“Ben” değil, “biz” şuuru

Cemaatin en belirgin özelliği, “ben” değil, “biz” duygusudur. Şahs-ı manevî olan cemaat, fertlerden oluşur. Ferdleri bir arada tutan da resmî prosedürler değil, gönül, duygu bağları ve prensiplerdir. Manevî gelişme ve hizmet üretimi; ‘cemaat’ sisteminin düzenli ve sağlıklı işletilmesiyle sağlanabilir. Bu da, ferdin istişare/danışma, ittifak, uhuvvet, muhabbet gibi temel mefhumları anlama, benimseme, özümseme ve pratiğe geçirmesi nisbetindedir.

Eğer empati ve bunun gereği iletişim, dayanışma ve yardımlaşma sağlanamazsa, ferdî fikirlerin ve şahsî tasavvurların girdabına, yani yalnızlığın, bireyselliğin pençesine düşülür.

Oysa, cemaatte olan kuvvet, fertte yoktur.1 Fert dâhî de olsa, cemaatin şahs-ı manevisini karşı sivrisinek kadar kalır.2 Şahıs ne kadar güçlü ve dâhî de olsa şahs-ı maneviye (birçok bireyden oluşan güce) karşı mağlup düşebilir.3
Bir hadiste, “cemaatle kılınan namazın, yalnız başına kılınan namazdan yirmi yedi kat sevaplı olduğu”4 beyan edilir. Bu aynı zamanda İslâmda cemaate verilen önemin bizzat Resûlullah’ın (asm) dilinden ifadesidir. Birlik, beraberlik ve bütünlük, ancak bu ulvî yollarla gerçek mânâda sağlanabilir. Öyle ise, cemaatle yapılan hizmet, tefekkür, sosyal faaliyetler de ferdin yaptıklarından kat kat üstün olmalı. İşte cemaatleşme, bu ihtiyacı en güzel ve azami istifade edilecek derecede temin eder; fikir, kültür ve tecrübe alışverişini de sağlar.
Cemaat şuuru, birlikteliği meyve verir. Aslında bir gruba fiilen dahil olmadan da bu şuur geliştirilebilir. Ne var ki, pratik hayata yansıması için gönül birliğinin yanında fiilî birliktelik de gerekir. Özellikle günümüzün şartları cemaatleşmeyi zarurî kılmaktadır. Bediüzzaman’ın veciz ifadesiyle “Zaman cemaat zamanıdır.”
Maddî konularda da bu böyledir. Hem sanat, hem de mal üretimi için şirketleşme, ekipleşme şarttır. Sanat ve üretimde iştirak, şirketleşme ve birlikte hareket, üretimin artmasına sebep olduğunu Bediüzzaman şu meşhur örnekle nazara verir:
“Hattâ dikiş iğneleri yapan on adam, ayrı ayrı yapmaya çalışmışlar. O ferdî çalışmanın, her günde yalnız üç iğne, o ferdî san’atın meyvesi olmuş. Sonra, teşrikü’l-mesâi düsturuyla on adam birleşmişler. Biri demir getirip, biri ocak yandırıp, biri delik açar, biri ocağa sokar, biri ucunu sivriltir ve hâkezâ… Herbirisi iğne yapmak san’atında yalnız cüz’î bir işle meşgul olup, iştigal ettiği hizmet basit olduğundan vakit zayi olmayıp, o hizmette meleke kazanarak, gayet süratle işini görmüş. Sonra, o teşrik-i mesâi ve taksim-i a’mâl düsturuyla olan san’atın semeresini taksim etmişler. Herbirisine bir günde üç iğneye bedel üç yüz iğne düştüğünü görmüşler.”5
Manevî işler ve hizmetlerde de cemaatleşme harika sonuçlar doğurur.

Dipnotlar:

1-İşaratü’l-İ’câz, s. 162.;

2-Sünuhat, s. 52.;

3-Emirdağ Lahikası, s. 2 c., s. 120.;

4-Tirmizî, Salat, 161.;

5-Lem’alar, s. 169.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*