Bir iman kahramanı Zübeyir Gündüzalp

Neşriyat hayatına adım atılmasına, haftalık İttihad gazetesinin çıkarılmasına ve Yeni Asya’nın günlük olarak neşir hayatına atılmasında birinci derecede Zübeyir Gündüzalp vesile olmuştur. Bu çizgi inşaallah kıyamete kadar devam edecektir.

Asrın başlarında söylemişti bu sözü Bediüzzaman…

“Zaman İslâmiyet fedaisi olmak zamanıdır…”

O, hiçbir zaman başka bir ülkede hayatını devam ettirmek istemedi.

İmana hizmet edecek yegâne fedakârların bu ülkenin sinesinden çıkacağını biliyordu.

Rüzgâr, nereye savurursa oraya gideceği bir yaprak gibi değildi…

Gelecekten emindi…

Geleceklerden de haberdardı.

Bir gün Çamdağı’nda bulundukları zamanda merhum Mustafa Sungur Ağabeye:

“Kardeşim ben Zübeyir’i üç yaşından itibaren himayeme almışım.” diyordu…

Her müceddidin arkasından gelecek, meslek ve meşrebini devam ettirecek bir vârisi vardır.

İşte Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin yegâne varisi Hüsameddin Çelebi olmuştur. Bu fedakâr zat Mevlevîliği asra ve asırlara taşımıştır.

İşte Zübeyir Gündüzalp…

Böyle bir makama sahipti…

Onun yegâne muhatabı…

Meslek ve meşrebini en yüksek derecede takip eden bir kahramandı…

Nurlar ile ilk teması merhum Rifat Filizer’in kendisine bir Risale vermesi ile başlamıştır.

Kitap okumayı kendisine aslî bir vazife kabul eden Zübeyir Gündüzalp, bu risaleyi okuma sırasına koyar ve aradan aylar geçer.

Rifat Filizer ise bir an önce okumasını ve Risaleleri bir an önce tanımasını arzu eder.

Uzun ısrarlar sonunda Risaleyi okumaya başlayınca bitirmeden bırakamaz ve dünyası değişir.

Artık yolunu bulmuştur.

Bütün aşk ve heyecanını, gaye-i hayatını nurlar ile hayatlandıracaktır.

Maksadı, satırların ötesinde bir an önce Bediüzzaman’ı görmek ve ona ciddî manada yardımcı olmaktır…

26 yaşındadır…

Nihayet Üstadımızı görmeye ve elini öpmeye muvaffak olur.

Hıçkıra hıçkıra ağlar ve titrer.

Sonra Bediüzzaman onu bağrına basar ve daha sonra yüzünü yıkamasını emreder.

Memuriyetten istifa edip Üstadın yanında kalmayı arzu eder.

Bu isteğini Bediüzzaman’a söylediği zaman:

“Şimdi git, sonra seni yanıma alırım” hitabında bulunur.

Zübeyir çoktan kendini nura feda etmeye hazırlamıştır. Bu emelini hayatının sonuna kadar muhafaza etmiştir.

Afyon hapsi vesilesi ile kendini ihbar ederek cezaevine girmiş, Üstadına hizmet etmiştir.

Afyon Müdafaası bir şaheserdir.

“Sen de Bediüzzaman’ın talebesi imişsin?” sorusuna mukabil:

“Eğer kabul buyururlarsa, iftiharla ‘Evet, Risale-i Nur şakirdiyim’ derim” hitabına karşılık Bediüzzaman ayağa kalkarak:

“Bin talebe yerinde kabul ettim!” hitabında bulunur.

Üstadın “Ben Zübeyir’i kâinata değişmem” hitabını da unutmuyoruz.

