Bir oh çektik, ama

Şu Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’dan çektiğim kadar hiçbir kurumdan çekmedim diyebilirim. Ne zaman hükümetin veya meclisin hayatıma olumlu yansıyacak bir kararı olsa, bu iki mahkemenin engeline takılmıştır. Tabiî bu büyük mahkemelerin benim isteklerim doğrultusunda karar alma gibi bir zorunluluğu yok, bu yönden şikâyet etmeye de belki hakkım yok. Ama bu mahkemelerin varlıkları ve yetkileri gerçekten insanı düşündürüyor.

Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın aslında demokrat bir sistemi zora soktuğu ve acil bir şekilde değiştirilmesi ve dönüştürülmesi gerekliliği görüşü, zaman zaman bir kısım hukukçular ve aydınlar tarafından dile getiriliyor. Bunun teknik detayını hem konunun uzmanı olmadığım, hem de malûmu i’lâm olacağını düşündüğüm için tekrarlamıyorum. Ama son referandum kararıyla ilgili görüşmesinde yine tam anlamıyla yüreğim ağzıma geldi. Meclisin aylardır üzerinde çalıştığı anayasa değişikliği paketi hebâ olmak üzereydi ki çok şükür ayrıntı birkaç madde hariç iptal kararı çıkmadı. Ama bence böyle bir karar alması dahi bu kurumun meclis üstü hareket edebildiği gerçeğini maalesef ki değiştirmez.

Olaya bir de şu açıdan bakacak olursak, devletlerdeki böyle kurumlar iki tarafı keskin bıçak gibidir bence. Şu an için belirli bir yapısı ve misyonu vardır. Olaki bir değişim geçirerek şu anki üyelerinin tam zıt görüşlerde dünya görüşüne sahip insanlardan oluşsa ve yine diyelim ki CHP iktidar olup mecliste ezici bir çoğunluğu oluştursa, ama çıkardığı hemen hemen her kanun veya kararname Danıştay’a veya Anayasa Mahkemesine takılsa, acaba bugün her fırsatta bu mahkemelerin yolunu tutanlar ne yaparlar. Evet, halkın gücüyle oluşmayan, atama usûlünce meydana getirilen bir kurumun halkın üzerinde güç sahibi olmasının her zaman ve herkes için risk taşıyabileceği aslında unutulmamalıdır. Bu yüzden halk olarak hangi siyasî görüşte olursak olalım, bu sistemin düzeltilmesi için çaba göstermeliyiz. Bu gün ben zarar gördüm, ama yarın bir başkası zarar gördüğünde yine aynı şeyleri söylerim. Dünyaya hangi pencereden bakarsak bakalım, en azından verdiğimiz oylara sahip çıkma konusunda bence hemfikir olmalıyız. Çünkü bu hiçbir siyasî görüşü ayırmadan hepsini yücelten bir şey olacaktır. Tabiî bilinçaltımızda siyasetçilere karşı kimi doğru, kimi iftira bir çok yolsuzluk dosyası gözümüze sokarcasına yayın yapıldığından bilinç altımızda kendi oylarımızla iş başına getirdiğimiz yöneticilerimize güvenmez olduk. Bu da bazı kurumların ön plana çıkmasına zamanında sebep oldu. Ama bunu, bari bundan sonra yapmayalım. Adı üstünde bizi temsil eden vekillerimize sahip çıkalım. Her ne kadar kusurları da olsa aramıza başka unsurların girmesine izin vermeyelim. Eğer memnun değilsek, zaten kısa süreli bir iktidarları oluyor, kendi elimizle sandığa gömelim.

Bir başka görüşü de şu şekilde dile getirmeden edemeyeceğim. Madem ki böyle kurumlardaki hâkimler meclis üstü karar yetkisine sahipler, o zaman üyelerini halk seçsin de bari biraz olsun demokrat bir yapıya dönüşsünler. Ama buna karşılık ev hanımı Ayşe, işçi Hasan koca hakim ve savcıları seçmekten ne anlar diyecekleri de duyar gibiyim.

Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerini de anmadan edemeyeceğim. Demokrasi dersini ondan almış biri olarak Münâzarât adlı eserindeki şu sözlerini hatırlatmadan bitiremeyeceğim:

“Evet, meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir; siz dahi hâkim oldunuz. Umum akvâmın sebeb-i saadetidir; siz de saadete gideceksiniz. Bütün eşvâk ve hissiyât-ı âliyeyi uyandırır; uyku bes, siz de uyanınız. İnsanı hayvanlıktan kurtarır; siz de tam insan olunuz. İslâmiyetin bahtını, Asya’nın tâliini açacaktır. Size müjde. Bizim devleti, ömr-ü ebedîye mazhar eder. Milletin bekâsıyla ibkâ edecek; siz daha me’yus olmayınız. Bir ince tel gibi her tarafa hevâ ve hevesin tehyîci ile çevrilmeye müstaid olan rey-i vâhid-i istibdâdı lâyetezelzel bir demir direk gibi, lâyetefellel bir elmas kılınç gibi olan efkâr-ı âmmeye tebdil eder; siz de, sefine-i Nuh gibi emniyet ediniz. Herkesi bir padişah hükmüne getiriyor; siz de hürriyetperverlikle padişah olmaya gayret ediniz. Esâs-ı insâniyet olan cüz’-ü ihtiyârı temin eder, âzâd eder; siz de câmid olmaya râzı olmayınız.”

(Münâzarât, s. 50)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*