Bir hidayet öyküsü

Cenâb-ı Hak bir kuluna hidayet nasip edecek ise çeşitli vesileler çıkarır karşısına. Bunun gibi örnekler binlerce, belki de milyonlarcadır. Aşağıda okuyacağınız öykü de bu hidayet vesilelerinden birini anlatıyor. Bu hidayet öyküsünü bize damadı Adem Bey ulaştırdı. Adem Bey nur hizmetini tanıyan bahtiyarlardan biri. Sizi bu hayret verici öykü ile başbaşa bırakıyoruz.
***

Merhaba,

Adım Emine Beyaz, 1957 doğumluyum. Hayatımın dönüm noktası olan, yaşantımı tekrar gözden geçirdiğim bir anımı sizlerle paylaşmak istedim. Herkesi bir kez daha düşündürecek olan olay, şu şekilde cereyan etti:

1989 yılında ayağımda, daha doğrusu sağ ayak baş parmağımda nasır şeklinde bir sivilce çıktı. Bu şişlik giderek bir karnabahar koçanı şekline dönüştü. Bu sürede ayakkabı giyemeyecek duruma geldim. Arkadaş tavsiyesiyle bir üniversite hastanesine gittim. 20 gün süreyle o bölgeyi yaktılar. Yaktıkları yerden daha çok çoğaldığını gördüm. Çok çaresizdim, bu esnada ablam “Bir hocaya gidip okutturalım” diyordu. Bense “Koca profesör bir çare bulamadı, hoca okusa ne yapabilecek?” diyordum.

Sonunda bir yakma işlemi sırasında bayıldım ve kararımı verdim. Urla’da ‘Semerci Kerim’ adında bir hocaya gittik. Ayağıma baktı ve “Bir hayıt dalı getirin” dedi. Binbir güçlükle bulduk hayıt dalını ve götürdük hocaya. İlk olarak benim inanıp inanmadığımı sordu ve açıkçası ben çok da inanmıyordum. Hayıt dalını ayağıma sürdü. Ayağıma 11 adet çentik attı. Günlerden Cumaydı ve hoca bize haftaya Cuma günü ezan saatinde orada olmamız gerektiğini söyledi. İkinci hafta da gittik, o dalı kapı eşiğinin üzerine koymamı ve haftaya belki de gitmemize gerek kalmayacağını söyledi. Üçüncü Cumanın bir önceki günü Perşembe günüydü. Ayağımın altına bir örtü serdim ve sehpanın üzerine uzattım ayağımı. Gece saat 2 ya da 3 sıralarında uykuya yenik düştüm. Ezan sesiyle uyandığımda gözüm hemen ayağıma ilişti. Ve çığlık atarak kalktım ayağa. Bir yandan ayağımı seviyorum ve avaz avaz eşime sesleniyorum. Bizde büyük bir şaşkınlık, sevinç derken bütün vücudumun şiddetle ürperdiğini hissettim. O an aklımdan birçok şey geçmiştir eminim, ama aklımda kalan şu idi: “Bir duâ benden bu musîbeti defediyorsa daha ötesinde neler olmazdı ki?” diyerek ciğerlerimden gelerek Kelime-i Şehadet getirdim. Hem de defalarca. Çünkü başka duâ bilmiyordum. Çünkü ona hiç vakit ayırmamıştım.

Yıllarca siyasetle uğraştım, mitingden mitinge koşturup durdum. Beş yıl işyeri sendika baş temsilciliği yaptım. Onlarca kitap okudum, “Neden asıl kitabımızı okumadım?” diye hâlâ kendime kızarım. “Her şerde bir hayır vardır” sözünü hayatıma şiâr edindim. Ve hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığını anladım. Hem de bütün zerrelerime kadar. Ben bir sınav verdiğimi düşünüyorum. Ya o musîbet başıma gelmeseydi, ya alnım hiç secde görmeseydi. Aklıma gelince tüylerim ürperiyor. Merhametlilerin En Merhametlisine sığınıyorum.
***
Bu hadiseden sonra Emine Hanım maneviyat denizlerine yelken açmış bulunuyor. Kur’ân-ı Kerim meâli ve bir kısım dinî kitaplardan sonra, damadı Adem Beyin verdiği Risale-i Nur’ları okumaktadır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*