Bir annenin gözyaşları

 Eşini genç yaşta kaybetti Hatice hanım. İki yaşında bir kızı ile kalmıştı.

Evlenmedi. Her şeyini kızına adamıştı. Yıllar boyu onun geleceği için çalıştı çırpındı. Bir tekstil fabrikasında çalıştı yıllarca. Başlarını sokacakları bir evleri vardı sadece, aylar yılları kovalayıp gidiyordu. İşe gittiği zaman kızına annesi bakıyordu.

On dört yaşına gelmişti Hatice Hanımın kızı. Tahsiline devam ediyordu. Bu esnada Hatice Hanımın annesi vefat etti. Böylece bir dalı kırılmıştı adeta. Annesi hem evin bereket direği, hem de kızına yıllarca annelik yapan bir tanesi idi. Onun duâ ve niyazları ailesinin manevî sigortası idi adeta.

Hatice Hanım gerçi bazı vakit namazlarını kılıyordu, ama çoğu günü namazsız geçiyordu. Hâl böyle olunca kızı Seda da ibadetsiz bir hayat yaşıyor, çevrenin etkisi ile şimdiden gelişi güzel arkadaşlıklara özeniyor, eve okuldan sonra gelmeyerek çarşıda, pazarda arkadaşları ile gönül eğlendiriyordu. Annesinin ısrarları ve haykırışları, hatta gözyaşları buna engel olamıyordu.

Lise yılları başlamıştı. Seda üniversiteye hazırlık için özel dershaneye gitmek için çırpınıyordu. Anne Hatice Hanım, çaresizlik içinde kızını her şeye rağmen hazırlık dershanesine kayıt ettirdi.

Dershane sahibi de fiyatta biraz indirim ve taksit yaparak bu işe biraz katkıda bulunmuş oldu.

Lise son sınıfta idi artık Seda. O yıl üniversite imtihanlarında yeterli puanı alamadı. Buna seviyesiz ve hayatı önemsemeyen tavırları da sebep olmuştu.

Seda artık annesine karşı geliyor, hayatının akışına engel olmasını istemiyordu. Bu haller anneyi derinden üzüyordu. Daha fazlada üzerine gitmekten de korkuyordu. “Üzerime gelme anne, yoksa evi terk ederim” sözünü ilk defa duymuştu Hatice Hanım.

Artık genç kız olmuştu Seda. Yarı açık hayatı ve seviyesiz arkadaşlıkları vardı. Sonunda, Anadolu’nun bir üniversitesinde istediği bir fakülteyi tutturmuştu. Annesi çok sevindi bu duruma. Kızını gönülden kucakladı ve defalarca öptü. Bir taraftan da üzülüyordu. Çünkü; yalnız kalacaktı.

Bu durumu öğrenen patronu, Hatice Hanımı makamına çağırdı ve:

“Bak Hatice Hanım, yıllarca fabrikamda çalışıyorsun. Hiçbir aksi hareketinizi görmedik. Bir maaş ile kız çocuğunu okuturken sıkıntı çekersin. Ben kızımıza burs vereceğim, zekâtıma sayarım. Fakat kızımız gittiği yerde gelişi güzel yerde kalmasın. Benim o şehirde çok sevdiğim bir arkadaşım var. Kendisi Yeni Asya gazetesinin temsilcisi, hem de kız ve erkek çocukların kalacak yerleri ile ciddî mânâda ilgileniyor, gözünüz arkada kalmaz inşaallah.”

“Çok teşekkür ederim Ekrem Bey, ben de kara kara düşünüyordum, bu çocuk nerede kalacak elin memleketinde diye.”

“Sen hiç merak etme Hatice Hanım, Seda bizim kızımız sayılır. Artık lise hayatı bitti. Bundan sonra başörtüsü takması ve kendine çeki düzen vermesi lâzım. Ama orada beraber kaldığı kızlarımız ile iyi geçinmesi, namazlarını kılmaya gayret etmesi ve gelişi güzel hallerinden vazgeçmesi gerekiyor.”

“Vallahi Ekrem Bey, benim kızım çok sorumsuzlaştı, bu söylediklerinizi yapması mümkün değil. Ben nasıl söylerim bilemiyorum?”

“Sen bir şey söyleme, ben arkadaşıma telefon ederim, o gerekenleri söyler.”

Ekrem Bey kadirşinaslık gösterir ve yol harçlıklarını da vererek Hatice Hanımı gönderir. Bursa’dan Seda annesi ile beraber hem kayıt için, hem de kalacak yer için giderler. İlk önce kayıt işlerini bitirirler. Okul çevresindeki gayrı resmî yurt ve kuruluşların ısrarına bakmayarak İbrahim Beyin adresine gelirler.

