Bediüzzaman’ın müceddidliğini gösteren vasıflar

Gerek çağdaşları, gerekse günümüz mühim âlimlerine göre Bediüzzaman büyük bir mütefekkir, bir müfessir, bir müceddid, bir müçtehiddir. Bu husus gazete, dergi, kitap, tv programları, konferans, panel, açıkoturum ve seminerlerde de ilân ediliyor.
Madem o bir müceddiddir; elbette Kur’ân ve onun tefsiri olan Hadis ile Sünnet-i Seniyye’nin günümüzdeki içtimâî ve siyasî stratejisini ve yaklaşım tarzını da belirlemelidir. Çünkü, vazife onundur.

Evet, Bediüzzaman bir âlimdir, ama sıradan bir âlim değil… Bir müceddidir, ama sıradan bir müceddid değil. Hz. Âdem’den (as) Kıyamete kadar bütün insanlığın, şerrinden Allah’a sığındığı dehşetli bir imansızlık, dinsizlik, ahlâksızlık ve ifsat cereyanı olan deccalizmin hüküm sürdüğü devrin müceddididir.
O, yüz sene önce, İslâm âlemi dahil bütün insanlığın günümüz meselelerini anlamış, tesbit etmiş ve çözüm yollarını göstermiştir. Hastalıkları teşhis ile tedavi yollarını göstermiş ve reçetelerini yazmıştır. Elbette, böyle bir Bediüzzaman’a ve hâlen “her suale cevap veren!” Risâle-i Nur’a tam sadakat göstermeli.
Şimdi bu büyük müceddid ve müçtehidin bazı özelliklerini sıralayalım:

* Sekiz yaşında başladığı manevî ilimler tahsilini kendi kendine müzakere ve mütalâa etmiş; 14 yaşında fetva ve ders verecek çapta kelâm, tefsir, hadis, fıkıh, tasavvuf ve sair İslâm ilimlerini tahsil etmiş, resmî eğitimi üç ay olmakla beraber kendi kendine okuyarak öğrenmiştir.

* Keskin zekâsı, muhteşem fotoğrafik hâfızası, derin ilmiyle “Bediüzzaman” unvanını almıştır.

* 17 yaşında iken, Kelâm ilminin (İslâm felsefesinin) İslâm dîni hakkındaki şek ve şüphelerin reddine kâfî olmadığını tesbit ile, bütün fenleri tetebbua başlayarak, pek kısa bir zamanda tarih, coğrafya, riyaziyat (matematik), jeoloji, fizik, kimya, astronomi, felsefe gibi ilimlerin esaslarını yalnız başına müzakere ve mütalaalarıyla öğrenmiştir.1

* Fen ve felsefeden İslâm’a gelen hücûmlar karşısında, fizik, kimya, biyoloji gibi modern ilimler hakkında kitap yazabilecek ve uzmanlarıyla münâzarâya girebilecek derecede bilgi sahibi olmuştur. Bu sahalarda da her suale cevap verebilmiş, her müşkülü halledebilmiştir.

* Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendinin tabiriyle, “Hadîs ilminde mahir”dir.2

* M. Âkif, Hasan Basri Çantay, Ömer Nasûhi Bilmen, Elmalılı Hamdi Yazır gibi yüzlerce Osmanlı uleması, onun Kur’ân ilimlerindeki vukufiyetini büyük bir hayranlık ve hürmetle te’yid ve tasdik etmiştir.

* Allah’ın tabiata koyduğu “kevnî kanunlar” çerçevesinde çalışarak elde edilebilecek “ilmel-yakîn” (ilim seviyesinde kesin bilgi), “aynel-yakîn” (müşahede-gözlem seviyesinde kesin bilgi) ve “hakkal-yakîn” (tecrübe, kalb-sezgi, vicdan ve kanaat-i kat’iye seviyesinde kesin bilgi) derecelerindeki kesbî ilmi deryalar gibidir.

Dipnotlar:

1- Tarihçe-i Hayatı, s. 41., 2- Necmeddin Şahiner, Aydınlar Konuşuyor, s. 303.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*