Bir anne yüreği

Image
“Anneler Günü hasebiyle bu yazıyı yavrusunu kaybetmiş bütün annelere ithaf ediyorum.”

Evlâdını kaybetmiş bir annenin acısı yüreğimde dağlanır. Mahzunluk adına ne varsa taze baharın çiçekleri arasında boynunu bükmüş bir lâle olurum. Canlı ama nefes alması boğazına tıkanan bir annenin yasıyla. Canı canına mal olmuş bir yavrunun gidişine el pençe amenna deyip kabullenir ama yine gözyaşımla yanaklarıma misafir ederim. Giden arkasında sabır çekip, emaneti sahibine teslim etmenin şükründe yine yüreğimden bir şeyler kopar gider.

 
Ben savaşın çocuğu olmadım. Hep korku içinde yaşamanın ne demek olduğunu bilmedim. Sabah uyandığımda acaba akşama erişecek miyim demedim. Ben savaşta kanların içinde kalmış masum bir bebeğin annesi olmadım. Kanlar bulanmış olarak toprağa verilen bir bebeğin yasından uzak kaldım. Ama acınız acım deyip sizin için ağlamayı bildim. Her fotoğraf karesinde saklanmış o acıyı bende aldım kendime.

Savaş resimlerinin sergilendiği sergiyi geziyorum. Her fotoğraf bana ne bırakıyor diye yüreğime soruyorum. Parçalanmış bedenleri, korkuyla ve endişeyle açılmış gözleri, feryada sığınan dili ve kanların bulaştığı minik bedenleri. Hepsi istisnasız hayatın garipliğinde nefes almaya çalışan bana rengi farklı, anlamı değişik, yansıması rengârenklerinin cümbüşü sunmayan bir görüntü bırakıyor. Gözlerimin yaşı alıyor ama o kadar…

Ve bir fotoğraf…

Beni alıp başka bambaşka âlemlerin izdihamında bırakıyor. Aklımın o izdihamda allak bullak olduğunu hissediyorum. Gözüm daha önce böyle bir fotoğraf karesi görememenin ezikliğinde bakıyor. Fersiz yanık bir vaziyete giriyor. Yanıyor kıpkırmızı oluyor. Kucağındaki yavrusun başından kanlar gelen ve bu acıyla bağıran bir anne fotoğrafı. Çaresizliğin titremesinde kalıp hayatın nabzının durduğu bir an. Saniyelerin durup dakikalara dönüşmediği, zamanın potasında eriyen akıbeti güç hem de güç olup yanan bir anne. Yavrusunun burnundan akan kana bile dayanamazken, hain ellerin silâhından çıkan kurşunla kanların en acımasızın üzerinde bulaşmasının işkencesi.

Bir anne…

Şefkat duygusunun doruğa çıktığı bir şahlanış. Fasılasız ahir ömrüne kadar acısıyla tatlısıyla devam eden duru bir deniz. Hep duygularla harmanlanmış bu dünyanın merkezinde kalan ve farkı gün gibi ortada olup kıymeti ölçülemeyecek bir cevher. Anne olmak sana emaneten bırakılan bir yavrunun hasbıhaline bağlanmak. Çatlamış dudaklarını bebeğinin yanağına indirilmiş busesinde bir anne olmak.

Bir anne yüreği…

Nazlı ve güneşin parlayışını içinde barındıran bir sevgi okyanusu. Başkasına alude yavrusuna aşikâr. Karmaşanın tezgâhından sıyrılmış birliğin ötesinde. Bebeği denildiğin de farklı anlamlarla atan bir yürek. Paslı çivilerin batmadığı renklerin cümbüş ettiği bir şule. Yavrusuna olan koruma iç güdüsünün aktığı bir ülke. Bütün sevgilerden arındırılmış bir yavrunun yüzünde toplanmış bir umman. Bebeğinin canı canı, nefes alması nefesi, gülmesi gülüşü, ağlaması nazı, sevip okşaması zorlu hayatın bir avuntusu.

Bir anne yüreğinin çırpınışı…

Minik bir bebeğin kokusunu harp meydanlarında bile ciğerlerine çekmek. Başka bir kokunun bu kokunun yanında hükmü olmadığını bilmek. Kollarının arasında dünyalar güzeli bir bebeğin nefes alışlarını hissetmek. Sonra kucağından alınması. Artık kokusu başka baharlara saklanmış. Nefes alışı durup yüreğinde atmaya başlamış. Boş kucağının aksetmiş olan nuruyla yaş olup akmış gözlerinden. Sabah bebeğin sesiyle uyanamamanın garipliği sarmalamış. Onun kıyafetlerini alıp alıp yüreğine bastırmış. Cennet bahçelerinde olduğunu düşünüp avunmak olmasa dayanmak zor bir anne yüreğinin çırpınışı.

Bir anne yüreğinin çırpınışına şahit olmak…

Şahit olmak sadece bu fotoğraf karesine bakmaksa, televizyondaki görüntülerinden bir pay çıkartmaksa ve yavrusunu kaybetmiş bir annenin ağlamasını görmekse ve bu da seni hecelemesi bile zor, sözlerin kifayetsiz kaldığı çöllere bir rüzgârın eteğine bindirip savurmuşsa işte o zaman bir annenin çırpınışını anlamışsındır.. Dil lâl olmuş, göz yaşlanmış, kalp narinliği nispetinde üzülmüşse ve derdi bilip yanmışsa anne değilsen de çırpınışlar artık sendedir. Sendedir kaybedip yeniden bulmak. Bulup kaybetmek. Kanlı başını okşayan senin elindir. Son bir kez baktığın bakış senindir. Bebeğini ahirette yeniden kucağına alacağının sevincine ram olmuş ruh senindir. Üzülmenin koylarında gezip teslimiyetin huzuruna varan ruh senindir.

Bir annenin yüreğinin çırpınışlarına şahit olmak ve duâya sarılmak…

Duâ; bir müjde sonsuz Yaratıcıdan insanlara bahşedilen. Kimsesizliğin menzilinde bir avuntu. Bir yalnız kalışlığın azat edilip senin görenin huzurunda arz-ı endam etmek. Acına sabır dilemek, yaraya merhem istemek. Yardım edemesen de uzaklarda bir savaş ortasında kalan bir anneye, duâ etmek onun için. Duâların varlığında onları hatırlamak. Yaman bir zamanda yaşamaya çalışanların girdabında duânın ışığını onlara yollamak. Bazen duâdan başka bir şey yapamayan bizlere bir duâ etmeyi bile çok görmemek. Duâya duran ellerimiz, konuşan dilimiz ve atan bir kalbimiz var hâlâ. Bunlar duânın zembereği, dönüp durduğu yer.

Ve hâlâ bunlar varken duâya sarılmak bir annenin feryadının tevekküle dönüşmesi için.

Ve bir anne olmak. Bebeği olamayan bütün annelerinin yavrusu olması duâsıyla…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*