebilillâh hayatını vakfetmiştir” beyânında bulunur. (Bediüzzaman Said Nursî ve Din Düşmanları, 67)

“Dâr’ül Hikmet’il İslâmiye’nin küşâdının (kuruluşu ve açılışının) aşr-ı şerifler ve zevât-ı hayriyenin iştirakiyle yapılması” ve Bedüzzaman’ın azâlığı, dönemin resmî belgelerinin yanısıra, gazetelerinde de neşrolunur. “Ceride-i Sofiye” gazetesinin 19 Ağustos 1334 (1 Eylül 1918) tarihli 147. nüshasında, Dâr’ül Hikmet’il İslâmiye’nin amacı, “Ahkâm-ı İslâmiyeyi neşr ve tamim için tekil kılınmıştır” yazılır. Haberde, “Meclis-i Meşâyih (büyük âlimler meclisi), Safvet Efendi’nin Arabiyyül-ibâre (Arapça) bir nutuk kıraat eylediği (okuduğu)” resmî küşadda Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi Hazretleriyle, Fetva Emini Ali Rıza, Başmuavin İbrahim Efendi, Mektûbî Meşihat Nafiz Bey”den başlanarak açılıştaki resmî- ilmî protokolün tek tek isimleri sıralanır…

“DARÜ’L HİKMETİ’L  İSLÂMİYE”YE SEÇİLİŞİ

Devamında, on bir seçkin ulemanın “Darül Hikmet’il-İslâmiye azâlığına” seçildiği ifâde edilir. “Medrese-i Süleymaniye ilm-i kelâm ders-i âmmından Arapgirli Hüseyin Avnî, tefsir-i şerif müderrisi ders-i âmmlarından Bergamalı Cevdet, ilm-i nefs ve ahlâk müderrisi ders-i âmından Şevket, mantık müderrisi ders-i âmdan Elmalılı Ahmed Hamdi, fuzalay-ı mutehayyizeden Haleb me’busu şeyh Beşir, Şam ulemâsından şeyh Bedreddin, senedât-ı hâkaniye şer’ memuru Hayderizâde İbrahim, Amasya Müftüsü Mustafa Tevfik ve Bediüzzaman-ı Kürdî Efendiler” azâ olarak tensib edilir. Baş Kitabete de, Darü’l Hilafeti’l-âliye müderrisi edebiyat-ı Türkiyye müderrisi ve Sebilüreşad başmuharriri Mehmed Âkif Bey tayin buyrulur.” (a.g.e.)
“Darü’l-Hikmeti’l İslâmiye riyâseti vekâletine Fetva emini Ali Rıza Efendi Hazretleri tayin kılındığı” kaydedilir. Bilâhare, İzmirli İsmail Hakkı, Saadeddin Paşa, gibi isimler de Dar’ül Hikmeti’l İslâmiye’de çalışır.
Bediüzzaman’ın Dârü’l Hikmet’il İslâmiye azâlığı, Osmanlı resmî arşivlerinde kaydedilir, devrin gazete ve mecmularında yayınlanır. Enver Paşa’nın bastırmayı teklif edip cebinden hayrına iştirak için kâğıdını temin ettiği Bediüzzaman’ın Pasinler Harp Cephesinde te’lif ettiği Arabî İşârât-ül İ’câz tefsirinin ta’bı ve neşrine dair 26 Kanun-u evvel 1334 (8 Ocak 1919) tarihli “İ’tisam” mecmuasındaki tanıtım ilânında Darü’l Hikmeti’l İslâmiye a’zâ-i mümtâzesinden Bediüzzaman Said-i Kürdî Efendi Hazretleri tarafından balâdeki (üstteki) ünvân ile tahrire başlanılan tefsir-i celilin birinci cüz’ü tab’ olunmuştur. Müellif-i muktedirin şöhret-i şâyiası bu eser-i güzin hakkında fazla söz söylemeye hacet bırakmıyor” ibâresi okunur.

Yine 16 Kânûn-u anî 1335 26 Aralık 1918 nüshalı ve “Jîn” isimli  dergideki ilânda, “Dârül-hikmetil-İslâmiye a’zây-ı kiramından ve Kürdistan ulemayı meşhûresinden Bediüzzaman Said-i Kürdî Hazretleri’nin te’lifatından ‘İşârât’ül İ’câz fî Mizân’il İ’câz’ nâmındaki tefsir-i şerifi mevki-i intişara vaz’ edilerek Şark Kütüphanesinde satılmaktadır. Müntesibîn-i ilmin birer dane edinmesi tavsiyesini vazife addederiz” denilmekte. (Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said-i Nursî’nin Mufassal Tarihçe-i Hayatı, c. 1, s. 443-444))

BEDİÜZZAMAN’A “MAHREÇ  PÂYESİ” VERİLEMESİ

Bu arada yine Harbiye Nezâreti’nin (Enver Paşa’nın) talebi üzerine, Şeyhüislâm Musa Kâzım Efendi’nin, Padişah’a yaptığı müracaatla, Bediüzzaman’a, Şeyhülislâmdan sonra Osmanlı’nın en yüksek ilmî pâyesi olan ve “Mahreç Mevlevviyeti” de denilen “Mahreç Pâyesi” verilir. “Âtıfetlû Efendim Hazretleri!” başlığıyla, Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi’nin Bediüzzaman’a “Mahreç Pâyesi” verilmesi için hazırlayıp 7 Eylül 1918’de Sultan Mehmed Vahdettin’e sunduğu tezkere ve ek lâyihada,“Bitlis’te Ruslarla vukua gelen muhârebâta (savaşa) iştirak edip esir düşmüş; aşâirin (aşiretlerin) harbe sevki hususundaki mesâi-î hâmiyetmendânesine (hâmiyetlicesine mesâisine) ve müşâhid olan hidemât-ı bergüzide-i vatanpervânesine (seçkin vatanperverâne hizmetine) binâen bir rütbe-i ilmiye ile taltifi Harbiye Nezâret-i Celîlesinden (Millî Savunma Bakanlığı – Genel Kumray Başkanlığı’ndan) iş’ar olunmuş (bildirilmiş) ve âhiren Dâr’ül Hikmeti’l İslâmiye azâlığına tayin olunarak tanzim edilen irâde-i seniye layhası leffen (yazılı mütalâa ile ekte) arz ve takdim edilmiştir” denilir.
İki gün sonra, 9 Eylül 1918’de Padişah Vahdeddin tarafından onaylanarak Meşihat’a gönderilen “irâde-i seniyye” yazısı üzerine Bediüzzaman’a ilmiyede “mahreç pâyesi” verilmesine dair “Dâr’ül – Hikmeti’l – İslâmiye azâsından Bediüzzaman Said Efendiye mahreç pâyesi tevcih olunmuştur. Bu irâde-i seniyyenin icrasına Meşihat memurdur” fermanıyla Osmanlı ulemasının reisi olan Başmüderristen sonraki bu yüksek ilmî rütbe takdim edilir.  (a.g.e., 446; Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, 196, Sadık Albayrak, Bir Devrin İslâm Akademisi Dâr’ül Hikmeti’l İslâmiye)
Özetle, Bediüzzaman’ın Birinci Cihan Savaşına iştirakinden Kuva-yı Millîye’ye desteğine kadar hizmet ve mücadeleleri birçok resmî belge ile tevsiktir. Bediüzzaman’ın Ankara’ya çağrılıp Millet Meclisi’nde görüşlerini açıklaması, en üst düzeyde devlet ricâli ve milletvekilleriyle görüşmesini garip görenlerin öncelikle bu gerçeği bilmeleri gerekir… 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*