Hapis hayatından sonra memuriyete devam eden Zübeyir Gündüzalp, bir müddet sonra tekrar görevden alınınca Üstadın yanına geldiği gün, Bediüzzaman Pakistan maarif vekilini uğurlarken Zübeyir Gündüzalp Emirdağ’a girer, bu hâl karşısında Bediüzzaman:

“Bir veziri uğurladık, bir veziri karşıladık” der. Ve geldiğinde sorar:

“Zübeyir, sen bana ne için geldin? ‘Ben Üstadın yanında kalayım, ilminden irfanından istifade edeyim, herkes beni öyle bilsin’ diye mi geldin? Yoksa ‘Burada garip ve kimsesiz bir ihtiyar var, ona hizmet edeyim’ diye mi geldin?”

Zübeyir Ağabey cevap verir:

“Üstadım ‘Burada kimsesiz ve garip bir ihtiyar var, ben ona hizmet edeyim’ diye geldim” der.

Üstadımız:

“Tam, tamam” diye cevap verir ve yanında kalmaya başlar.

Bundan sonra kesintisiz olarak vefatına kadar Bediüzzaman’ın yanında kalır, vefatına kadar hep beraberdir.

Bir sabah dersinde Zübeyir rahatsız olduğu için gelemez.

Bediüzzaman sorar:

“Zübeyir nerede?”

“Üstadım biraz rahatsız” derler.

Bediüzzaman:

“Derhal çağırın, onsuz derse başlamam”

Çağrılır Zübeyir. Ve Bediüzzaman:

“Ben Zübeyir’i böyle bilmezdim, kafası kopsa koltuğuna alır gelir bilirdim. Ben Zübeyir’i yanlış tanımışım” der.

Bir çok zamanlar Üstadımız ile odasında beraber kalan yegâne muhatabı Zübeyir Gündüzalp’tir.

Diğer talebeler ve ağabeylerin bir noktada muhatabı Zübeyir Gündüzalp’tir.

Tahiri Mutlu Ağabey “O bizim kumandanımız gibi idi” hitabından anlıyoruz bunu.

Bediüzzaman’ın vefatından sonra Şanlıurfa’da bir araya gelen Nur Talebelerine önde gelen ağabeylerden biri şöyle bir teklifte bulunur:

“Üstadımız vefat etti. Bundan sonra hizmetlerimizi tedvir edecek bir kardeşimiz olması lâzım. Bu manada ben bundan sonra hizmetlerimizi tedvir etmek istiyorum, ne dersiniz?”

Merhum Zübeyir ağabey söz alır:

“Üstadımız bize tarif ettiği bu iman hizmetinde yerine geçecek bir vekil bırakmamıştır, bizim hizmetlerimiz kendi aramızda istişare ile yapılır. Bu maksat ile böyle bir yetkiyi kendi üzerinize alamazsınız?”

Bazı Nur dostlarının İslâmî manada siyasî parti kurmalarına ZübeyirAğabey karşı çıkmış, bu tarz hareketlerde Nur Talebelerine ölçü olacak Risale-i Nur’dan “Beyanat ve Tenvirler” isimli eseri ilk defa o tanzim etmiştir.

Cemaati ve sosyal yönden gidişatı o tanzim etmiştir.

Neşriyat hayatına atılan adımlarda, İttihad gazetesinin çıkarılmasında, Yeni Asya’nın günlük olarak neşir hayatına çıkarılmasında birinci derecede Zübeyir Gündüzap vesile olmuştur.

Öğrencilerin yetişmesinde, dershane hayatının hayata geçirilmesinde yine o örnek olmuştur.

Ağır hasta hallerinde de olsa dersleri ihmal etmemiştir.

Genç denecek yaşta bir çok hastalık içinde dünya hayatına veda etmiştir.

Onun çizdiği istikamet üzerine Yeni Asya yoluna devam etmektedir.

Ve ne kadar sağlam bir temel üzerine hareket edildiği her zaman anlaşılmıştır.

Bu çizgi inşaallah kıyamete kadar devam edecektir.

Mekânı Cennet olsun.

O sadece Eyüp Sultan Kabristanı’nda değildir.

O, kalbimizin en müstesna köşesindedir.

Hem de kıyamete kadar…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*