Bir Fedâkarlık ve Sadâkat Kahramanı

ZÜBEYİR GÜNDÜZALP

İnsanoğlu, Zorluklar karşısında sığınılacak bir yer arar.
Sıkıntılar karşısında, bir tesellici arar.
Yolun sonunun göründüğü anda, bir çıkış arar.

Sebeplerin sûkut edip durduğu ortamlarda, bir ferahlık arar.

Karamsarlık kasavetinin ortalığı kapladığında, bir ümit arar.

Ümidin sönmeye başladığı hengâmda, bir ışık, bir parıltı ve bir rehber arar.

Rehber şahsiyetler, manevi rehberler, dava adamları, maharetli idareci ve gönül sultanları işte böyle zamanlarda çıkar. Hz. Muhammed (ASM), gibi. Hz. Nuh (AS) gibi. Mevlâna gibi. Yunus Emre gibi. Fatih gibi. Bediüzzaman gibi.

Risale-i Nur hizmetleri açısından: Zübeyir Gündüzalp de işte bu silsileden bir “dava adamı” olarak ortaya çıkan bir mümtaz şahsiyettir.

Vefatının 35. senesinde, aziz hatırasını canlandırmak ve ruhuna fatihalar göndermeye vesile dilek olur ümit ve temennisiyle birkaç hususu siz değerli dostlarımızla paylaşmak istedim.

Son iki asırda, Anadolu’da ve İslâm aleminde, Kur’an davasının, İman meşalesinin, Nur kervanının tesisinde baş rolü oynayan Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin bu mukaddes davasını emanet ettiği “manevî evlâtlarının” içersinde, “istikamet ve sadakat” hasletleri ile dikkati çeken, ve bu mukaddes davanın, Anadolu’da mecrasından sapmadan yerleşmesinde çok önemli, inkâr edilemez bir rolü olan. Nur davasının müntesiplerinin, Büyük çoğunluğunun kabul ettiği, Bu bahadır, bu serdengeçti, Bu fedakâr insan: Zübeyir Gündüzalp’a olan vefa duygusunu hatırlatmak istedim.

O, “İstikamet ve sadakat” özelliklerinin yanında, bu günlerde büyük çapta ihtiyacımız olan, şefkati, toparlayıcılığı, takvası ve geniş ufkuyla, fikir ve düşüncelerine ne kadar muhtaç olduğumuzu bir defa daha teyit etmemiz lâzım gelen bir farklı şahsiyettir. Bu tür insanların kıymetini, seyreden olayların neticesinden sonra çok daha fazla anlamaya başladığımızı sanıyorum.

O, davasında ve üstadında fani olan hasbî hali, o­nlara olan, sarsılmaz bağlılığı, Risale-i Nurların özüne ve üstadın o engin ve ulaşılması zor manevî cephesine ferasetiyle ulaşarak, üstadın vefatından sonra da “istikamet, ihlâs ve manevî cihad” anlayışını sarsılmadan muhafazasında büyük bir rol oynamıştır.

Bir hizmet erbabına yazdığı şu nezih ifadelerdeki samimiyet ve engin duyguya dikkat edelim:

“Aziz sıddık kardeşim, Risâle-i Nur’un Nevvar, feyyaz, füsunkâr mütalaasında ve kudsî hizmetinde muvaffakiyetler dilerim.

Mektubunu aldım.Seninle görüşünce bende fedaîliğe doğru olan ruhum nasıl ihtizaza gelirse mektubun da beni öylece mütehassıs etti. Bundan sonra sıhhatına çok dikkat et. Başta Üstadımız Sertacımız, kendini dâima koruyordu. Üstadımızın hizmetine girdikten sonra ayıldım, kendimi korumaya başladım, fakat eski dikkatsizliğimden ileri gelen rahatsızlıklar ibadetime, hizmetime zarar vermiye başlamıştı. Elhamdûlillah eskisinden çok farklıyım şimdi çalışabiliyorum.

Aziz kardeşim! Dünya fanidir. Sıkıntısı da fani, sevinci de fanidir. Cefası fani, safası da fanidir. Senin öyle çilelerle cefalarla ve lütf-u ilâhi sayesinde gördüğün hizmetler bir bin kıymetindedir.

Gündüz uykusunu sakın sakın fazla uyuma. Gündüz bir iki saatten fazla uyku bütün hastalıkların başı olan sebeplerden birisidir. Üstadımız yaz kış daima bütün ömründe dışarı çıkmış. Ve dağlara, bahçelere yürüyerek gitmiş. Emirdağ’da, Barla’da o mecalsiz halinde mutlaka dışarı çıkıyor ve yürüyordu. Sıhhatin en büyük muhafızı üç nimeti ilahiye de.

