Bediüzzaman’ın mesleğini muhafaza etmek

Üstad Bediüzzaman’ın meslek ve meşrebine sahip çıkmak, onu muhafaza etmek Nur Talebelerinin önemli ve öncelikleri vazifelerindendir. Onun çağları içine alan, cihanşümul fikirlerini, misyonunu doğru okuyup, doğru yorumlayıp, doğru yansıtmak da yine ona talebe olan her insanın öncelikli sorumluluğudur.

O büyük dâhînin, o eşsiz mürşidin orijinal düşüncelerinin, meslek ve meşrebinin, en doğru, en sağlıklı, en şaşmaz kaynağı da altı bin sayfalık Nur Külliyatı’dır. Arkasında böyle eşsiz bir ilim hazinesini bırakarak dar-ı bekaya irtihal eden Üstad Bediüzzaman her mevzuda, her alanda söylenmesi lâzım gelen her şeyi söyleyerek, kaleme dökerek, bütün insanlığın istifadesine sundu.

İlmî, imanî, iktisadî, içtimaî, siyasî hatta fıkhî hemen her ilim dalında akla gelebilecek hemen her suale tatminkâr cevapları barındıran, zihinleri meşgul eden, kafaları karıştıran bütün şüphe ve tereddütleri ortadan kaldıran bu izah ve tavsiyeler, değişmez prensip ve düsturlar önümüzde dururken, şüphelere, tereddütlere, kafa karışıklıklarına girmenin bir anlamı olur mu?

En güvenilir, en sağlıklı, en isabetli kaynak olarak önümüzde orijinal haliyle Nur Külliyatı varken, başka kaynak, başka hüccet, başka mercilere müracaat etmek doğru olur mu? Risale kaynaklı olmayan tavsiyelerin, beyanların bir kıymet-i harbiyesi olur mu?

Nurları doğru okuyup, doğru anlamak ve doğru yorumda bulunmak şartıyla yapılacak olan beyan ve tavsiyeler elbette doğrudur ve bu nevî yorum ve beyanlara hiçbir kimsenin bir itirazı olmaz. Açık ve bedihî olan imanî ve ilmî mevzuların ötesinde, yorum ve tevillere açık olan ve zaman zaman medar-ı niza olan siyasî-içtimaî mevzularda camiaya beyan ve tavsiyelerde bulunma ihtiyacını hissedenlerin bu konuda elden geldiğince çok dikkatli olmaları gerekir. Yorum ve tavsiyelerde bulunacak olanlar öyle sıradan şakirtlerin ötesinde, camiada isimleri çok duyulmuş, temayüz etmiş, sözleri dinlenilir ağabey makamında olan kimseler ise deyim yerinde ise bunların “kırk defa ölçüp, bir defa biçmeleri“ kabilinden bir titizlikle beyanlarda bulunmaları şart.

Böyle yapmayıp, kendilerine mahsus mizaç ve meşreplerinin etkisiyle veya başka sebep ve saiklerle siyasî bir parti tercihinde bulunduktan sonra, Risaleden hüküm ve hüccet arayışlarına girişmek, lokal olmayıp, Risalelerde kıyamete kadar geçerliliği geçerli olan hüküm, düstur ve prensipleri kendilerine uydurmak hükmüne geçer ki, böyle bir durum camiaya bu nevi beyanlarda bulunanlar açısından medar-ı mesuliyet bir vebal olur. Niyetler iyi dahi olsa, bu çeşit açıklamalarda bulunanlar, Bediüzzaman’ın meslek ve meşrebine ve dolayısıyla Nurlardaki prensip ve düsturlara ters düşmüş olurlar.

Yaptıkları açıklamalarda, konu ile alâkalı olarak Nurlardan yaptıkları iktibaslarda; “Risale-i Nur’un hiçbir şeye âlet olamadığı…”, “Risale-i Nur şakirtlerinin, mümkün olduğu kadar, siyasete ve idare işine ve hükümetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasileridir… Hem şimdi hükmeden kuvvetli cereyanlar içinde siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklâliyetini ve ihlâsını muhafaza edemez… Her halde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevî maksadına âlet edecek, o hizmetin kudsiyetini bozacak. Hem dünya için dinini bırakan veya âlet edenlerin nazarlarında, Kur’ân’ın hiçbir şeye âlet olmayan kudsî hakikatları bir propaganda-i siyasette âlet olmuş tevehhüm edilecek…” Bu ve benzeri Nurlardaki ölçülerden sonra, özetle dinî hizmetleri esas alan cemaatlerin siyasî partilere eşit mesafede durmalarının gerekli olduğunun hemen akabinde “milletin reyiyle işbaşına gelen meşrû iktidarı muhafaza etmek ve memlekette asayişi ihlâl etme istidadı taşıyan hareketlerden şiddetle kaçınmak da Risale-i Nur Talebelerinin Üstadlarından aldığı en mühim esaslar ve düsturlardır. Ancak onlar hiçbir zaman bir menfaate âlet etmezler; bir tarafgirlik haline getirmezler” beyanlarıyla ilk günden beri taraf oldukları partiyi, Nurlardan delil getirdikleri bu doğru prensiplerden istisna kılarak, kendi beyan ve tenkitlerine de ters bir duruma düşmüş oluyorlar maalesef. Kaldı ki böyle tarafgirlik kokan, çelişkili açıklama yapmak ihtiyacını hissedenler, şimdiye kadarki değerlendirme ve duruşlarıyla hep hoca efendiyi tasvip ettiler, bir nevî ittiba ve biatta bulundular.

Haklı olarak Gülen’in ve cemaatin hata ve kusurlarını söylerken; mevcut siyasî iktidarın istemeyerek de olsa dinî değerleri siyasetlerine âlet etmelerini görmezden gelmek ve hatta onlara taraftar olmak gibi bir hâl ve davranış sergileyerek açıklamalarda bulunmak tezatlı bir durum olsa gerek…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*