Yer yüzünde milletler, devletler kurup hayatiyetlerini devam ettirmeye çalışmışlar, her devlet kendi hakimiyet alanının coğrafi sınırlarını belirleyerek korumaya çalışmış bu sınıra vaki olacak tecavüzleri şiddetle bertaraf etmişlerdir.
Devletler arasında da bilhassa sınır ihtilaflarından anlaşmazlıklar çıkmış bu yüzden devletler orduları ile savaşa tutuşarak binlerce insan bu savaşlar da telef olmuştur.
Tarih Boyunca Devletlerin Sınır Mücadeleleri
Dünya tarihi bu hadiselerin sayısız örnekleri ile doludur.
“Birbirinize düşman olarak inin, siz yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz.” (Bakara Suresi 36) ayet-i kerimesi tarih boyunca tecelli edegelmiştir.
Bu çarpışmaların sebebi sadece sınır ihtilafları mı idi. Tabii ki hayır. Aslında yeryüzüne halife tayin edilen insanın halifeliğini icra etmesi esnasında karşılaştığı zorluklar bu maceraların özeti sayılabilir.
“Âdem’e melâikenin secde etmesi ve şeytanın etmemesi hâdisesiyle nev‘-i insana, semekten (balıktan) meleğe kadar ekser mevcûdât (varlıklar) musahhar (itâatkâr) olduğu gibi, yılandan şeytana kadar muzır (zararlı) mahlûkātın dahi ona itâat etmeyip düşmanlık ettiğini ifâde ediyor.” (Sözler)
Mücadelenin ana sebebi bu olmakla birlikte zahiri başka sebepler altında devletler mücadelesi devam etmiş.
Peygamberler Tarihinde Savaş ve Barış Örnekleri
Hakiki tarih olan Peygamberler (AS) tarihi incelendiğinde konu bütün netliği ile ortaya çıkmaktadır.
İnsanlığa maddi ve manevi öncü olarak gönderilen bu mübarek zatların hayat hikayeleri içerisinde, Kur’an-ı Kerimde çok önemli dersler bulunur.
Örnek olarak Süleyman (AS) besmele ile başlayan mektubu gönderdiği Saba Melikesi Belkıs mektubu aldığında etrafında bulunan vezirlerinden fetva istedi ve sizin şahitliğiniz oluncaya kadar bu işe kati karar vermiş değilim dedi. Onlar biz kuvvet sahibiyiz ve çetin savaşçılarız ancak ne emir buyuracak isen emir senindir dediler.
Belkıs, gerçekten melikler savaşla bir memlekete girdikleri vakit orayı ifsat ederler. Oranın izzet ve şerefli olan ehlini zillette bırakırlar. Onların yapacağı da budur (Neml Suresi 34) dedi.
Yazımızın başlığı olan “Bilinçli Barış” mantığı tam da budur. Devletler muharebesin de savaşı göze alabilirsiniz güçlü ve savaşçı da olabilirsiniz. Ancak harbin sonunu çok iyi düşünmek ve savaştan önce ona göre bir yol belirlemek gerekir.
Yoksa Belkıs’ın dediği akıbet kaçınılmazdır. Belkıs hediye yolu ile barış aramışsa da bu yol netice vermemiş kendisine hak ve hakikat de geldiğinden Süleyman (AS)’a teslim olarak halife-i zemin kervanına katılmıştır.
Bilinçli Barışın Şartları ve Halkın Rolü
Bilinçli barışın en önemli noktalarından biri de harp meydanında yenilen devletlerin yenen devletler ile yaptığı anlaşmalardan halkın çok net bir şekilde haberdar olmasıdır.
Barış için toplanan masalarda verilen veya verilecek tavizlerden halk kesinlikle haberdar olmalıdır. Çünkü yükün altına imzayı atanlar değil halk girecektir. Halkın ne ile karşı karşıya olduğunu bilmesi hayati öneme sahiptir.
Bu konuda halka yanlış bilgiler verilmesi hatta yalan söylenmesi asla kabul edilemez. Böyle bir halk kitlesi esaretten kurtulamaz. Neden, çünkü hangi yüklerin altına girdiğini bilmeyen halk her dönemde hayal kırıklıklarına uğrayarak yaşayagelir.
Bir insan borcunu bilirse ona göre tedbir alır. Borcundan kurtulmaya çalışır. Olağanüstü fedakarlıklar yapar. Borç belirsiz bırakılırsa her gün yeni bir borçla yüz yüze gelmesi sıradanlaşır. O şahıs da ömür boyu borçtan kurtulamaz. Çırpınır durur.
Milletler için de böyledir. Esaretten kurtulmanın yolu halkın ne gibi mükellefiyetleri olduğunu açıkça bilmesinden geçer. O zaman daha fazla gayret ile zillet altından kurtulmaya çalışır.
Bunun aksi; masada anlaşmayı imzalayanların halka her gün yeni bir yalan uydurmaları ile sürer gider. Demek ki bilinçli barış zikrettiğimiz konuları ciddiye alıp gereğini yerine getirmekten geçer.
Çünkü her insan insaniyete layık bir şeref ve maişetle yaşamak ister.
Benzer konuda makaleler:
- Sebe´ Melikesi Belkıs
- Süleyman Aleyhisselam
- Müflis Proje: KEMALİZM
- Selefiliğin tarihi kökeni, günümüz Selefileri ve IŞİD