Temiz Hava. Her gün yürüme. Yemekleri vaktinde saatinde yeme.

Dûana çok muhtaç Kusurlu kardaşın, Zübeyir

Zübeyir Gündüzalp emniyetteki sorgulanmasında da en büyük sadakat örneğini göstermiştir.

“Biz Üstadımıza tabiyiz. Biz taş gibiyiz, Camidiz. Üstad vurur biz yuvarlanır gideriz. O nereye derse biz o tarafa gideriz.”

Vefat anında bile son sözü: “Matbaadaki kitabın baskısı bitti mi?” diyebilmek.

Afyon Hapishanesinde gardiyanların bütün hışım, kin ve gayzlarıyla bir çuval gibi savrulduğunda iki dizinin üstüne doğrulup ellerini mevlasına açıp: “Elhamdülillah Üstadıma kavuştum” şükründe bulunmak.

Kimsenin yokluğunda dershanenin merdivenleri süpürmek, “Müsaade et Ağabey” diyenlere: “Rica ederim benim vazifem, buraları süpürmek, tuvaleti temizlemektir” demek.

“Hava almak için biraz dışarı çıkalım” diyenlere “Kardeşim en temiz hava, medresenin bodrumundadır” ikazını yapmak.

Hep Üstad’ı, Risale-i Nur’u ve hizmetleri anlatmak.

Hasta haliyle olsun, uyanık olduğu zamanlarda olsun hizmetlere koşmak.

Kendisini ziyarete gelen ruh doktoruna:“Ben fikri sabit hastası olmuşum. Ne dersiniz? Çünkü, devamlı Üstad, Risale-i Nur ve Bediüzzaman lafları çıkıyor.” İkrarında bulunmak.

Sabah namazından sonra başlayıp, tam öğlen namazına kadar beş altı saat devam eden dersi, yorgunluktan uyku geldiği zaman, vücuduna iğne batırarak derse devam etme iradesi ortaya koyabilmek.

Üstad Bediüzzaman’a olan bağlılık ve sadakat sebebiyle, o­nun yaşadığı gibi yaşamaya çalışarak, riyazet yapmak, Hazret-i Üstad gibi az yemeğe gayret etmek. Ancak bir defasında, bir çuvalı taşırken, yaptığı riyazet tesiriyle halsiz kalıp merdivenlerden düşünce:

Üstadının:“Zübeyir Kumandanlar az yer, ama erler çok yerler ve çok çalışırlar.” Hitabına mazhar olmak.

Kendisini tedavi etmek isteyen doktorlara: “Ben Risale-i Nur’larla insanların ve İslamların imanını kurtarmaları için gece gündüz çalışma diye bir kara sevda hastalığına tutulmuşum. Sizin tıbbiyenizde, doktorluğunuzda ‘kara sevda’ hastalığının ilacı ve tedavisi var mı? diye sormak.

Üstadına: “Üstad’ım ben enaniyetten çok korkuyorum” dediğinde, Mübarek Üstadımızdan:“Evet kork, titre” cevabını almak.

Karakolda baskı yapıp: “Neden hep Bediüzzaman, Bediüzzaman diyorsun, o­nun peşinden gidiyorsun? Deyince, Üstadına olan sadakatinden postekinin üzerine oturup; “Üstad’ım Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Üstad’ım Said-i Nursî Hazretleri” diye tesbih çekmek.

“Üstadından, “Ben size şahsımı siyasete alet edersiniz diye okutmuyorum. Fakat bu camid kafalı Zübeyir bir şeyden anlamaz” hitabına mazhar olabilmek.

Ancak, hizmetin ulviliği ve önemi için, grand tuvalet giyinmek.

Davası uğruna neler yapabileceğini: “Emniyette :“Döverlerse.”“Kendini değil, imanını Kur’an-ı, Üstad’ı müdafaa et.” Deme cesaretini ve metanetini gösterebilmek.

Ve daha makalelere değil kitaplara sığmayacak nice güzel ve mümtaz huy ve hasletlere sahip bu mübarek ve yiğit dava adamını, hürmet, saygı, şükran ve rahmetle anıyor. Başta kardeşi Haydar abi olmak üzere akraba bütün akarabalarına dostlarına ve dava arkadaşlarına sabırlar diliyor hayatını örnek almamızı diliyorum. Makamı cennet olsun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*