Bir cemaate mensup olmak

İslâm tarihi boyunca ümmete rehberlik eden, yol gösteren ve onların önlerini manen aydınlatan müceddidler, müçtehidler, kutuplar, imamlar ve mânevî büyük zatlar gelmiş ve tek başlarına nokta-i istinad olarak Müslümanların hak yolda yürümelerine vasıta olmuşlardır.

Büyük çoğunluğu Ehl-i Beyt neslinden gelen bu mübarek insanlar, milyonlarca insanın çevresinde halka tuttuğu ve ondan feyz aldığı mânevî birer kaynaktırlar.
Geçmiş asırların bir cihette ferdiyet asrı olduğunu söyleyen Bediüzzaman Hazretleri, içinde yaşadığımız âhirzamanın cemaat asrı olduğunu beyan etmektedir. Cemaatten çıkan bir şahs-ı mânevînin hükmettiğini tesbit etmektedir. “Ferdî şahısların deha ve zekâları ne kadar yüksek olursa olsun, cemaat halinde hücum eden bir şahs-ı manevî-i dalâlet karşısında mağlûptur” ifadeleri de ona aittir.
Bu hakikate binaen, şahsını nokta-i istinad yapmayarak Nur Risâlelerini öne çıkaran ve Risâle-i Nur Talebeleri unvanıyla bir şahs-ı manevî oluşturan Bediüzzaman, dehşetli bir dalâlet cereyanına karşı demir gibi direnmiş ve hakta sebat ederek manen ehl-i dalâlete galip gelmiştir.
Risâle-i Nur mesleğinin orijinal kimliğini korumayı bir misyon olarak üstlenen ve Zübeyir Gündüzalp çizgisini takip eden Nur Talebeleri de, bedeli ne olursa olsun bu misyonu gelecek nesillere aynı safiyet ve orijinalliğiyle taşımaya bütün güçleriyle gayret ediyorlar. Onlar, Üstadın tabiriyle “Nurun hakikî ve sadık şakirtleridirler.” İhlâs, sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahip olan bu bir kısım şakirtler ne kadar az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar. Bu tesbitler de Bediüzzaman’a aittir.
Böylesine halis ve sadık olan bir cemaate dâhil olanlar, elbette o cemaatin temel kaidelerine riayet ederler. Her meselesini meşveret ederek halleden ve cemaatin genel meselelerini görüşerek karara bağlayan umumî meşverete de itimat ederek huzur-u kalple alınan kararları icra ederler.
Kaldı ki, biz dünyevî değil, uhrevî bir cemaatiz. Aslî vazifemiz, hem kendimizi, hem de vatandaşlarımızı kabrin tek başına hapsinden kurtarmak, bu memleketi de maddî ve manevî anarşiden muhafaza etmektir. Çünkü kabirde kimseye “Hangi partiden veya hangi cemaattensin?” diye soru sorulmaz. Asıl mesele, imanının kurtulmasına hizmet ettiğimiz toplum fertlerinin, sual meleklerine doğru cevap verebilecek tahkikî bir iman ve o imanı koruyacak olan iyi ameller kazandırmaktır.
Geçtiğimiz Cumartesi akşamı Karabük ilindeydik. Hizmet merkezimizde feyizli bir ders paylaşımından sonra, bahsi geçen hakikatleri geç saatlere kadar konuştuk. Cemaatin genel temayülü anlatılan hakikatler istikametindeydi. Sadakat denilen şey de buydu zaten.
Pazar günü çok değerli ve müstakim bir kardeşimizin kızı için yapılan bir düğün konuşmasından sonra, Çerkeş ilçesinin mülkiyeti satın alınan hizmet merkezini ziyaret edip ikindi namazını orada eda ettik. Aynı akşam, Karabüklüler Derneği ve Yeni Asya işbirliğiyle gerçekleştirilen ve Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle icra edilen konferansa yetiştik. Derneğin ilk defa yaptığı bir program olmasına rağmen başarılı bir çalışmaydı. Kur’ân-ı Kerim tilâveti, İlâhi korosu, Peygamberimizin (asm) hayatını anlatan bir şiir okunması ve bizim sunduğumuz “Kâinatın Efendisi Hazret-i Muhammed (asm)” konferansı ile dinleyiciler müstesna bir gece yaşadılar. Bu münasebetle, dernek başkanı Selami Aksu ve yardımcısı Sadık Ak başta olarak emeği geçen herkesi buradan tebrik ve daha nice başarılı çalışmalar niyaz ediyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*