Belâların sayısı artıyor

Toplum genelinde zararlı ve can sıkıcı etkisi görülen belâ ve musîbetlerin hem adedi, hem de şiddeti artarak devam ediyor.

Ki, bunların çoğu eskiden ya hiç olmayan, ya da pek nadir görülen beşer kaynaklı ve insan merkezli belâ ve musîbet çeşitleri…

Meselâ, bundan bir sene evvel Korona salgını yoktu. Bir anda ortaya çıktı ve bütün dünyayı sarıp sarmalamaya başladı. Hatta ülke ve dünya çapında gündemin baş sırasına gelip yerleşti. Yüz binlerce insanın hayatını söndürdü ve daha da söndürecek görünüyor. Üstelik, bunun ne kadar devam edeceği ve daha ne kadar cana mal olacağı da bilinmiyor, bilinemiyor.

Dolayısıyla, müzmin hale gelmiş terör, trafik ve obezite gibi diğer umumî dertlere bu yeni salgın belâsı da eklenmiş oldu.

Şimdi, yine insan kaynaklı olup kronikleşmiş diğer bazı problemlere kısaca bakalım.

Evet, ülke ve millet olarak, ayrıca üç büyük belânın daha dehşet verici yükünü çekiyor ve sıkıntısını yaşıyoruz. Adeta, hayatı azaba çeviren bu dehşetli belâlar şunlardır:

1) Terör belâsı. 2) Trafik afeti. 3) Obezite derdi.

Terör, dünyanın başka ülkelerinde de var. Ancak, hiçbir yerde bizdeki kadar yıkıcı, yakıcı, kan dökücü, harici düşmanla işbirliği yapan, velhasıl maddî-mânevî zarar verici mahiyette olana şimdiye kadar rastlanmış değil.

Aynı şekilde, dünyanın başka ülkelerinde trafik kazaları da oluyor. Ancak, Türkiye’nin bu hususta da liste başlarında yer aldığı, yine bir acı gerçek.

Ayrıca, gittikçe yoğunlaşan, tıkanan ve mevcut yollarla ve sınırlı otopark alanlarıyla artık taşınamaz hale gelen bir trafik derdimiz daha var ki, hakikaten bu da çekilecek gibi görünmüyor.

Obezite, yani şişmanlığa gelince…

Artık başlı başına bir tür hastalık, dahası, bir dizi tehlikeli hastalığa (hipertansiyon, şeker, kalp-damar, vb. riskli hastalıklara) da sebebiyet verdiği kesin sûrette kabul edilen bu belâdan, başka ülkeler, milletler de muztarib.

Ancak, şu da bir gerçek ki: Obezite hastalığının başını ABD ve zengin AB ülkeleri çekiyor; ancak, Türkiye’de de hızla yaygınlaşıyor.

Obezitenin en büyük ve dehşet verici yönü şudur: İnsan bedenini bütünüyle etkisi altına alıyor. Vücutta oluşması muhtemel hemen bütün hastalıklara hem kaynaklık ediyor, hem de tetikleyip azdırıyor. Hatta, alınacak ilâçları dahi tesirsiz kılıyor.

Dahası, obezite, kişinin hareket kabiliyetini yavaşlatıyor, yürümesini, merdiven inip çıkmasını zorlaştırıyor. Nefes darlığına yol açıyor. Vücudun oksijensiz kalmasını sağlıyor. Ve bilhassa, vücudun bütün organlarına dengeli bir şekilde ulaşması gereken gıdanın, enerjinin, vitaminin dağılım dengesini bozuyor.

Zira, vücutta fazlalık olarak duran yağ tabakaları, o çok faydalı, hatta zarurî durumdaki unsurların çoğunu amansızca bloke ediyor. Yani, sair vücut organlarına karşı bir nevi ambargo uyguluyor.

İşte böylesi bir ambargonun, yahut blokajın nelere yol açabileceğini sizler de tahmin edebilirsiniz. Ki, şimdiki salgın hastalık noktasında da obezler en önde gelen risk grupları içinde yer alıyor.

Uzmanlardan edindiğimiz bazı çare teklifleri:

1. Korona: Bu salgın ve yaygın virüsün mahiyeti henüz tam olarak bilinemediği gibi, ilâcı ve aşısı hakkında da ortada kesinleşmiş güvenilir bilgi henüz yok.

2. Terör: Evvelâ, bu belâya sebebiyet veren, tetikleyen ve azdıran sebeplerin ortadan kaldırılması lâzım. Ondan sonra, devletin kànun ve hukuka dayalı kuvveti, mutlak sûrette hâkim duruma getirilmeli ve müsamahasız şekilde de kullanılmalı.

3. Trafik: Temel eğitim ve öğretim, “olmazsa olmaz” şartına dayandırılarak yapılmalı. Teknik olarak da, toplu taşımaya ağırlık verilmeli ve bunda olabildiğince kolaylık sağlanmalı. Bilhassa şehiriçi yollar, mümkün olduğunca yer altına indirilmeli.

Hem mevcut, hem de yeni inşa edilecek büyük ve orta ölçekli binaların alt katları için otopark mecburiyeti getirilmeli.

4. Obezite: Evvelâ, perhize dikkat. Dolayısıyla nefse hâkimiyet.

Yemekten sonra ise, çalışmak yahut yürümek sûretiyle hareket(lilik) şart.

Ayrıca, “Acıkmadan yemeyin; doymadan terk edin” mânâsındaki Sünnet ölçüsüne riâyet. Kalorisi yüksek gıda tüketiminin asgarî seviyeye indirgenmesi. Buna mukabil meyve, sebze ve sıvı (içecek) tüketimine ağırlık verilmesi. Margarin, mısıryağı ve çiçekyağı gibi riskli yağların minimize edilmesi, buna mukabil birer şifâ kaynağı olan tereyağı ve zeytinyağına ağırlık verilmesi.

Sigara ve alkol gibi tiryakilik ve bağımlılığa yol açan maddelerin terk edilmesi. “Fast food”un hayatımızda etkili olmasına imkân, fırsat verilmemesi.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*