İbrahim Bey mütebessim bir sima ile karşılar misafirlerini. Hemen yemek söyletir ve karınlarını doyurur, çay içerken Seda’yı tebrik eder. “Bak kızım, senin kalacağın yer bir daire ve biz buraya Nur Dershanesi deriz. Senin gibi kızlarımız burada kalır ve muhtelif fakültelerde tahsillerini yaparlar. Yıllardır bu dershanede kalan kızlarımız şimdi ev hanımı ve muhtelif mesleklerde çalışıyorlar, hâlâ da haberleşiyoruz. Benim de senin gibi bir kızım var, o da Nur Risalelerini okuyor ve hizmetlere yardımcı oluyor. Burada arkadaşların ile uyumlu hareket etmelisin, şimdi olmasa da başörtülü olmalısın, namazlarını kılmalısın, dershanenin kuralları vardır onlara uymalısın.”

Bu sözlerin dile getirildiği an Seda’nın siması değişmişti.

“Bu beyefendi neler söylüyor anne? Bana neden daha önce bunları söylemedin? Kim verdi bu adresi sana?”

Hatice Hanımın aklına gelenler başına gelmişti.

“Bak kızım, bu beyefendinin adresini, patronum Ekrem Bey verdi ve senin masraflarını da o karşılayacak.”

“Olmaz anne, ben bu şartları kabul edemem, nasıl örtünürüm, nasıl namaz kılarım, nasıl böyle bir baskının altına girerim?”

Annenin gözyaşları işte o zaman pınar gibi akmaya başladı.
İş yerinden dışarı çıkan anne bir kenara oturarak hıçkırıklar içerisinde ağlıyordu.
“Hiç ağlama anne, ben burada kalamam, Bursa’dan arkadaşlarım var burayı kazanan, ben onlar ile kalacağım.”
Hatice Hanım mahzun ve kederli olarak İbrahim Beyin işyerinden ayrılırlar.

“Bak anne, ben o kadar sorumsuz bir kız değilim. Tamam bazı hatalarım oldu, seni çok üzdüm, ama artık düzenli bir hayatı ben de istiyorum.”

Ve annesini uğurlar Seda. Hatice Hanımın gözyaşları bir türlü dinmez. Seda, arkadaşları ile buluşur. Onlar bir daire kiralamışlardır. İçeri girdiği zaman arkadaşları sigaralarını yakmışlar, içeri dumandan görünmüyordu.

Okul başlamıştı aylar ve günler geçiyordu.

Ekrem Bey yine taahhüt ettiği bursu annesine veriyor, böylece Hatice Hanım kızının masraflarını karşılıyordu.

Seda beraber kaldığı arkadaşlarının taşkın hareketlerine artık zor tahammül ediyordu. Arkadaşları erkek arkadaşlarını eve getiriyor, gelişi güzel hareketler yapıyorlar ve geç saatlerde eve gelişleri Seda’nın dengesini bozuyordu.

Sınıf arkadaşı Nuray ise Seda ile arkadaşlık kurdu. Sevecen ve samimî bir kızdı. Başörtülü olduğu halde tutum ve davranışlarını Seda beğeniyordu. Bir gün dershaneye dâvet etti Seda’yı. Seda ortamlarını beğendi. Birkaç ay bu dostluk devam etmişti.

Artık evdeki tutum ve davranışlar çekilmez hâle gelince Seda kendi dünyasında bir karar verdi.

“Nuray, ben de sizinle kalabilir miyim?”
Bu söz Nuray’ı çok sevindirdi.
“Tabii ne demek, çok seviniriz”
“Ama başörtüsü?”
“Zamanla takarsın inşaallah”
Seda arkadaşlarından izin isteyerek dershaneye yerleşti.

Günden güne dershanenin sıcaklığına ve âhengine kendisini öyle alıştırdı ki, herkes haline gıbta ile bakmaya başladı. Bu haline en çok annesi ve Ekrem Bey sevindi.

Artık Seda mükemmel bir Nur Talebesi olmuştu. Hem derslerinde başarılı, hem de Nur Risâlelerinin tamamını birkaç defa bitirmişti.

Mimsiz medeniyetin sefahat ve rezaletini Nur Risaleleri ve onu okuyanlar izale ediyordu.

Seda bir çok arkadaşının da dershanede kalmasına vesile oldu.

İman hayata hayat olmuştu.

Bir annenin gözyaşları o zaman sevinç gözyaşlarına dönmüş ve Hatice hanım da artık emekli olmuş, o da Nur kervanının şefkat kahramanı olmuştu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*